LEED Standartları İnsan Sağlığını mı, Yoksa Enerji Giderlerini mi Koruyacak?
E. Seda KAYIM
/ 15 Eylül 2010
LEED Sertifika Programı'nın insan sağlığı kriterleri üzerinden gerçekleştirilen bir tartışmanın afişi
Sürdürülebilir çevre ve yapı politikalarının uluslararası düzeyde kabul gören ölçütlerinden biri olarak gösterilebilecek ve yalnızca ABD'de değil, dünya çapında da giderek daha yaygın bir kabul gören LEED Sertifika Programı, yapılı çevrenin daha "yeşil" ve daha düşük enerji sarfiyatlı hale getirilmeleri hususunda önemli bir rol sahibi… Her gün daha çok sayıda mimar, müteahhit, üstlenici ve emlak geliştirici "altın" veya "platinyum" dereceli bir LEED değerlendirmesi kapmak için çaba gösteriyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde giderek artan sayıda eyalet, LEED kriterlerini resmi imar yönetmeliklerine entegre ediyor.
Ancak program, sürdürülebilirlik düsturu ile yola çıkan yapıları tespit ve teşvik etmek için belirlediği standartlar üzerinden pek çok eleştiri topluyor. Örneğin Frank Gehry, aralarında bisikletlik için puan verilmesini öngören maddeler de barındıran LEED kriterlerini "içi boş" olarak nitelendirebiliyor. Fakat söz konusu eleştirilerin sonuncusu, Gehry'nin ifade ettiklerine nazaran daha akademik bir zemin üzerinden dillendiriliyor ve belki de tam da bu nedenle daha sert ve düşündürücü bir ton içeriyor.
Yale Üniversitesi Ormancılık ve Çevre Araştırmaları Fakültesi'nden risk analisti, çevre politikaları ve politika bilimi uzmanı John Wargo, LEED standartlarının dikkat çekici, ancak pek de bilinmeyen bir kusurunun da söz ediyor. Wargo, Amerika Birleşik Devletleri'nde yeni yapıların onaylanması için bir tür "yeşil standart" olarak kurgulanan LEED Sertifika Programı'nın iç mekan hava niteliğine ve özellikle de zehirli yapı malzemelerinin giderek yaygınlaşan kullanımına yönelik gerekli kriterleri büyük oranda görmezden geldiğini ve bu nedenle de insan sağlığını korumakta geri kaldığını ifade ediyor.
Wargo, LEED'in "en büyük başarılarından" olarak nitelendirdiği yalıtım yolu ile enerji korunumunun, bugünün yapı teknolojileri dahilinde kullanılan çok sayıda kimyasalın ortaya çıkardığı gazları daha verimli bir şekilde iç mekanda kıstırmak şeklinde "paradoksal bir sonuç" ortaya çıkardığına değiniyor. "İç mekanda hava kirliliği tehlikesi büyüyedursun, LEED bir yapının çevresel ve sosyal hedeflerine ulaşıp ulaşmadığı konusundaki karar mekanizmasında, insan sağlığı faktörüne neredeyse hiç ağırlık vermiyor" diyen Wargo, şu ekliyor: "Bu noktada LEED –mimarlar, mühendisler ve girişimciler tarafından yaratılmış bir dizi gönüllü standart- hava kalitesi için hiç kredi alamamış bir yapıya en yüksek seviyeyi temsil eden ‘platinyum' sertifikayı verebiliyor."
Wargo, şöyle devam ediyor:
"Pratikte, ortalama düzeyde LEED sertifikalı bir bina, topladığı toplam puanın yalnızca %6'sını ‘iç mekan hava kalitesi' üzerinden alıyor. Oysa ki bu kategori, insan sağlığına en çok bağlı olan… Üstelik bahsi geçen puanların bazıları, tehlikeli kimyasallara maruz kalınmamasını güvenceye almaktansa, ısı veya aydınlatma bağlantılı konforu değerlendiriyor."
LEED kredilendirme sisteminin, karbon salınımını son derece önemserken, insan sağlığını doğrudan ve çok daha hızlı bir şekilde etkileyen iç mekan gaz salınımına odaklanmaması tespiti, Wargo tarafından kapital ve karlılık odaklı bir boyuttan okunuyor. Akademisyen, LEED programının oluşturulmasındaki başat motivasyonun, ABD'nin ulusal elektrik giderlerinin %76'sına denk düşen 100 milyonu aşkın sayıdaki yapının enerji tüketimini sınırlamak olduğunu ifade ediyor. Buna bağlı olarak LEED programının odak noktasının da, programı yürürlüğe koyan ve mimarlar, mühendisler, geliştiriciler ve yapı malzemesi üreticilerinden meydana gelen Amerikan Yeşil Yapı Konseyi tarafından "enerji korunumu" olarak belirlendiğine dikkat çekiyor. Bu çıkarımını da, toplamda 100 puanlık kredi sisteminin en geniş puan aralığının "yenilenebilir teknolojiler ile enerji korunumu, su sarfiyatı, toplu taşımadan faydalanma ve yerel malzeme kullanımı"na denk düşmesi ile açıklıyor. Hatta LEED sertifikalarına sahip binaların daha düşük vergilendirildiklerini, kredilerinin daha düşük faizler ile verildiğini ve gayrimenkul değerlerinin yükseldiğini hatırlatarak, mevcut sistemin kar odaklı ekonomik döngüler ile kurduğu ilişkiselliğe değiniyor.
Ward, LEED'in insan sağlığını ikinci plana atar gibi gözüken bu kusurunun, bir gerçeği ortaya çıkardığını öne sürüyor: "Yeni bir strüktür için standartlar –özellikle de sağlık standartları- geliştirme işi, yapı sektörüne mal ve hizmet satışından kar elde eden üyelerin egemenliğindeki bir özel sektör organizasyonuna bırakılmamalı! "
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın