Garajistanbul 1 Yaşında

Işıl Göreci / 09 Ocak 2008
"Her gösteride sanatçının yeniden tasarlaması üzerine kurulu olan 600 metrekarelik bir alanda, ezber bozmaya niyetli, yeni bir seyir ve seyirci kültürü oluşturma gayretindeki" garajistanbul, birinci yaşını kutluyor.

'Her gösteride sanatçının yeniden tasarlaması üzerine kurulu olan 600 metrekarelik bir alanda, ezber bozmaya niyetli, yeni bir seyir ve seyirci kültürü oluşturma gayretindeki' garajistanbul, birinci yaşını kutluyor. Garajistanbul, tümüyle bağımsız duruşundan taviz vermeden, bireysel ve aralarında Yapı-Endüstri Merkezi'nin de bulunduğu kurumsal girişimlerle desteklenen Türkiye'nin çağdaş sanattaki ilk sivil kültürel dönüşüm projesi.

Geçtiğimiz yıl içinde ardarda sahneye konulan ve gündemine 'bugün - yeni olanı' alan yapıtlarla, önce İstanbul'un, sonra Türkiye ve hatta Avrupa'nın önde gelen güncel kültür mekanlarından biri olmayı başaran garajistanbul, Ocak 2007'den bu yana 42 farklı dans performansı ile 71 dans gecesine, 8 ayrı yapım ile 52 tiyatro performansına, 13 ayrı müzik projesi ile 15 müzik gecesine, 4 ayrı edebiyat okumasına, 2 festivale, 1 kukla performansına, fotoğraf ve grafik tasarımı alanlarında 3 sergiye ev sahipliği yaparak 17317 seyirciyi misafir etti. Onlarca yeni tiyatro oyunu, dans performansı ve müzik projesiyle dolu olan 2008 yılı programı içinde ise Hollanda'nın kültürlerarası diyalog projesi "Kosmopolis" ortaklığından kaynaklanan 5 uluslararası festival de var. Garajistanbul aynı zamanda Kuzey Ege'de bir gösteri sanatları yerleşimi kurmayı, yurtdışı ile birlikte Anadolu'ya açılmayı, 2010 İstanbul'un Avrupa Kültür Başkentliği'ne kendi programı ile katılmayı hedefliyor.

Kuruluşundan itibaren "bugün" üretileni, "yeni" olanı görünür kılmak amacını güden, çağdaş gösteri sanatı disiplinlerini kapsayan ya da bu disiplinlerle ilişki kuran sanat dallarına bağımsız bir alan yaratma amacını gerçekleştirebilmek için de "şimdi" olanın, bugüne ait olanın peşine düşen garajistanbul, ekip olarak sezon başında izleyicilere şu çağrıyı yaptı: "kendini yeniye bırak..."   

 

Eskiyi reddetmeden, sadece alışıldık olandan sıyrılıp, yeni bir algıyla, herkesi kendisini yeniye bırakmasına davet eden Övül Avkıran ve Mustafa Avkıran bu ayki konuklarımız.

 

 

 

 

 

Garaj'daki bir yılınız nasıl geçti? Öngördükleriniz ne derece gerçekleşti?

 

Övül Avkıran: Biz bir öngörüyle bu mekanı açma cesaretini açtık. Artık çağdaş gösteri sanatlarının, özellikle dansın ve tiyatronun İstanbul'da geldiği nokta bizi cesaretlendirmişti çünkü uluslararası platformda gösteri yapan sanatçılarımızın geldiği nokta çok yüksekti. Bunları gördüğümüz için buna cesaret ettik. Ve üstüne çıktık, söylediklerimizi yaptık hatta üzerine eklenerek başarılı bir sezon geçirdik. Özellikle dansın sürekli bir mekanı olması adına önemliydi. Bu ülkede bunun seyricisi yoksa dahi biz bunu oluştuacağız dedik. Aksi de olabilirdi. Fakat düşündüğümüz gibi oldu, biz de ısrarlı davranınca dans patladı bu mekanda.

Tiyatroda ise yeni şler üreten tiyatrocuların görünürlük projeleri çok tartışıldığı zamanlar oldu. Garajistanbul bu anlamda bir görüürlük projesi oldu. Kabul ve görünürlük anlamında bir güç birliği oluştu, gerçekten burada sapasağlam durduk bir sezon boyunca. Bunun karşılığını da aldık. İtalya'da Roma Europa festivalinde Ashura'yı oynadık, oradan Bologna'daki  Türkiye'nin Kalbi festivaline katıldık. Bologna'daki festival direktörü "garajistanbul olduğu için biz böyle bir festival yaptık" dedi. Bu çok iddialı ve bize de heyecan veren bir cümle oldu. Garajistanbul gerçekten bir vitrin oldu artık.

Biz, kendi deneyimlerimize dayanarak ve İstanbul'a güvenerek başarılı olacağımızı görüyorduk ama bunları kendi içimizde konuşuyorduk. Dolayısıyla bu dediklerimizi 6 ay içinde aşmış olmak bizim için de müthiş bir kazanım oldu. Hızlı oldu, demek ki aslında hepimizin ihtiyacı varmış. Hem istanbul'un hem de Avrupa'dan bakıldığında bir muhatap yokmuş ki biz çıkınca çok hızla görünür oldu.

 

Mustafa Avkıran: Gerçekten hızla gelişiyor herşey. Öyle ki biz işlerin videolarını çekip, montajlayıp festivallere göndermeyi beceremiyoruz. Yani onu yapacak vaktimiz olmuyor. İnanılmaz biçimde yurtdışından rağbet var bizim işlerimize. Çünkü güç birliği tuhaf  bir sinerji yarattı. Dansa ve tiyatroya çok temiz ve kaliteli bir program oluşturduk. Mekanın, hem Türkiye hem de uluslararası anlamda bir referans noktası olmasını istiyorduk, "garaja gidersek orada mutlaka iyi bir gösteri seyredeceğiz" denmesini istiyorduk, sanırım bunu başardık.

 

Garajistanbul'un programında ağırlık verilen bir disiplin var mı?

 

M.A: Kukladan fotoğrafa, danstan edebiyat okumalarına kadar bir çok disiplin yerini buluyor burada. Ama müzik burayı ayakta tutuyor. Nereden bakarsanız tiyatro ve dansın seyircisi burayı asla seyirci geliriyle döndürecek kadar çok olamaz. Müzik daha geniş kitlelere hitap ediyor, bu da burayı döndürüyor. Asıl idealimiz çağdaş müziğe alan açmaktı. Ona da sezonun sonuna doğru Müzik Yeniler projesiyle giriş yaptık. Türkiye'de ilk defa, üstelik iki tane arka arkaya dans festivali yapıldı, oyunlarımız kapalı gişe oynandı. Çağdaş sanat adına çok yeni ve çok mühim bir adım olduğunu düşünüyorum.

 

2008 sezonunda slogan olarak seçtiğiniz "kendini yeniye bırak" cümlesi ne ifade ediyor? Sadece oyun düzeni anlamında değil yeni bir seyirci kültürü yaratmaktan da sözediyorsunuz...

 

M.A:Yeni sadece sanatçı için değil seyirci için de yeni. Sanatçının kendini yeniye bırakmasının dışında seyircinin de kendini yeniye bırakmasından söz ediyoruz. Burada bir karşılıklı takas var. Bir takım kurumlarla kuruluşlarla ilişkiler kurup onlarla oyunların üzerinden tartışmak istiyoruz. İlk başladığımız kurum Toplum Gönüllüleri Vakfı. Yirmi beş tane TOG gönüllüsü  bir çağdaş dans gösterisi izledi, aynı kişiler çağdaş müzik konseri izlediler, bir de Oyunu Bozuyorum'u izleyecekler. Ardından burada o 25 kişiyle sanatçıların da katıldığı bir workshop yapacağız. Siz ne gördünüz biz ne anlatmak istedik, bu nasıl dönüşsün, nasıl anlatırsınız'dan başlayarak bu kişi sayısını bir süre sonra 50'ye, 100'e, 200'e çoğaltarak; ne seyrettiğini bilen; bizim de kimin tarafından seyredildiğimizi bildiğimiz ve hakikaten burayı sadece sanatçıların değil, izleyicilerin de sürekliliği sağladığı, yanyana durarak seyir kültürü yarattığı, hatta güç birliği oluşturduğu bir mekan yaratmak istiyoruz. Bir seyir kültürü seyircinin de içinde olduğu bir oluşumla yapılabilir ancak. Biz olmasak da Garajistanbul yaşamayı sürdürecek diye düşünüyorum.

 

Ülke anlamında tutarlı bir kültür politikasından bahsetmenin çok da mümkün olmadığı, tiyatro sahnelerinin kapatıldığı bir dönemde, onca destekleyene rağmen bağımsız kalabilmek ne kadar zorluyor sizi?

 

Ö.A: 15 yıldır birlikteyiz, 15 yıldır söylediğimiz bir tek şey var : "biz bağımsız bir yapıyız". Bugüne kadar yaptığımız hiçbir işin altında sponsor yoktur. Biz garajistanbul'a girdiğmizde de aynı mottoyla yola çıktık. Bizim asli duruşumuz bağımsız olmak. Bir tek şeyi çok iyi beceredik, sanatçıların kurumların ve seyircilierin arasında her zmaan bir problem olduğu, daha elitist, daha burnu büyük, seyirciyle ilişkisini her zaman önemsemeyen bir tavrı varmış gibi duruyordu. Biz bu elitist tavrı geri çektik. Biz çok fazla insana ulaşmak istiyoruz. Bir çok büyük holdinge anlattığımız şey de şuydu, biz 600 metrekarede bir şey yapıyoruz, siz de bize destek olmalısınız, kurumsal sosyal sorumluluğuuzu yerine getirmelisiniz. Bunu çok iyi anlattık ve destek bulduk. 6 ayda bu desteklerle bugünkü yerine geldi.

 

Destekler şu anda devam ediyor mu?

 

Ö.A: Yenileri ekleniyor. Kurduğumuz ilişkilerin hiçbiri sürekli değildi. Bireysel destekçilerimizi 100'e tamamlamaya çalışıyoruz. Daimi bir desteğimiz yok. Sürekli bir sponsoruluk durumuna gelmedik, hep yeni ve o duruma ait desteklerle ilerliyoruz. Aslında bir hamiye ihtiyacımız var çünkü her gece garajın kapıları kırılsa dahi, burası yıllık bütçesinin ancak yarısını gişe gelirinden sağlayabilir.

 

Yurtdışında da pek çok gösterim yapıyorsunuz. Türkiye'den çağdaş sanatçıların işleri dışarıda nasıl algılanıyor?

 

M.A: Onlar çok şaşkınlar çünkü bizden sürekli gol yiyorlar. Bizden hiç bu kadar iyi şeyler beklemedikleri için her seferinde çok şaşırıyorlar. En son Ashura deneyimi hepimiz için çok heyecan vericiydi. İtalya'nın en büyük festivali Roma Europa'da hepimiz ayakta alkışlandık; Camadamlar yaklaşık 15 dakikaya yakın alkışlanmış, çocuklar da şaşırmış. İyi şeyler oluyor. Bizim burada bu kadar kısa zamanda yaptığımızdan emin olduğumuz şeylerden biri de, burasının sanatçıları hakikaten iyi iş yapmaya teşvik ediyor olması. Açıldığımızda daha çok iş geliyordu, şimdi işlerin sayısı biraz azaldı, ama çok daha kaliteli işler gelmeye başladı. Herkes eteğindeki taşları döktükten sonra artık herkes daha iyi işler yapmalıyız diye düşünüyor. Çünkü projeksiyon var, ışık var, ısınma var, seyirci de var, o zaman bir engel kalmıyor. Garaj'ın sanatçıları kaliteli işler yapmak için üretime teşvik ettiğini düşünüyorum.

 

Türkiye'den çıkan oyunları yurtdışında oynarken yerellik-küresellik ikilemi yaşıyor musunuz?

 

M.A: Yaptığımız işler zaten bir devam süreci, biz zaten kendi hikayelerimizi anlatmakla uğraştık. Ama bu hikayeleri o kadar küresel işaretlerle ilişkilendirdik ki bizim hikayemiz ister istemez herkesin hikayesi oldu. Çok sakin davrandık, benim hikayem zorunlu göçse ben onu öyle bir anlattım ki herkes şaşırdı; ya da hikayem iki erkek arasındaki dostluksa ben onu gittiğinde Norveç'te de böyle, İsveç'te de böyledir diye anlattım ama arkada çalan müziğin içine bendir koydum, saz koydum.

Beslendiğin kaynakların neresi ona bakmak lazım. Bu topraklar ve bu toplumun sorunlarından çıkarak iş yapıyoruz. Belki hiçbirinde direk işareti göremeyebiliriz, ama evrensel olanla ilgileniyoruz.

 

Garajistanbul birinci yaşını bitirdi, ancak sizin tiyatro grubunuz 10. yılın da üzerine çıktı. 10+ projesinden bahsedebilir miyiz?

 

Ö.A: 5. Sokak Tiyatrosu'yla birlikte bu onikinci yılımız. 10 yılın üstüne çıkınca, 10+ ismini koyduk. Sonra 20 + olacak, ama daha sonra beşer beşer gidecek, ne kadar yaşayacağımız belli değil.  Burası zaten 10+ projesi oldu. Onuncu yılımıza girdiğimizde sergi yapmak istemiştim. 5-6 aylığına geçici bir mekan tutarak on yıl içindeki performanslarımızı hayata geçirebileceğimiz, yurtdışından performansların da olacağı  kapsamlı bir projeydi. O proje için bir mekan ararken böyle sürprizli bir yerle karşılaşınca herşeyi bir yana koyup burayı yapmaya karar verdik. Mekanın kendisi 10+ projesi oldu. Önce 10. yıl projesi oldu, sonra artı eklendi çünkü burada yapılan herşey eklenerek bu projenin parçası oldu.

 

Garajİstanbul aynı zamanda bir çok insanın tek bir düşüncede birleşebildiğini gösterdiği için de farklı bir proje...

Ö.A: Evet, çünkü işin manevi tarafı var. Tamam şu anda güçlüyüz. Çünkü şimdi hayal ettiğimiz, öngördüğümüz yerdeyiz. Sahnede oyuncunun yaraları açıktır, korunaksızdır. Sahneye çıktığında egosu kalmaz artık, yaratım aşamasındadır ve herşeyiyle izleniyordur. Bu proje de aslında bir yaratım süreciydi ve bunun  yaratıcıları da çok korunaksız ve yaraları açıktı. Bu süreç içinde 2-3 defa kriz zamanımız oldu. Evimizi ipotek ettirip varolan bütün birikimimizi kuruşu kuruşuna buraya yatırdık ama yine de yola girmedi işler. Sinirlerimizin de kaldırma kapasitesi diye bir gerçek var, arada onlar çöküyor, bir tanesinde Memet Ali Alabora'yı çağırdık , "sağol ama galiba biz vazgeçiyoruz" dedik. Nefes alacak bir delik bulamıyorduk ve herşeyi kaybetme noktasına gelmiştik çünkü. Memet Ali "belki yapmadığımız bir şey daha vardır" deyince bir kere daha gözden geçirdik herşeyi. Ve Mustafa'nın aklına bir anda, o sırada düzenlenen Yapı Fuarı geldi. Üçümüz atladık Yapı Fuarı'na gittik, standları dolaştık, firmalarla görüştük, olumlu yanıtlar aldık, müthiş heyecanlandık, mutlu olduk. Tam çıkarken kitap satış reyonuna girdik ve orada YEM Genel Müdür Yardımcısı Meriç Göktekin'le karşılaştık. Ona yaptıklarımızı anlatırken bize "bana hiçbir şey anlatmayın, yaptıklarınızı biliyorum, çok önemli bir iş yapıyorsunuz, lütfen 2 gün sonra gelin biz size destek olacağız" dedi.Gerçekten de öyle oldu. YEM ekibiyle biraraya geldik; inşaat organizasyonunu bizim adımıza üstlenerek üzerimizden büyük bir yük aldılar. Meriç Göktekin'dir aslında bizim kaderimizi değiştiren insan.O anlamda YEM'in arkamızda durması, bize inanması, maddiyattan öte manevi olarak bize destek vermesi çok önemliydi. Özellikle de Meriç Göktekin'in insanlığını, profesyonelliğini görmek çok etkileyiciydi. İçeride mumlarımız var bizim, herkes bilmez ama o mumlar her gece Meriç için yanıyor. Aslında birbirimizi hiç tanımıyoruz ama bir düşüncenin ne kadar birleştirici bir şey olduğunu gösteriyordu. Hem YEM, hem Meriç Göktekin bizim için çok özel ve önemlidir.

 

Mekanla ilgili konuşmaya devam edersek, burası aynı zamanda bir kültürel dönüşüm projesinin yanında mekansal dönüşüm projesi, üstelik her performansta şekil değiştiren bir mimariye sahip. Bu ne gibi avantajlar sağlıyor?

 

Övül Avkıran ve Sema, Ashura'dan sonra seyircilere aşure ikram ediyorM.A:  Bizim tiyatromuzun kurulduğu yer de bir garajdı. Ve biz 15 yıldır boş alan kurgusu üzerinden işlerimizi ürettik. Sadece İtalyan sahne üzerinden oyanayacakmışız gibi yapmadık işlerimizi. Dolayısıyla bizim için bu mekan zaten yaptıklarımızın ihtiyacından doğan bir mekan. Zaten öyle çalışıyorduk, yaptığımız işlerin gereği böyle bir mekan bulduk.

 

Ö.A: Garajistanbul'u yaparken; 5. Sokak Tiyatrousu'nu kurarken de deneyimlerinden faydalandığımız Aykut Köksal'a gittik ilk olarak. Biz ne istediğimizi biliyorduk, garaj bilgisini bozmadan bir tiyatro yapmak istiyorduk. Aykut Köksal bize Mars Mimarlık Bürosu'nu önerdi.  Atilla Yücel, Cem Yücel, Aykut Köksal ve biz günler süren toplantılar yaptık, bir çağdaş tiyatro mekanı nasıl olmalı diye düşündük.. Cem Yücel ihtiyaçlarımızı çok iyi anladı, süreç içinde bizden kopmadı. Mekan açılmadan burada yapılan gösterilerin deneyimini de cebine koyarak, bu hale getirdi. Mimari sanatçı kimliğine kavuştu diye düşünüyorum. Mimari çok tekil bir iştir ama burada çok anonim bir işe dönüştü. Buradaki çok küçük detaylarda bile herkesin büyük küçük katkısı var. Cem burayla oynamaya devam ediyor ve devam edecek.

 

Mekanın ve mekanın içindeki ögelerin tanımının olmaması, yaptırımda bulunmaması size aslında özgürlük sağlıyor. O zaman siz kendi işinizi o mekanın, boş alanın içinde yeniden inşa edebiliyorsunuz. Normal bir tiyatro salonunda duvarlar ahşaptır, kahverengidir, nerede oynanacağı bellidir, kulisin yeri bellidir ve aslında o salona girdiğinizde oyunun son halini görürsünüz. Garajistanbul'da ise böyle bir durum yok. "Ben nerede oynayacağım" sorusuyla birlikte işiniz başlıyor, hem zorlaşıp hem de keyifli bir hale geliyor. Akustik tasarımı çağdaş tiyatronun en önemli kalemlerinden biridir. Mekanın akustik projesi üzerinde çok durduk. Bu tamamlanmamış tasarım, performans için konforlu bir mekan oluşmasını sağlıyor.

garajistanbul'da neler oluyor?
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :