“Yapı, Aydınlatması ile ‘Bana Bakın, Şahaneyim’ Diye Bağırmamalı”

mimarizm.com / Merve AKI / 17 Aralık 2012

PLD Türkiye ve Yapı-Endüstri Merkezi (YEM) işbirliğinde düzenlenen Mimaride Işık Vol 2 etkinliği için İstanbul'a gelen mimar Ricardo Mateu (Foster + Partners) ve aydınlatma tasarımcısı Peter Fordham (DHA Design) mimari ve kentsel bağlamda aydınlatmaya ilişkin sorularımızı yanıtladı. Mumbai'de gerçekleştirilen Worli Mahalaxmi projesinde bir arada çalışan Mateu ve Fordham, yapıları "kovalarca ışıkla boyamak"tan vazgeçmemiz gerektiğine işaret ediyor. 


Aydınlatma sisteminin tek gerekçesi güvenlik ve vandalizm değil; bundan daha fazlası olduğu ortada... Bu anlamda iyi kurgulanmış bir aydınlatma sistemi kent ve kentlilere ne sunuyor?

Ricardo Mateu: Aydınlatma, kentsel bağlamda çok dikkatle irdelenmesi gereken bir konu… Genellikle bir binanın diğeriyle, onun da diğeri ile yarıştığı uygulamalarla karşılaşıyoruz. Zaten her yer ışıklı afişlerle istila edilmiş durumda! Kent, çok kalabalık bir sahne…

Kent içi aydınlatma tasarımında yapı, "Bana bakın, ben şahane bir binayım!" diye haykıracak şekilde ele alınmamalı. Daha ziyade, çevresindeki yapılara, özellikle de kültürel değer taşıyan binalara "iyi bir komşu" olacak şekilde ayarlanmalı. Yeni yapıların önemli tarih ve kültür parçalarının görünürlüğünü zedelemesi, onları "boğması" gibi bir tehlike söz konusu... Çünkü bu yapılar zaten çok daha heybetliler ve halihazırda ışıkla boyanmış durumdalar.

Aynı sıkıntı anıtlarda da yaşanıyor. Anıtlar zaten iyi aydınlatılmış, geniş mekanlara sahip ve iyi bakılan kent dokusu parçaları… Oysa dokunun diğer bileşenleri sürekli ihmal ediliyor. Bu anlamda Londra'nın iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. Örneğin St. Paul's Katedrali'nin çevresinde koruma altında "kentsel koridorlar" mevcut ve buralarda imar izni yok. Bununla birlikte Londra'da yakın zamanda Renzo Piano imzasını taşıyan bir yapı tamamlandı. Müthiş yükseklikte ve heybette bir yapı… Ve kent üzerinde, neredeyse sözünü ettiğim koridorları etkisiz bırakan bir etkisi oldu.

Bu noktada salt aydınlatma tasarımı konusundan söz etmiyorum elbette; bu bir mimarlık sorunu aynı zamanda. Ama durumun, bu bey gibi meslek insanlarının (Peter Fordham'ı işaret ediyor) katkısı ile giderek daha olumlu bir yöne evrildiğini söyleyebilirim. 1980 ve 90'lardan alışık olduğumuz o her tarafı elektrik çarpmışçasına aydınlatılmış, projektörlerle donatılmış şirket binalarının devri sona erdi. Özellikle de ekonomik kriz sonrası insanlar aydınlatmaya, enerji sarfiyatı anlamında büyük meblağlar yatırmak konusunda çekinceliler.

Peter Fordham: Söz konusu aydınlatma tasarımı olduğunda kentlerde yeterince üst ölçekli planlama yapıldığını söyleyemem. Hele ki teknolojik olanakların artması ile birlikte yapı sahiplerinin, işletmecilerin canları çektiği gibi aydınlatma yapması olağanlaştı. Bu anlamda yanlış aydınlatmanın kentsel çevrelerde felakete neden olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Örneğin birkaç sene önce Londra'da tarihi yapıların aydınlatılmasına yönelik bir trend vardı: Hepsi, önlerine yerleştirilen spotlarla mor ışıkla boyanıyorlardı resmen! Neden? O kadar amaçsız ki… (gülüyorlar)

Elbette dünyanın dört bir yanında güncel teknolojiyi kullanan müthiş aydınlatma tasarımı örnekleri de mevcut. Dolayısıyla -Ricardo'nun da belirttiği gibi- iyi düşünülmesi gerekiyor. Benim görüşüme göre elimizde yeterli araçlar var ama yanlış kullanım kılavuzunu kullanıyoruz. Acil durum çıkışlarına bakalım mesela… Yapınızın büyüklüğüne göre acil durum çıkışlarını gösteren belirli sayıda ışığınızın olması gerekir. Yapı aydınlatması için de böyle kurallar var: Gece karanlığı içinde yaratacağı kontrast göz önüne alınarak aydınlatmanızın maksimum seviyesi bellidir. Ama her aydınlatma projesi için bu kural yeterli değil. Dolayısıyla sorunun cevabı sanırım üst ölçekli planlama…

Ricardo Mateu: Üzerinde çalıştığım son yüksek yoğunluklu yapı, Madrid'de konumlanıyordu. Yönetmelikler, yapı aydınlatmalarının gökyüzüne saçtığı ışıklılık seviyesini kısıtlıyordu. Bu kural, özellikle yüksek yapıların aydınlatmasında gece karanlığının korunmasının giderek daha önemsendiğini gösteriyor. Bu gibi düzenlemeler, yapı cephelerinin aydınlatma oranlarını ancak belli bir yüzdede etkiliyor. Yıllardır süren bir tartışma olsa da hala kısıtlı kimseler tarafından uygulanıyor.

Bu noktada enerji sarfiyatını konusuna da değinmeden geçmemek gerekiyor. Enerji sarfiyatı, örneğin Büyük Britanya'da iç mekan aydınlatması konusunda incelikle irdelenen bir konu halini aldı. Ama aynı inceliğin yapıların dış aydınlatması hususunda da gösterilmesi gerekiyor.


Sonraki sayfada:
"Kovalarca ışık"la boyamaktan vazgeçmek


İlişkili Haberler
Emre Güneş ile "City Dark" üzerine...
İlişkili Haberler
Aydınlatmanın Sosyo-ekonomik ve Psikolojik boyutu
İlişkili Haberler
Konunun Uzmanlarına “Aydınlatma Tasarımı"nı sorduk
İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :