Parametrik Tasarım, Bektaşilik ve Mimar Sinan, ÖzÜ'de Buluştu

Murat ŞAHİN / 02 Ocak 2014


 


25 Aralık 2013 tarihinde Özyeğin Üniversitesi Çekmeköy Kampüsü'nde  tarihi bir gün yaşandı. Üç önemli seminer/söyleşi aynı günde ve yakın zaman dilimlerinde gerçekleştirildi. Etkinliklerin ilki, saat 13:30'da başladı. Özyeğin Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi'nin konuğu olan Southern California Üniversitesi Mimarlık Fakültesi ve USC Viterbi Mühendislik Fakültesi öğretim üyesi Dr. David Jason Gerber, 'Design Agency: Informing Form' isimli bir konferans verdi.

Gerber konuşmasında, Londra Architectural Association'da aldığı yüksek lisans eğitiminin şekillendirdiği yolda, Zaha Hadid Architects ve Gehry Technologies bünyesinde geliştirdiği projeleri izleyicilere aktardı. Gerber ayrıca, pratikte kazandığı deneyim ışığında, Harvard Üniversitesi'nde geliştirdiği doktora tezini referans göstererek; tasarım sürecindeki biçimsel tipolojilere ait farklı seçeneklerin oluşturulmasını sağlayan 'parametrik tasarım' ın neden mimari pratiğin vazgeçilmez bir parçası haline geldiğini örneklerle açıkladı.

David Jason Gerber tarafından 23-24 Aralık 2013 tarihlerinde ÖzÜ'de yürütülen 'Design Agency: Informed Surface Tectonics' isimli çalıştayın, poster ve 3D prototipleri içeren çıktıları, 27 Aralık 2013 - 13 Ocak 2014 tarihleri arasında Özyeğin Üniversitesi  Çekmeköy Kampüsü'nde ziyaret edilebilir. (bilgi: Yrd. Doç. Dr. Sevil Yazıcı)

Başka bir salonda, saat 14:00'te, Harvard Üniversitesi tarih profesörü Cemal Kafadar ile Ayfer Karakaya Stump'ın katılımıyla 'Alevi-Bektaşi Tarih Yazıcılığı: Sorunlar, Mitler, Alternatif Okumalar' başlıklı konuşma gerçekleşti. Özyeğin Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Seminerleri kapsamında düzenlenen etkinliğe üniversite içinden ve dışından ilgi oldukça büyüktü. Konu her ne kadar mimarlık alanının uzağında olsa da Kafadar'ı dinlemek ve hepimizi ilgilendiren Alevi-Bektaşi'lik hakkında bilgilenmek, dahası soyut bir konuyu okuma konusunda iki değerli uzmandan yöntem hakkında fikir edinmek için Dr. David Jason Gerber'in semineri biter bitmez, soru-cevaba kalamadan hızlıca bu seminere katıldım. 



Ayfer Karakaya Stump'ın mitler üzerinden Alevi-Bektaşi'lik konusuna yakınlaşmamızı sağlayan sunumunun ardından, Cemal Kafadar konuşmasına başladı:

"Bir konu üzerine ışık tutmak amacıyla yapılan çalışmalar öylesine değerli çabalardır ki, sonunda o konu üzerine ışık tutmasalar da olur" diyen Kafadar'dan, kimlik merkezli mit/mütearrife, doxa, heteredoxy gibi kavramların bağlam ve karşılaştırmalı açılımı ile sözlü ve yazılı tarihin bağlamsal değerini, Aleviliğin belirli kalıplara sığmayan tanımını zevkle dinledik. Bu bölümde dinleyicilerin yorum ve soruları, konunun farklı boyutlarıyla konuşulmasına olanak sağladı.

Aynı esnada büyük konferans salonunda Abbas Güçlü ile Genç Bakış'a konuk olan Elif Şafak soruları yanıtlıyordu. Kafadar ve Karakaya Stump'ın konuşması biterken, Elif Şafak'ı biraz da olsa dinleyebilmek için büyük salona koşturdum. Tam da ben salona girdiğimde Şafak, merakla beklenen intihal konusuna açıklık getiriyordu:

"Evet, Saramago'nun kitabında fil var, filbaz da var. Bu çok doğal. Filler ve filbazlardan bahseden daha onlarca kitap sayabilirim. İnsanların böyle bir kitap olduğunu bilmesini istediğim için kitabımda da bunu özellikle zikrettim. Çünkü Avrupa'da o dönemde yaşamış Süleyman isimli bir fil var. Ama daha kitap çıkmadan, kimse okumadan 480 sayfalık bir kitabı alıntı diye suçlamak bence vicdansızlıktır. Bilmeden, uzaktan çamur atarak şahısları hedef alarak yapılan şeyin edebiyat eleştirisiyle ilgisi yok. Bizde edebiyat çok ilkel bir düzeyde tartışılabiliyor ve bu maalesef edebiyat çevreleri içinde yaşanıyor. Okurla bir derdimiz yok. Bu kitapta benim çok emeğim var. Gecelerim, gündüzlerim, 3 senem var. İnsanları suçlamak, çamur atmak bu kadar kolay mı?"

O fil hafızasız topluma bir gönderme

"Osmanlı'dan bahsederken çok insansız bir anlatıma sahibiz. Hep padişahlardan, sadrazamlardan veya vezirlerden söz ediyoruz. Ama birey nasıldı diye sorduğumuz yok. Hele ki hayvanlar sanki tarihimizde hiç yokmuş gibi. 'Ustam ve Ben'de hayvanları da anlattım. Fili çok önemsedim çünkü çok hafızasız bir toplumuz, fil ise hafızanın sembolü. Osmanlı'ya bu kez doğudan bakmak istedim ve fil doğudan geliyordu."

Osmanlı'da rasathaneyi yıkan eğilim bugün de var

"Hem Osmanlı hem de Cumhuriyet tarihi boyunca neden başka Mimar Sinan'lar çıkartamadık, onları nasıl engelledik? Mesela kitapta anlatılan bir rasathane var, bir bilim yuvası. Ama daha sonra yıkılıyor. Yapan da Osmanlı, yıkan da. İki eğilime de sahibiz biz. Bugün de böyle. Bir tarafta daha çok okumaya, ilerlemeye inanan, zihnen, ruhen daha açık olan insanlarımız, bir taraftan da sürekli onların önlerine çıkartılan engeller."

Mimar Sinan İstanbul'u korumak için çabalamış ama...

"Neden gecekondulaşmaya, çarpık kentleşmeye izin veriyoruz? İstanbul'u bu kadar hoyratça tüketmeye hakkımız var mı? Mimar Sinan sadece binalar yükseltmekle kalmamış, özellikle İstanbul'un korunması için çabalamış. Buranın depremler şehri olduğunu biliyor. Şehrin canını, ruhunu gözeterek inşa ediyor. Biz bunu kaybettik ve bundan hiç rahatsız olmuyoruz."

İyi bir televizyon izleyicisi olmadığını söyleyen Elif Şafak, televizyonda izlemesi gereken önemli bir şey varsa, onu daha sonra internetten izleyerek bu açığı giderdiğini belirtti. Ben de yalnızca sonuna yetişebildiğim bu konuşmanın başını aynı yöntemle izledim.



Üç farklı alanda çok değerli konuşmacıları peş peşe dinleyerek akademik anlamda doyurucu bir gün yaşamış olduk. Umarım yeni yılda da günlerimiz, bu güne benzeyen, bilgilenmemize ve bu yolla zenginleşmemize katkıda bulunan insanlar, konular ve etkinlikler arasında geçer. 


İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :