Rem Koolhaas Bir Kez Daha İstanbul'dan Geçti

E. Seda KAYIM / 17 Ekim 2008
Siemens sponsorluğunda, ArkiParc buluşmalar serisinde ana konuşmacı olarak bulunmak üzere İstanbul'a gelen Rem Koolhaas, vereceği konferans öncesinde İstanbul algısı, tasarım yaklaşımı, kentselleşme problematikleri ve meslek pratiğinin ana hatları hakkında kendisine yöneltilen soruları cevapladı. Keyifli olduğu gözlemlenen Koolhaas, kendisinden beklenenin aksine her türlü soruya mümkün olduğunca kapsamlı cevaplar vermeye çalıştı.

İstanbul'a profesyonel amaçlı olarak hiç gelmediğini, fakat özel geziler ve incelemeler için sık sık burada bulunduğunu söyleyen Koolhaas, ekibinde bulunan Türk mimarlar ve henüz kesinleşmemiş bir takım proje bağlantılarının kentle olan tek resmi algı ilişkisini kurduklarını belirtti. Bu nedenle Türkiye-İstanbul-Mimarlık güzergahındaki sorular üzerine uzun uzun konuşmamaya gayret eden Koolhaas, Türkiye'nin konumu, modernizasyon süreci ve kendine ilişkin algısı dolayısıyla önemli bir ülke olduğunu söyledi. Koolhaas, İstanbul'un müthiş hızdaki mutasyonunun kentin hayati ve vazgeçilmez bir parçası olduğunu da ekledi.

Mimarlığın ‘ikon yapılar' üretmekle meşguliyeti üzerine gelen soruya Koolhaas, bir yandan güçlü yapılar üretmek istediklerini, ancak öte yandan bunların birer ‘ikon' olarak algılanmasından nefret ettiğini söyledi. İstanbul'da böyle bir azlıktan veya ihtiyaçtan söz edilebileceğini belirten Koolhaas, ikonik yapı tasarımının dar bir çerçevede belki iyi niyetli ama gösteriş meraklısı yerel yönetimlerin güdümlediği bir alan olduğunu ve mevcut ekonomik durum da göz önüne alındığında amacın saflaştırılması gerektiğini ekledi.

Yine İstanbul bağlamında kentlerde son 30 yıldır gözlemlenen büyük dönüşümler hakkındaki soruya ise Koolhaas, kendisinin de yer aldığı bu gibi projelerde ‘planlamak' ve ‘planlamamak' şeklindeki iki seçeneği araştırdıklarını ifade etti. Bir mimar olarak bu rolün kendisinin daima canını sıktığını da söylemekten çekinmeyen Koolhaas, kendiliğinden ve spontane oluşmuş kent parçalarının planlanmış olanlarla bir arada yaşaması gerektiğini, tüm kentsel parçalara farklı yaşam süreleri biçmek gerektiğini belirtti.

Mimarlıkta sürdürülebilirliğin, popüler bir trend haline gelmesi ve her geçen gün daha da hararetlenen bir tartışma alanı olması karşısında kendini nasıl konumlandırdığını merak ettiğimiz Koolhaas, şunları söyledi:

"Tüm bunlar, doğrudan mühendislik ile ilgili meseleler. Sonuçta, sürdürülebilirlik diye bir laf ortada dolaşmazken de mühendislik vardı. Bugüne gelmeye gerek yok; biz de 80'lerde kliması olmayan binalar yapıyorduk. Enerjinin düşün tüketimi de bu minvaldeki ilk düşüncelerimizdendi. Mesela 1960-80 arasında özellikle Asya ve Afrika'da ekolojik tasarım üzerine bir çok araştırma yapıldı ve sonuçlarından faydalanıldı. Biz de iç bahçeli yapılar tasarladık; doğal havalandırma imkanlarını ön plana çıkardık – Seattle Kütüphanesi'nde olduğu gibi. Ama binalarımızın içine "Bu yapı ekolojiktir" diye pankartlar asmıyoruz. Günümüzde sürdürülebilirlik meselesi bu denli ikiyüzlü bir hale büründü."

Kendisinin daha iyi bir mimarlık teorisyeni ve daha kötü bir uygulamacı olarak yorumlanmasına karşı tavrını da öğrenmek istediğimiz Koolhaas, başkalarının gözlüğünden kendini değerlendiremeyeceğini söylerek en bilindik şekilde devam etti: "Mimarlığı teori ve pratik olarak ikiye ayıramıyorum, ayıramam. Ben mimarım ve mimarlık yapıyorum. Biz ise bu karmaşık organizmanın bütünü ile uğraşan bir başka organizmayız."

Koolhaas, OMA'nın 11. Venedik Bienali'nde sergilendiği öne sürülen iki kentsel dönüşüm projesi önerisi hakkında ise oldukça netti: "Hiçbir zaman Venedik Bienali'nde yer almadık. Bienallerdeki eleştirisiz bakış, bizi çok rahatsız ediyor."

Rem Koolhaas, basın toplantısı sırasında üyesi olduğu bir komiteyi de duyurdu. İçinde politikacılar, ekonomistlerin de bulunduğu 10 kişilik seçkinci bir komitede görev aldığını açıklayan Koolhaas, ‘Avrupa Projesi' olarak adlandırdığı bu oluşumda bir araya gelen isimlerin, Avrupa'ya yeni bir açıdan bakıp onu yeniden tasarlamakla yükümlü olduklarını dile getirdi. Görevi konusunda çok heyecanlı olduğunu belirten Koolhaas sözlerini şöyle sürdürdü: "Politika evrim geçiriyor bu burada bizler de kendimize yer biçmeliyiz. Yalnızca mimar değiliz ve Avrupa'nın bu eşikten sonra ne yapması gerektiği konusunda her geçen gün daha etkili aktörler halini alıyoruz. Avrupa yalnızca kendisi ile ilgili; dış dünyayı çok az değerlendiriyor. Oysa ortada Avrupa'ya dair bir Asya perspektifi, bir Ortadoğu perspektifi var. Bu noktalardan da Avrupa'nın öz gelişimine yön vermek, dinlemek ve anlamak gerekiyor."
İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :