2020 Europa Nostra Ödülü'ne değer görülen SARAT Projesi'nin Koordinatörü Dr. Gül Pulhan ile kültür mirası, proje süreci, bir ömür boyu süreceğini belirttiği hedefleri ve projenin gelecek planlarına dair bir söyleşi gerçekleştirdik.
Dr. Gül Pulhan
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü'nde okurken aldığım arkeoloji dersleri ve yaz aylarında gittiğim kazılar beni arkeolojiye yönlendirdi. 1983 yılında İstanbul’da Avrupa Konseyi sergisi olarak Aya İrini’de açılan Anadolu Medeniyetleri Sergisi de beni çok etkilemişti. İstanbul Üniversitesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeoloji Bölümü'nde yüksek lisans yaptım. Amerika’da Yale Üniversitesi’nde Yakın Doğu Arkeolojisi alanında M.Phil ve doktora derecelerimi kazandım. Doktora yıllarımda Suriye’de Tell Leilan kazılarında çalıştım.
İlgi alanım MÖ üçüncü ve ikinci binyıllar, özellikle Kuzey Mezopotamya, kültürel miras ve müzecilik. 2003 Irak işgali ve Mezopotamya mirasının tahribi, kültürel miras alanına girmemde bir dönüm noktasıdır. Koç Üniversitesi’nde Anadolu Uygarlıkları ve Kültürel Miras Yönetimi Yüksek Lisans Programı'nın ve Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü'nün kuruluşunda yer alan öğretim üyelerinden biriyim.
Geçtiğimiz on yılda Ilısu Barajı kurtarma kazıları kapsamında Batman Müzesi adına Gre Amer höyük kazılarını yönettim. Höyük bugünlerde su altında kalmaya başladı. Suriye ve Irak’taki arkeolojik kayıpları ve koruma çabalarını yakından izlemek, sonradan SARAT’ın programları haline gelecek birçok düşünceyi zihnimde oluşturdu. Son üç yıldır Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü (BIAA) adına SARAT projesinin koordinatörlüğünü yaptım. Şimdi çalışmalarıma İngiliz Enstitüsü’nün onursal araştırmacısı olarak devam ediyorum. Önümüzdeki yıl Bilgi Üniversitesi’nde Kültürel Miras Yönetimi ve Müzecilik Tarihi derslerini vereceğim.
ICCROM - SARAT ders
2020 Europa Nostra Ödülleri’nde, SARAT (Safeguarding Archaeological Assets of Turkey - Türkiye'nin Arkeolojik Varlıklarının Korunması Projesi) "Eğitim, Beceri Geliştirme ve Farkındalık Yaratma" kategorisinde ödül almaya değer görüldü. Projenin hayata geçme sürecinden ve amaçlarından bahseder misiniz?
2016 yılında Birleşik Krallık Dijital, Kültür, Medya ve Spor Bakanlığı ve British Council, Kültürel Koruma Fonu (Cultural Protection Fund) başlıklı bir fon ilan etti; kültürel mirasın özellikle çatışma ve kriz durumlarına karşı korunması üstüne hazırlanacak projeler için. Türkiye de fondan yararlanabilecek ülkeler arasındaydı. Biz, Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü olarak Türkiye’nin Arkeolojik Varlıklarının Korunması, kısa adıyla SARAT isimli üç yıllık bir proje ile başvurduk ve yüzlerce başvuru arasından desteklenen projelerden biri olmayı başardık.
Projenin odağına arkeolojik varlıkların kendilerini değil, arkeolojik varlıklarla bağlantılı çalışan insanları yerleştirdik. Projemiz çatışma altında ya da kriz zamanında değil, barış zamanında yapılacak işlerden oluşuyordu. Arkeolojiye bütünsel bir yaklaşımımız var. Anıt yapı, sit alanı, höyük, arkeolojik eser gibi ayrımlar ya da tercihler yapmadan arkeolojik dokunun bütününün insanın geçmişine ait çok önemli bir veri olduğunu ve bu bütünün korunması gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca arkeolojik eserin bilimsel değerinin önemini ve bir nesneden yola çıkarak bilgi üretilebilmesi için kontekst ya da bağlamı içinde kazılması ve yorumlanması gerektiğini özellikle vurguluyoruz. Bütün bunların ötesinde de arkeolojik varlıkların korunması için insanların bunları sevip, kıymet vermeleri gerektiğine inanıyoruz. Çizdiğim bu genel çerçeve içerisinde koruma hedefine ulaşmak için birbiri ile bağlantılı beş program gerçekleştirdik ve projemizin tekrarlanabilir bir şablon olarak görülmesini ve başka ülkelere ve bölgelere de ilham vermesini arzu ettik.
SARAT ekibi
Projenin ilk dönemi için proje ortaklarınız kimlerdi, nasıl belirlendiler?
SARAT, Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nün başkanlığında Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED) ve Uluslararası Müzecilik Konseyi ICOM’un İngiltere şubesinin ortaklığı ile gerçekleşti. İngiliz Arkeoloji Enstitüsü 73 yıldır Türkiye’de var olan; özellikle arkeoloji, yakın zamanlarda ise tarih ve kültürel miras üstüne bilimsel çalışmalar yürüten bir araştırma kuruluşu. Çok kıymetli bir kütüphanesi, Türkiye’nin tarihi ve arkeoloji üstüne birikimi var.
Koç Üniversitesi, kültürel miras alanında Türkiye’de ilkleri gerçekleştirmiş çok iyi bir üniversite. BIAA ve ANAMED’in daha önce başka akademik iş birlikleri olmuştu, ayrıca ben ve SARAT ekibinin çoğunluğu Koç Üniversitesi’nde hoca ya da öğrenci olmuş kişileriz.
ICOM İngiltere, ICOM Dünya Başkanı, dostumuz Suay Aksoy’un aracılığı ile bize katıldı. Onlar Türkiye’de bir projede yer almak istiyorlardı, biz de İngiltere’nin müzecilik ve koruma alanındaki tecrübelerinden yararlanabiliriz ve daha uluslararası bir ekip olarak çalışırız diye düşündük.
Suay Aksoy ile röportaj
SARAT'ın Beş Ana Programı:
1. Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması online sertifika programı
2. Türkiye’de toplumun arkeoloji ile ilgili ne düşündüğünü anlamaya yönelik bir kamuoyu araştırması
3. Kamuoyu araştırmasının sonuçlarının paylaşıldığı ve arkeolojik varlıklardan sosyal ve ekonomik kalkınma için nasıl yararlanılabilir sorusuna cevap aranan Yerel’de Arkeoloji toplantıları
4. Arkeoloji haberciliğinin kalitesini arttırma amaçlı Gazeteci Atölyeleri
5. Arkeolojik eser koleksiyonerleri, eski eser talanından özel koleksiyonların geleceğine kadar birçok konunun ele alındığı görüşmeler.
Dr. Lamia Al Gailani Werr ile röportaj (Irak'ın ilk kadın arkeologlarından)
Tüm gerçekleşen faaliyetleriniz Türkiye’de ilk olma özelliği de taşıyor. “Sertifikalı Online Eğitim” ile başlarsak, amaçları ve sonuçlara ulaşması çerçevesinde değerlendirir misiniz?
Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması, 5 ünite ve 20 bölümden oluşan online bir ders, Türkçe ve ücretsiz. Bu kapsamda bir online ders olarak dünyada ve Türkiye’de bir ilk. Kültürel mirasa yönelik afet risklerinin yönetimi, felaketlere hazırlık ve kültürel mirasa ilk yardım dünyada yeni bir uzmanlık alanı. 'Son yıllarda özellikle silahlı çatışmalar ve kasıtlı saldırılarla zarar gören, öte yandan iklim değişikliğinin, sel, deprem, yangın gibi afetlerin tehdidi altında olan kültürel miras için ne yapılabilir?', 'Zarar nasıl en aza indirilebilir?' sorularına cevap olarak gelişen disiplin.
Online ders duyurusu
Biz bu alandaki temel anlayışı ve uygulamaları Türkiye’de kültür varlıkları ile doğrudan çalışan ya da programda öğrendiklerini başkaları ile paylaşabilecek kişilere ulaştırdık. İlgi, beklentilerimizin çok ötesinde oldu. 2019 yılında dersi, ikişer aylık dört dönem olarak sunduk. Bu dokuz ay içinde 8.327 başvuru aldık, 5.512 kişiyi programa kabul ettik ve 3.809 kişi programı başarıyla tamamlayarak, Koç Üniversitesi tarafından verilen sertifikayı kazandı. Bu derse katılanların %76’sına karşılık geliyor ki ücretsiz sunulan ve kişilerin tamamen kendi inisiyatifleri ile aldıkları bir ders için büyük bir başarı oranı.
Online ders çekimi
SARAT’ın bu dersi gerçekleştirmekteki amacı profesyonel kapasite gelişimi sağlamaktı. Mezunlarımızın %30’unu üniversite öğretim üyeleri, yüksek lisans ve doktora öğrencileri, %28’ini serbest çalışan arkeolog, konservatör, mimar gibi profesyoneller, %12’sini Kültür ve Turizm Bakanlığı’na, Cumhurbaşkanlığı’na ve diğer kurumlara bağlı devlet ve özel müze çalışanları, %6’sını öğretmenler, %4’ünü yerel yönetimlerde kültürel miras ile uğraşan kişiler oluşturdu. Bunun yanında hukukçulardan, polislere, sivil toplum çalışanlarından mühendislere geniş bir mesleki çeşitlilikte katılımcılarımız oldu. Bu rakamlar hedeflediğimiz kitleye ulaştığımızı gösteriyor. Mezunlarımız %90’ını aşan bir oranda yeni bir ders hazırlarsak katılmak istediklerini belirttiler.
Yine arkeoloji alanında Türkiye’de gerçekleştirdiğiniz ilk kamuoyu araştırmasını, süreci anlatır mısınız?
Türkiye’de arkeoloji, kültürel miras, koruma gibi konularda sorunlara çare bulabilmek ya da bir şeyleri daha farklı yapabilmek için önce nerede durduğumuzu ve toplumun düşüncelerini bilmemiz gerektiğini ODTÜ’nün kıymetli profesörlerinden, arkeolog ve koruma uzmanı, ICCROM eski başkanlarından sevgili Cevat Erder hep söylerdi.
İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nün ve SARAT ekibinin deneyimli kültürel miras araştırmacısı Dr. Işılay Gürsu böyle bir çalışma yapmak için uzun zamandır hazırlanıyordu. Dünya örneklerine baktık, arkeoloji ve kültürel miras alanındaki kişilerle toplantılar yaptık; 'Neler sormalı, nasıl sormalı?' konularını tartıştığımız.
Özgen Acar ile röportaj
Çalışmayı Türkiye’deki en saygın kamuoyu araştırma şirketlerinden KONDA ile birlikte gerçekleştirdik. Sorular üstünde birlikte çalıştık, deneme görüşmeler yapıldı ve neticede uygulamayı, 2018 Mayıs ayında bir hafta sonu onlar anketörleri ile yaptılar. Verileri derlediler ve bize uzun bir rapor olarak sundular. Sonrasında bu sonuçların ne anlama geldiği konusunda Işılay Gürsu çalıştı ve çalışmaya devam ediyor. Bu veriler birçok soruya cevap aramak için büyük bir kaynak.
Kamuoyu Araştırma çalışması
Çalışma gerçekten Türkiye’de bir ilk, dünyada da pek benzer bir örneği yok. Çünkü Türkiye’nin tüm bölgeleri, metropol-kent-kırsal yerleşim oranları, nüfus dağılımı göz önünde bulundurularak, tesadüfi yöntemle seçilen 3.601 kişiye, yüz yüze yapılan görüşmelerle gerçekleştirildi bu anket. Katılımcılar 65 soruya cevap verdi. Soruları dört ana başlık altında toplamak mümkün:
- Demografik veriler yani cinsiyet, yaş, eğitim, çalışma seviyesi, hayat tarzı gibi sorular,
- Arkeoloji anlayışı yani arkeoloji ile ilgili bilgi düzeyi, arkeolojik varlıklara verilen değer ve anlam,
- Arkeolojik varlıklar ve geçmiş ile ilişki yani arkeolojik varlıklarla olan ilgili, deneyimler ve yorumlamalar,
- Arkeolojik varlıklara genel yaklaşımlar yani fikirler, yargılar ve değerlendirmeler.
Sonuçlarla ilgili Dr. Gürsu’nun yazdığı özet raporu www.saratprojesi.com adresinde bulmak ve indirmek mümkün. Ama bir cümle ile özetlemeye çalışırsam; Türkiye’de toplumun geneli arkeolojinin ne olduğunu biliyor, arkeolojik varlıklara manevi bir değer veriyor, ilgisi var, fakat arkeoloji ile ilgili bilgi seviyesi düşük. Anket bizlere neler yapılabileceği konusunda çok ilham verdi.
Birçok şehirde “Yerelde Arkeoloji" Toplantıları gerçekleştirdiniz; Nevşehir, Şanlıurfa, Gaziantep, Kırklareli, Tunceli, Burdur. Elde ettiğiniz sonuçlardan memnun musunuz?
Yerel’de Arkeoloji Toplantıları kamuoyu anketinin sonuçlarını paylaşma fikrinden doğdu. Sonra, arkeolojik varlıkların ya da genelinde kültürel mirasın sosyal ve ekonomik kalkınma için iyi ve farklı bir kaynak olduğu düşüncesiyle, dünyadan ve Türkiye’den başarılı çalışma örnekleri ekledik. Gittiğimizde kentlerde arkeolojik ve kültürel varlıklarla ilgili kişilere ya da kurumların temsilcilerine fikir ve ilham vermek ve o bölgenin arkeolojisi ve etrafındaki konularla ilgili konuşulacak bir platform yaratmak istedik. Ayrıca benzer konularda çalışan, düşünen kişilerin birbirini tanıyacağı bir ortam da yaratılmış oldu.
Şanlıurfa Buluşması, tarihi kilisede
Toplantıları hazırlamadan önce, o kent ve çevresindeki kültürel miras projeleri, kazılar, ilgili kurumlarla ilgili geniş bir çalışma yaptık. Bu çalışmaları Dr. Işılay Gürsu, danışmanımız Dr. Ayşegül Yılmaz ve SARAT ekibinin kültürel miras ve sivil toplum uzmanı Özlem Başdoğan birlikte yaptılar. Özlem tüm kurumlarla, kişilerle iletişime geçti, yerelde birlikte çalışacağımız kurumu tespit etti, davetleri gerçekleştirdi.
Toplantılar büyük ilgi gördü, 6 toplantıya davetli 311 kişi ve 70 kurum katıldı. Güzel tartışmalar, konuşmalar oldu. Hazırladığımız kitapçık, ki yine sitemizden indirilebilir, faydalı bir kaynak oldu. SARAT projesi devam ederse, bizi bekleyen, davet eden diğer kentlere de gideceğiz.
Yaptığınız çalışmalarla, toplumun her kesiminden kişiye, farklı lokasyonlara ulaştığınızı görüyoruz. Jüri raporunda da ayrıca, proje ekibinin çeşitliliğinin projenin kalitesine katkısına değinilmiş. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
SARAT projesini tasarlarken sosyal medyanın işimizin önemli bir parçası olacağını biliyorduk ve ekibin bir üyesini, Nur Banu Kocaaslan’ı, özellikle gazetecilik ve sosyal medya alanından seçtik. Online derse olan yoğun ilgi, SARAT proje ekibi ile katılımcılar arasındaki sosyal medya iletişimini ve e-mail trafiğini çok arttırdı. Türkiye’nin her ilinden, her köşesinden, ayrıca yurtdışında 17 ülkeden SARAT takipçileri oldu. Böyle bir iletişim ve projenin izlenildiğini, beğenildiğini bilmek tabii ki hepimizin motivasyonunu, yaptığımız işe olan inancımızı çok arttıran bir duyguydu.
Yüz yüze yaptığımız Gazetecilik Çalıştayları’nda ve Yerel’de Arkeoloji toplantılarında farklı bölgesel arkeolojik/kültürel özellikleri olan yerleri seçtik. Gazetecilerle; İstanbul, Bursa, İzmir, Antalya ve Diyarbakır’da, Yerel’de Arkeoloji katılımcıları ile; Burdur, Gaziantep, Şanlıurfa, Tunceli, Nevşehir ve Kırklareli’nde buluştuk. Ama Türkiye büyük bir ülke, gidemediğimiz çok yer var, her iki toplantı için de birçok teklif aldık.
Gazetecilik Çalıştayları, Antalya
Gazetecilik Çalıştayları, İzmir
Proje’nin ikinci evresine başlayabilirsek her iki seriyi de farklı kentlere giderek sürdürmek istiyoruz. Kamuoyu araştırması öncesi, İstanbul, Ankara ve Mardin’de toplantılar yapmıştık. Anket çalışması sırasında ise tüm Türkiye’yi temsil edecek şekilde 29 ilde, 126 ilçede ve 200 mahalle/köyde araştırma şirketinin anketörleri tarafından görüşmeler yapıldı.
Mardin
Tüm toplantılarımızı, derslerimizi, sunumlarımızı, filmlerimizi, katılımcılar için hazırladığımız kitapçıkları büyük bir özenle hazırladık. İnsanların bize ayırdıkları zamanın karşılığını en iyi şekilde vermeye çalıştık. Sanırım bunda da başarılı olduk. Ekibimiz; akademi, medya ve sivil toplumu bilen kişilerden oluşuyordu. Eksik kaldığımız her alanda - film, fotoğraftan, eğitimde farklı uzmanlıklar ve ölçme-değerlendirmeye kadar - yerli, yabancı, çok iyi kişilerle çalıştık ve ekibimizi genişlettik. SARAT ekibinin çalışmalarını, gittiğimiz her ilde, ilgili kişiler ve kurumlar, toplamda yüzlerle kişi desteklemiş oldu. SARAT; iyi fikirlerin, iyi çalışmaların toplumda hızla karşılık bulduğunu gösterdi bize.
Europa Nostra’dan ödül almanın avantajları, projenin başarısına, ödül alan konu ya da ülkeye katkıları nelerdir?
Europa Nostra tanınan ve prestijli bir ödül. Ödül, kendi kategorisinde projenizin Avrupa’da yapılmış en iyi, başkalarına örnek gösterilecek işlerden biri olduğunu teyit ediyor. İngilizcede ‘best practice’ diye bir deyim vardır; ‘örnek uygulama’, yetkin ve uluslararası bir jürinin SARAT için bu kararı vermesi çok gurur verici.
Ayrıca Jüri, projenin amacını da çok iyi anlamış; ‘Bu Türkiye’de farkındalık arttırmaya yönelik yeni ve yenilikçi bir yaklaşım… Proje mükemmel bir kamu odağına sahip ve bunu kamu görüşlerini sorgulayarak ve bu doğrultuda eğitim ve kapasite geliştirme olanağı sunarak gerçekleştirmiştir’’ demiş değerlendirmesinde. Bu, SARAT Projesi kadar Türkiye’nin de aldığı bir ödül, çünkü bu iş bu ülkede düşünüldü ve yapıldı. Europa Nostra ödülü kazanmak, sizi Avrupa’daki kültürel miras ağının bir parçası yapıyor ve Avrupa çapında başarısı kanıtlanmış bir projeniz olduğu için bilinirliğimizi ve umuyoruz ki yeni kaynak bulma şansımızı arttırıyor.
SARAT’ın gerçekleştirdiği üç yıllık proje kapsamında; belirli süreli projeler daha etkin oluyor diyebilir miyiz? Ya da programdan elde ettiğiniz sonuçlara göre daha uzun vadeli çalışmalar yapma planlarınız var mı? SARAT’ın gelecek planlarını öğrenebilir miyiz?
Süreli projelerde planlı çalışmak ve yapacağım dediğiniz işleri zamanında yapmak zorundasınız. Size finansman sağlayan kuruluşa düzenli olarak tamamladığınız işleri raporluyorsunuz ve yeni yapılacak işler için kaynak alıyorsunuz. SARAT, proje ortağı kurumların başkanlarından oluşan bir idari kurulun yönetiminde beş kişilik çekirdek bir ekiple gerçekleştirildi. Ayrıca, proje boyunca gereken tüm alanlarda profesyonel destek aldık ve birçok kurumla iş birliği yaptık. Başlangıç ve bitiş tarihi belli bir iş daha yoğun çalışmanızı ve tüm odağınızın bu iş olmasını sağlıyor. Tabii üç yıl boyunca beklenmeyen pek çok olay da oldu, değişiklikler, yenilikler yaparak yolumuza devam ettik ve hedeflerimize ulaştık.
SARAT’ın programlarının parçası olan herkesle ve birlikte çalıştığımız tüm kurumlarla çok canlı bir ilişkimiz oldu; pek çok öneri, fikir, geri dönüş, destek aldık. Ayrıca, sosyal medya büyük bir köprü ve SARAT’ı Türkiye’nin dört köşesine ve yurtdışına ulaştırdı. Projenin amaçları; arkeolojik varlıkları korumak ve bunu başarmak için sevilmelerini, bilinmelerini sağlamak, farkındalık yaratmak ve profesyonel kapasite geliştirmek, bir ömür boyu sürecek hedefler. Kendi düşündüklerimiz, katılımcılarımızdan gelen öneriler ve kamuoyu araştırmasının bize işaret ettiği noktalardan hareketle hem toplumla Türkiye’nin arkeolojik varlıklarını yakınlaştıracak hem de profesyonel kapasite gelişimine katkıda bulunacağımız yeni fikirlerimiz var. Şu anda bunları hayata geçirmek için gereken kaynak arayışı içindeyiz. İyi bir haber, online sertifika programı yakın bir zamanda Koç Üniversitesi ANAMED tarafından yeniden verilmeye başlanacak.
Son olarak, içinde bulunduğumuz zaman için, ülkemiz ve yakın komşularımız özelinde, dünya kültürel mirası ve korunmasına dair fikirlerinizi paylaşır mısınız?
Komşularımız deyince insan öncelikle Orta Doğu’nun arkeolojik mirasını ve orada hem silahlı çatışma nedeniyle hem kasıtlı olarak verilen zararları, ayrıca eski eser talanının yaptığı tahribatı düşünüyor. Buralarda yok olan dünya tarihinin arkeolojik izleri ve Orta Doğu’nun zengin, sofistike kent hayatının son kalıntıları. İnsan hayatlarının yanı sıra Bağdat, Musul, Halep gibi eşsiz tarihi kentler de söndü. Umarım Şam’a bir zarar gelmeden bölgeye barış gelir.
Ülkemize baktığımızda ise çatışma değil ama nüfus artışı, şehirleşme, alt yapı ve inşaat çalışmaları, barajlar, tarım ve özellikle son yıllarda çok artan madencilik faaliyetleri Türkiye topraklarının altındaki ve üstündeki arkeolojik mirası hızla yok ediyor.
Kültürel mirasta koruma-kullanma dengesi, dünyanın on yıllardır üzerinde düşündüğü, tartıştığı, farklı çözümler ürettiği bir konu. Ama Türkiye’ye baktığımızda biz bunu artık tartışamıyor ve konuşamıyoruz. Bazı hukuki süreçler, mahkeme kararları ile geçici engellemeler oluyor ama sonuçta kaybeden hep kültürel ve doğal miras oluyor. Halbuki esas yerine konamayacak zenginlik ve ayrıcalık bu kültürel ve doğal hazineler. Türkiye bu konuda dünyada en şanslı ülkelerden biri, uygarlık tarihinin önemli dönüm noktalarının yaşandığı, bunların arkeolojik izlerinin bulunduğu, doğal kaynaklarının, ikliminin çok çeşitli olduğu bir coğrafya. Bu zenginliğe ister kendimiz için ister tüm dünya için iyi bakmak, en azından yok etmemek gibi bir sorumluluğumuz var.
Yaptığımız anket, halkın bu konuya duyarsız olmadığını, kültürel ve doğal mirası korumak istediğini gösteriyor. Ama yine aynı toplum için ‘define’ deyince akan sular duruyor ve define bulmak için her türlü çılgınlık ve tahribat yapılabiliyor ve siyasi kültür bunu hoş görebiliyor. Doğru çözümleri bulmak, kültürel ve doğal varlıklarla bezenmiş yerlerde yaşayarak hayatlarımızı ve ruhlarımızı zenginleştirmek hepimizin elinde ama uzun vadeli bir zihniyet değişikliği gerekiyor. Bu işin çaresi ne 'tek başına ilkokula kültürel miras dersi koymak' ne de 'jandarma definecilerin peşinde daha çok koşsun' demek. Bilimsel çalışma, farkındalık yaratma, hukuksal ve polisiye mücadeleler, kültür varlıklarının ekonomik ve sosyal bir getiri yaratması, topluma arkeolojik ve kültürel değerleri tanıtmak ve anlatabilmek ve tüm bu işler için farklı alanlardaki kişilerin gerektiğinde bir arada çalışması koruma idealini gerçeğe dönüştürebilir. Türkiye’de bunun yapacak bilinç ve insan gücü fazlasıyla var.