Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Görevlisi Yüksek Mimar Nazlı Ödevci ile günümüzde nüfus artışı, köyden kente göç ve ekilebilir alanların azalması sonucu alternatif bir besin üretimi yöntemi olarak karşımıza çıkan dikey tarım modeli üzerine konuştuk.
Nazlı Ödevci
Dikey tarımın bu kadar önem kazanmasını neye bağlıyorsun?
Dikey tarımın son dönemde bu kadar önem kazanmasının nedenleri arasında dünyadaki nüfus artışını, metropollerin çoğalmasını ve kaynakların azalmasını gösterebiliriz. Kentler genişledikçe, onu besleyen çeperlerdeki bostan ve tarlalar, betonlaşmaya kurban ediliyor. Kırsaldan kente göç de çiftçilikle uğraşan insan sayısını azaltıyor. Peki, bu metropoller, mega kentler nasıl beslenecek? Git gide ulaşım masraflı olmaya başlıyor, su sıkıntısı da gelecek öngörüleri arasında... Tüm bunların sonucunda alternatif tarım yöntemlerinin geliştirilmesi bir zorunluluk halini alıyor.
Bu yeni sistemde daha az alanda, daha çok üretim yapma olanağı var. Doğru mu?
Evet. Hidroponik sistemde daha fazla mahsul alınıyor. Işık kontrollü bir şekilde kullanıldığı için enerjiden de tasarruf sağlanıyor. Aynı zamanda insan gücünü de çok az kullanıyorsunuz. Geleneksel yöntemde tarlayı hasat etmek için yılın belli dönemlerinde tohum ekme, sulama, biçme, toplama gibi süreçler için insan gücüne ihtiyacınız var. Hidroponik sistemde ise artık bu süreçlerin çoğuna gereksinim yok, insan gücüne de.
Dikey tarımın sürdürülebilir ya da ekonomik olmadığını düşünenler var. Bu konuyu biraz merak ediyorum. Dikey tarım ekolojik dengenin korunmasında geçerli bir yöntem olarak sunulabilir mi?
Bence sürdürülebilir olmaması için bir neden yok. Bir kere ciddi bir su tasarrufu sağlıyor. Üretim, iç mekânda ya da karanlık bir ortamda gerçekleştirildiğinde bitki, haşerelere maruz kalmadığı için böcek ilacı kullanmanıza da gerek kalmıyor.
Bu şekilde tamamıyla organik üretim yapıldığını söyleyebilir miyiz?
Organik kelimesini hidroponik sistem için kullanmak çok doğru olmayabilir. Ama doğala çok yakın, diyebiliriz.
Daha ekonomik olup olmama meselesine gelince, bunu basit biçimde açıklamak mümkün. Geleneksel tarımda 1 metrekarede toplam 10 marul yetiştirebiliyorken, hidroponik sistemde 1 metrekarede yetiştirebileceğiniz marul sayısı 25’e çıkıyor. Eğer sistemi raflı yaparak düşeyde yüzey artırırsanız daha fazla ürün yetiştirme imkanınız var. Örneğin, Gümüşsuyu’nda tasarladığımız Ek Biç Ye İç Restoran’daki hidroponik raflarla 1.2 metrekarelik bir alanda toplam 170 adet marul yetiştirmeyi başarmıştık.
Bu şaşırtıcı bir rakam...
Evet, aynı zamanda toprak üzerinde tarım yaparken mevsim değişiklikleri ve iklim nedeniyle yılın ancak belli dönemlerinde mahsul alabilirsiniz. Oysa ışık kontrollü bir iç mekan hidroponik sisteminde yıl boyunca üretim yapabiliyorsunuz. Bu da geleneksel yönteme oranla çok daha fazla sayıda ürün elde edeceğiniz anlamına geliyor. Kısaca çok verimli bir sistem.
Bir diğer önemli nokta, su tasarrufu sağlanması. Su bir döngü içerisinde, kapalı bir sistemde hidroponik rafların içerisinde dönüyor. Öncelikle tanka doluyor, tanktan tekrardan raflara geliyor. Yani su kaybı yok. Ama geleneksel tarımda, hele ki damla sulama yapılmıyorsa çok fazla su kaybı olur.
Güneş doğal, ücretsiz, hiç bitmeyen bir kaynak… Kapalı mekandaki hidroponiklerde güneş yerine LED kullanmak biraz daha enerji sarfiyatına yol açıyor. Ancak hektarlarca alana yayılan bir tarım arazisinde yılda bir ton yeşil yapraklı bitki üretmeye kalksanız, mahsulü toplamak için harcayacağınız petrol maliyeti, hidroponik sistemdeki harcayacağınız elektrik maliyetinden çok daha yüksek olacaktır. Ayrıca tarım zirai araçlarını tarlada kullanmak ve defalarca sulama yapmak zorundasınız. Hidroponik sistemlerde kullanılan LED’lerse son derece enerji verimli bir aydınlatma türüdür. Konvansiyonel bir ampule göre daha az elektrik kullanır. Özellikle kuraklık yaşayan coğrafyada hidroponik sistemleri kullanmak verimlilik sağlar.
Sistemler kaça ayrılıyor?
Hidroponik, Aeroponik ve Akuaponik olarak üç temel gruba ayırabiliriz. En verimli ve gelişmiş olanı ‘Aeroponik’ sistemde su, püskürtme yöntemiyle bitkiye aktarılıyor. Nem, kökler tarafından hızlı bir biçimde emildiğinden fazla sulamaya gerek kalmıyor, yüzde 90’a kadar su verimliliği sağlamak mümkün. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta; gübre ya da mineral gibi dışarıdan bitkiye verilen tüm bileşenlerin suya katılmaması gerektiği. Çünkü püskürtme kanallarının içinde herhangi bir parçacığın kalması bile sistemin tıkanmasına yol açabiliyor.
Hidroponik sistemin kurulumu ise o kadar basit ki "Do It Yourself" şeklinde evde kendiniz bile oluşturabilirsiniz. İç mekandaki hidroponik sistemlerde bitkiler güneşsiz ve topraksız ortamda yetiştirilir. Bitki, içinde belli bir debi ve hızla su akan NFT dediğimiz bir kanala ve su tankına bağlıdır. Bitkinin büyüyebilmesi için günün belli saatlerinde LED’lerle aydınlatılır. Suyun pH oranı, sıcaklığı ve ışık almaması bitkinin büyümesi için önemlidir.
Akuaponik sistemde, bitkiler için gerekli besleyici gıda maddeleri balıklardan sağlanıyor. Bunun için bir balık tankının hidroponik sisteme bağlanması gerekli. Balık dışkıları, suyu mineral ve gübre bakımından son derece zengin bir hale dönüştürüyor. Bir pompalama sistemiyle balık tankından gelen suyu bitkilere aktarıyorsunuz. Balıkların ölmemesi için belli bir pH’a sahip suda dolaşmaları ve bitkinin yetişmesi için gerekli olan besinlerin de balığı öldürmemesi lazım. O yüzden dışarıdan balık suyuna takviye yapabiliyorsunuz. Bazı mineralleri ekliyorsunuz, balık suyunu test ediyorsunuz. Ne bitkinin kökü yanıyor ne de balık ölüyor. İkisi de simbiyotik bir dengede yaşıyor.
En çok hangi ülkeler dikey tarımcılık üzerinde çalışıyor?
Japonya ve Singapur'da tarım yapılabilecek arazi kısıtlı olduğu için hidroponik sistemi sık kullanıyorlar. Amerika'da, New Jersey'de çok büyük bir dikey tarım çiftliği var. Burada iç mekanlarda LED aydınlatma kullanılarak hidroponik sistemle yılda 1 ton yeşil yapraklı sebze yetiştirilebiliyor. Topraklı tarıma göre, her metrekarede yüzde 75 daha fazla verim alınabiliyor. Su kullanım oranı, yine yüzde 90'lara varan oranda azaltılmış.
İlerde bu konuyla ilgili ne gibi yenilikler bekliyor bizi? Önümüzdeki 50 yıl içinde dünya yiyeceğini nasıl üretecek?
Bence gelecek 50 yıl içinde insanlar kendi bitki ve besinini yetiştirecek. Ama bunun için yeterli bahçe ve tarım arazisi yok, özellikle metropollerde. hobi bahçeleri kısıtlı, kentsel tarım peyzajı olan bostanlar azalıyor. O yüzden herkes evinde bir şekilde bu bitki yetiştiricileri kullanacak. Bu yeni tarım sistemi evimizin ayrılmaz bir parçası olacak.
Peki, geleneksel tarımdan tamamıyla vazgeçilecek mi?
Bu konuyla ilgili net bir açıklama yapmak zor. Tarım büyük ihtimalle konvansiyonel bir şekilde devam edecek. Ancak Milano Expo'nun geçtiğimiz yıllarda tema olarak tarıma odaklandığını göz önüne alırsak konunun oldukça revaçta olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle tasarım alanında geleneksel üretim yöntemlerine alternatif olabilecek birçok çalışma yapılıyor.
Artan kanser vakaları ve her türlü hastalıkla birlikte insanlar daha çok doğal besinlere yöneliyor. Hepimiz bu konuda bilinçlenmeye başladık. Yediğimizi, içtiğimizi sorguluyoruz. İçeriğine bakıyoruz. Ne olursa olsun insanlarda artık bir farkındalık var. Sistem kesinlikle değişecek. Hidroponik sistemler oyunun kuralını değiştirdi.
Konuya biraz mesafeli yaklaşanlar da var…
Geleneksel tarımda toprağa dokunma hissi var, ürünlerin güneşin altında büyümesi daha doğal bir izlenim yaratıyor. Açık havada yetişiyor tüm ürünler… Bu hidroponik sistemlerin en büyük dezavantajları. Elin toprağa değmiyor, köklenmediğini hissediyorsun. Bu nedenle ilk başta insanda bir şüphe, çekince oluşuyor.
Ama şöyle düşünün, büyük bir felaket sırasında eğer sığınaklara gireceksek, yer altında da besin ihtiyacımızı karşılayacak bir tarım çeşidinin olması bizim için çok önemli hale gelebilir.
Türkiye bu konuda hangi noktada? Ek Biç Ye İç bu konudaki girişimiyle oldukça ilgi çekici bir işe imza atmıştı.
Ek Biç Ye İç, aslında kentte permakültürü araştıran bir girişim. Onun mekansallaşmış biçimi ise Gümüşsuyu’ndaki Ek Biç Ye İç Restoran diyebiliriz...
Ek Biç Ye İç Restoranı
Ek Biç Ye İç Restoran projesi sahipleri mekanın tasarımı için bize ulaştıklarında karşımızda çok kollu, çok bilinmeyenli bir iş vardı. Öncelikle bu mekan içerisinde canlı bir bitki yetiştirilecek. Hem içerde bu bitkileri yaşatacaksınız, hem de estetik olarak şık bir restoran tasarımı gerçekleştireceksiniz. İşimizi en çok zorlaştıran kısım ışık faktörüydü. Çok güçlü bir şekilde mekanı domine eden bir ışıktan söz ediyoruz. Hidroponikte bitkilerin büyümesi için ışık vermeniz lazım. Müşteriler yemek yerken bu ışıktan çok rahatsız olabilirdi. Bu nedenle bitkileri restoran kapandıktan sonra aydınlatmaya karar verdik.
İkinci bir tasarım zorluğu da sistemi doğru bir biçimde mekana entegre etmek oldu. Mekanın her metrekaresi çok önemliydi bizim için. Hem estetik, hem de aynı zamanda tüm parametrelere uygun şekilde doğal, organik, doğaya dost bir mekan yaratmamız isteniyordu.
Ek Biç Ye İç'in tasarım sürecinde hidroponik raflar için 3 farklı etüt yaptık. Bunlar, bulunduğu yere sabitlenen metal profilli konstrüksiyonlardan, CNC makinasında kesilmiş ve son derece hızlı takılıp çıkarılabilen mobilya benzeri strüktürlere kadar farklı yelpazede alternatiflerden oluştu.
EBYİ'in arka bahçesi
EBYİ'in Akuaponik sistem havuzu
EBYİ'in arka bahçesinden detay
Senin hidroponik sistemlerle ilgili çalışmalarından bahsedelim mi biraz?
Öncelikle yakın bir gelecekte hidroponik sistemlerin restoranlara ve daha sonra da ofislere gireceğini düşünüyorum. Çünkü ofis insanının yeşile çok ihtiyacı var. Benim en büyük hayalim, büyük ofislerin atriumlarında özellikle çalışanların yetiştirebileceği dikey tarım bahçeleri yapmak. Bu sistemleri mimariye kolaylıkla entegre edebilirsiniz.
Bu sistemler tasarıma entegre edilirse bina daha yaşayan bir varlığa dönüşebilir. Mimari açısından işin sürdürülebilirlik kısmı da beni çok etkiliyor. Hidroponik bir sistemi binaya entegre etmek, yapının içinde bir dikey bahçe yaratmak ısı ada etkisini azaltarak binanın nefes almasını sağlayabilir. Her beton ve metal yüzey kentin biraz daha ısınmasına yol açar. Her yeşil done ya da güneş ışığını yansıtacak yüzey de tam tersine bu ısının azaltılmasını sağlar.
Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde verdiğim Sürdürülebilir Mimarlık ve Stratejiler dersinin bir parçası olarak hidroponik sistemleri öğrencilere anlatıyorum. Bunun yanısıra geçen dönem Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünde bitirme projesi olarak hidroponik sistem tasarlayan Mert Bozaydın’a mentorluk yaptım. 3 cm çaplı alüminyum taşıyıcı sistemli, içinde bir depo alanı bulunan, mobil ve hafif bir konstrüksiyon olan bu sistemde elektrik ve su devridaimi bir pano üzerinden kontrol edilebiliyor, tam 130 fide aynı anda yetişebiliyor.
Mert Bozaydin - Öğrenci Bitirme Projesi
Evde bu sistemle bitki yetiştirmek isteyenlerin eğitim alması gerekli mi?
İnternette bununla ilgili bir sürü bilgilendirme var. Bunun dışında kısa bir eğitimden geçmekte fayda var. Sonuçta bazı bitkiler daha çok su ister, bazısı ise güneşli alanı sever. Yetiştirmek istediğiniz bitkiye göre ne kadar sıklıkta aydınlatma vermeniz, ne kadar sıklıkta su döngüsü olması gerektiğini bilmelisiniz.
Evine bu sistemi kurmak isteyenler öncelikle ne yapmalı?
Son derece temel malzemelerle, basit bir şekilde evde hidroponik bir sistem kurmak mümkün. Temel malzemeler su tankı, hava pompası, NFT dediğimiz kanallar, su pompası ve solucan borular, çeşitli gübre ve solüsyonlar... Önemli olan hidroponik solüsyonuna yeteri kadar oksijen verebilmek, su tankına bağlayacağınız bir hava pompası ile bunu yapmak mümkün. Gübre ve solüsyonları da bahçecilik mağazalarından satın alabilirsiniz.
Son dönemde Ikea kendi hidroponik sistemlerini satışa sunmaya başladı. Bu ürünler henüz Türkiye’deki mağazalarda bulunmuyor.
Daha özel bir sistem için bir profesyonelden yardım almakta fayda var. Bu konuda çalışan mimar ve tasarımcılara başvurulabilir. İçinde birçok parametre barındıran bir sistem. Bunu tasarım objesine çevirmek biraz maharetli el gerektiriyor.
Peki, son bir soru… Dikey tarım ürünleri gerçekten lezzetli mi?
Evet, hem de çok!… Hatta toprakta yetişmiş bir üründen daha lezzetli olursa şaşırmayın.