Mimarlık Disiplini için "Önce İnsanı Öğretmek"

mimarizm.com / E. Seda KAYIM / 25 Haziran 2009
Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü tarafından düzenlenen "Mimari Tasarım Eğitimi 2009: Bütünleşme" başlıklı ulusal sempozyumun ilk gününde (25 Haziran 2009) mimari tasarım stüdyoları ve atölyelerde edinilen deneyimler eleştiriye açıldı.

YTÜ Oditoryumu'nda gerçekleştirilen sempozyumun açılış konuşmalarını YTÜ Mimarlık Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rengin Ünver, YTÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekai Görgülü ve YTÜ Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek gerçekleştirdiler. Görgülü üniversitenin mimarlık eğitiminde yeni bir model oluşturma çalışmalarını kutlarken, Yükseköğretim Kurulu'na da taş attı. YÖK'ün yeterlik tartışmalarında görev alan kurulun hiçbir üyesinin mimar olmayışına dikkat çeken Görgülü, mimarlık eğitimini anlatmak adına YÖK Başkanı'ndan almaya çalıştıkları randevu konusunda Yüksek'e de serzenişte bulundu. Yüksek ise, bu tür sempozyumların topluma katkısının yadsınamayacağını, geleceğe yön verdiklerini dile getirerek, organizasyonda emeği geçen herkese teşekkürlerini sundu.



Sempozyumun ilk konuşmacısı Prof. Dr. Sümer Gürel, "Mimarlık – Tasarımda Felsefe Yapılır mı?" başlıklı sunumunda modern mimarlık tarihinin önemsenen figürlerinin tasarlama felsefelerinden söz etti. Tasarlamaya ilişkin sorgulama ediminin, o sürecin felsefesini oluşturmak anlamına geldiğini dile getiren Gürel, doğayı ve çevreyi algılayışları, kullanışları üzerinden "organik mimarlık" olarak adlandırdığı bir pratiği karakterize ettiklerine inandığı Aalto, Wright ve Gaudi'den örnekler sundu. Eğitim sürecinden, izlenimlerinden ve akademik deneyimlerinden anekdotlara da yer veren Gürel, "rasyonel mimarlık" olarak nitelendirdiği bir dizi üretimin zaman-mekan kavrayışları, sosyal felsefe anlayışlarını vurgulayarak Mies, Corbusier ve Gropius'un tasarım yaklaşımlarına da bir bakış attı.

Sempozyumun ilk oturumu ise, İTÜ'den Prof. Dr. Nur Esin'in başkanlığında gerçekleştirildi. Oturumun ilk konuşmascısı Gazi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Murat Sönmez'in sunumu "Mimari Tasarım Stüdyosu Ortamlarının Güncellenmesi Bağlamında Bütünleşme / Yeniden-Bütünleşme Yaklaşımları" başlığını taşıyordu. Sönmez'in "Gazi Üniversitesi Mimari Tasarım 1 öğretim elemanlarının yıllar içinde yaptıkları çalışmaların bir son ürünü" olarak lanse ettiği sunumda, sırasıyla üniversite ve fakülte politikaları, program ve stüdyo düzeyinde "öğrenen" ile "öğreten"in bütünleşmesi için gerçekleştirilen çalışmalar ana hatları ile ele alındı. İtalya'da bir şehrin sınırlarının yeniden çizilmesi için düzenlenen Domodossolo Çalıştayı, Ankara İskitler Kentsel Dönüşüm Projesi Yarışması ve EWSAD'dan yola çıkan Sönmez, disiplinlerarası bütünleşme için tasarımcı, akademisyen ve girişimci / kullanıcı halkı bir arada getiren bir mimari tasarım faaliyetini önerdi.



YTÜ Öğretim Görevlisi Birgül Çolakoğlu'nun konuşması ise, "Mimari Tasarıma Giriş ve Mimari Tasarım 1 Stüdyolarının Yeniden Yapılandırılması"nı konu alıyordu. "Mimarlık bir meslek mi, disiplin mi?" sorusundan yola çıkarak açılışı yapan Çolakoğlu, Türkiye'deki mevcut mimarlık eğitimi sisteminin –her ne kadar "disiplin"den söz edilse de- meslek erbabı / uzmanı yetiştirmek üzere kurulu olduğunu dile getirdi. Çolakoğlu, meslek olarak kavranan bir üretim alanında bütünleşmenin çok zor olduğunu ve hatta bilgi üretimi ortamını imkansız hale getirdiğini belirtti. "Meslek" ve "disiplin" kavramlarının ayrımına alıntılar üzerinden dikkat çeken Çolakoğlu, "mimarlık eğitimi" yerine "mimarlık disiplini eğitimi" kavrayışını önerdi.

Kendi stüdyo deneyimlerinde kendilerini "öğreten" yerine "yol gösterici / koç" olarak yeniden tanımladıklarını söyleyen Çolakoğlu, YTÜ MTG ve MT1 stüdyolarında öğrencilerin analiz etmeyi başaramadıklarını fark ettiklerini ve bu süreci yeniden, hep birlikte öğrenerek tekrar tekrar kurguladıklarını ekledi. Çolakoğlu Yapı-Endüstri Merkezi'nde gerçekleştirdikleri kolokyum ve sergiden de söz etti.



İlk oturumun son konuşmacısı olan Beykent Üniversitesi'nden Levent Arıdağ, doğaçlama, oyunculuk ve dramayı kapsayan yeni bir mimarlık stüdyosu deneyimi olan "Stüdyo Dran"ı aktardı. Arıdağ, yaratıcı drama ve oyun çalışmasının yaratıcılık sürecini tetiklediğini, katılımcıları yaşamda var olan süreçleri sezgiler yoluyla sorgulamaya ittiğini belirtti. Öğrencilerin isim öğrenmek için sıkıştırılmış bir kağıt topu birbirine attıkları, sahnede oyun sergiledikleri, mekan canlandırdıkları ve bio-nesne oyunu ile hayali bir nesneyi tekrar tekrar tasarladıkları bu atölye üzerinden Arıdağ, mekanı başkalarının algı ve duyarlıkları ile gözlemenin ve eleştirmenin açtığı taze perspektiflere değindi.

Sempozyumun ilk oturumuna damgasını vuran söz ise, Sümer Gürel'den geldi Çolakoğlu'nun sunumuna istinaden söz alan Gürel, Osmanlı'dan kalma bir ego kabarması ile tüm okullarımıza "üniversite" dediğimizi, ancak tüm mimarlık okullarımızın ancak "teknik yüksek okul" olduğunu dile getirdi. Gürel, mimarlık-tasarım bilimi üreten kişiler değil ancak "meslektaş" yetiştirdiğimizi vurguladı ve "insanı öğretmek" ile işe başlamamız gerektiğini söyledi.
İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :