"What if New York City..." adıyla düzenlenen uluslararası bir yarışma, New York'ta gerçekleşmesi muhtemel bir hortum ve sel felaketine dikkat çekerek, felaket sonrası konaklama alternatiflerinin üretilmesi için tasarımcılara çağrıda bulundu. Gönderilen yüzlerce projeden on adedi ödüle layık görülürken, on projeye de mansiyon ödülü dağıtıldı. Ne var ki yarışmanın kazananları arasında özellikle bir tanesi, sıradışı önerisi ve bir bilimkurgu filminden çıkmış izlenimi veren görselleriyle dikkat çekiyor. Studio Lindfors tarafından hazırlanan ‘Cloud City' (Bulut Şehri) adlı bir proje önerisi, felaketten kurtulanları sular altında kalan şehrin üzerinde uçan helyum dolu balonların içerisinde konaklatıyor.
Grubun, bir hava felaketi sonrası ihtiyaç duyulacak alternatif konaklamaya yönelik geliştirdiği proje ise hayli ilginç. İnsanların yıkıntılar arasında karşılaşabileceği olumsuz yaşam şartlarını öngörerek yeni konutları yerden havaya kaldıran bir çözüm sunan Studio Lindfors, havada asılı duran beyaz kapsüller içersinde geçici bir yaşam öneriyor. Alışılmadık görünse de, Cloud City kelimenin tam anlamıyla ‘ayakları yerden kesen' bir deneyim olarak şekilleniyor: Proje sakinlerini, geçici olarak havada yüzecek bir dizi prefabrike helyum balonu içine taşıyor. Dolayısıyla komünler, kargaşadan uzak fakat birbirine kenetlenmiş bir düzen içerisine yerleştiriliyorlar. "Cloud City aslında, uçan araçların inebilmesi için çatısına bir pist konulan Empire State Building'in hayalini bir adım öteye taşıyor" diyor Studio Lindfors'ın tasarımcıları. "Balonlar bulutların arasında, sihirli ve sürekli değişen bir şehir silüeti üzerinde yüzüyor."
Cloud City'nin konsepti, insanları kendi topluluklarından olabildiğince az izole etmek ve mümkün olduğunca evlerindeki toplumsal ilişkileri koruyabilmeleri isteği üzerine şekillenmiş. Böylece sakinlerin, uygarlıklarını yeniden kurma faaliyetinin aktif birer parçası olabilmesi amaçlanmış. Bunu sağlamak için tek çözüm olarak, zarar görmüş veya tamamen yıkılmış eski yerleşimin üzerinde ‘yüzen' ikinci bir yerleşim oluşturmak gerektiğine kanaat getirilmiş. Havada yaşamın getirilerinden birinin, tamirat ve inşaat ekiplerinin sahalarına doğrudan ulaşabilecekleri bir ilişkiler ağı kurulması olduğu belirtiliyor. Bunun yanısıra proje, yaşam için gerekli olan konutların geçici olarak yeniden yerleştirilmesiyle kaybedilecek zamanı dengeliyor ve finansal giderleri azaltıyor.
Pre-fabrike olarak imal edilecek ‘uçan evler'in, demonte olarak depolarda saklanması ve gerektiğinde kurularak kullanılmak üzere bekletilmesi düşünülmüş. Her ‘ev' aslında basit üç elemandan oluşuyor: şişirilebilen bir membran, rijit bir çekirdek ve metal ve ahşap platformlar. Membran, yanmayan üstün basınçlı helyum gazıyla doldurulacak iki kompartmandan meydana geliyor. Basınçlı gaz, özel olarak kesilmiş ve dikilmiş olan kumaş çepere şeklini veriyor; bir yandan da iki çeper arasını doldurarak balon içindeki boşlukta bir yaşam alanı yaratıyor. Dönüştürülmüş polyester kumaştan imal edilecek balonun uygun büyüklükteki dış yüzeyine rahatlıkla elektrik enerjisi üretiminde kullanılacak solar paneller yerleştirilebiliyor. İşte bu yaşam mekanının içinde konumlanacak sabit çekirdek, minimum yaşam standartlarına uyumluluk gösteren bir mutfak, banyo ve tesisat alanını kapsıyor. Toplamda 30 metrekarelik açık yaşama mekanı çok farklı şekillerde donatılabildiği ve döşenebildiği gibi, üç yatak odasını kapsayarak dört kişilik bir aileyi barındırabiliyor.
Evler çok az bir uğraşla hazırlanmış alanlara konuşlandırılabilecekler. Burada asıl amacın, mevcut kentsel servis mekanlarına ‘fiş gibi takılan' (plug-in), dört kişilik bir destek takımıyla bir saatte yerleştirilebilen/sabitlenebilen fasiliteler yaratmak olduğu belirtiliyor. Duruma göre bir evin çatısına veya geçici platformlara sabitlenen kapsüle erişim, uçan evin ‘demirleme noktası'na yaklaştırarak yere indirilmesiyle sağlanacak. Engellilerin kapsüllere erişimi de, projenin göz ardı edilmeyen bir açısı. Elle kontrol edilen ufak çaplı bir vincin alçalttığı ‘uçan ev'e engellilerin girebilmesi için özel bir demonte iskele kullanılacak.
Tüm evler, üretim maliyetlerini minimum düzeyde tutabilmek için, en az detay verecek şekilde tasarlanmışlar. Bununla birlikte oluşturdukları tüm mekanlar en verimli şekilde kullanılmak üzere tasarlanmışlar. Aynı zamanda kapsüllerin üretiminde kullanılması önerilen tüm materyallerin de tamamen geri dönüşümlü olmasına ve zarar görmeden süresiz olarak saklanabilecek özellikte olmalarına dikkat edilmiş.
‘What if New York City...' yarışmasının diğer katılımcılarına ve ödüle layık görülen projelerine ulaşabilmek için tıklayınız.
Bu haber dezeen Design Magazine'den alıntılanmıştır.
Derleyen: E. Seda Kayım