Eğilim öngörü ajansı Scarlet Opus'tan trend danışmanı Phil Pond'a bu özel uzmanlık alanının merak edilen noktalarını ve gelecekte bizi bekleyen yenilikleri sorduk.
"Kamunun erişimine açık olmayan bilgileri topluyoruz"
Küresel trendler nasıl belirleniyor? Bunun arkasındaki süreçten bahsedebilir misiniz? Son kullanıcılar olarak bu konuda pek bilgimiz yok, sadece duruma ayak uydurmaya çalışıyoruz.
Phil Pond: Bizim trend öngörü ajansı olarak işimiz, sadece trendleri belirlemek. Yani kişisel görüşler kesinlikle işin içine girmiyor, buna izin yok. Zamanımızın %70’ini uluslararası müzeler, galeriler, film endüstrisi, televizyon programları ile iletişim kurmaya harcıyoruz. Spor dünyasını takip ediyoruz. Yapmaya çalıştığımız, yüzlerce ayrı veriyi biraraya getirmek. Tabi moda endüstrisi de bunun bir parçası. Galerilerde karşımıza çıkan ve önümüzdeki dönemde filmlerde görülmesi muhtemel bir etkinlik, tema ya da stil var mı? 3-5 yıl içinde insan davranışını değiştirecek neler olacak? Dünyadaki toplumsal davranış değişikliklerini değerlendiremeye çalışıyoruz. Bir kere insanların nasıl hissettiklerini ve neden endişe duyduklarını anladıktan sonra, gelecekte şu malzemelerle ya da şu renklerle çevrili olacağız demek oldukça kolaylaşıyor. Yani trendler, toplumsal davranışlardan ileri geliyor. Bizim işimiz de nelerin davranışlarımızı etkileyeceğini öngörmek. Gelecekle ilgili her şey üzerine düşünüyoruz. Tüm bu farklı alanlarla ilgili araştırmalar yapıyoruz. Bağlamı oluşturmak için bayağı zaman harcıyoruz. Önümüzdeki 3-5 yılda hangi filmlerin çekileceğini, bazen de sadece bunların hikayelerini öğreniyoruz. Sürekli araştırma halindeyiz ve insanların bize güvenmelerini istiyoruz. Kamunun erişimine açık olmayan bilgileri toplamaya çalışıyoruz.
Araştırmalarınızda kullandığınız verileri nereden elde ediyorsunuz? Takip ettiğiniz kurumlar, araştırma şirketleri var mı?
İşte biz o şirketiz. Araştırmaya çok zaman ayırıyoruz. Kurumların resmi internet sitelerini takip ediyoruz. Film, seyahat ve ulaşım endüstrisindeki insanlarla sıkı iletişim halindeyiz. Yüksek lisanslı tasarımcıların projelerini inceliyoruz, bunlar gelecekteki trendlerin belirlenmesinde çok önemli veriler. Lisans sevisyesindeki tasarımcıların projeleri de bizim için çok değerli çünkü üretime girmeyen tasarımlar olduğu için, gerçekten kalpten gelen fikirler oluyor.
Trend öngörü süreci: 1. Önceki sezon trendlerini yeniden gözden geçir, 2. Mevcut durumu sapta, 3. Gelecekte planlanan etkinlikleri araştır, 4. Öngörülemeyen etkinlikleri analiz et, 5. En güncel tasarımcı çalışmaları harmanla, 6. Ortak bağlantıları belirle
"Kadınların rahat nefes aldığı ve güçlü olduğu bir alan bu"
Bu uzmanlaşmaya geçmeden önce nasıl bir eğitim aldınız?
Üniversitede tasarım ve güzel sanatlar alanında eğitim aldım. Tekstil tasarımı konusunda uzmanlaştım. Yaratıcı anlamda neden bahsedildiğini anlamak ve öngörüde bulunabilmek için daha önce bu alanda neler yapıldığını bilmek önemli. Scarlet Opus, trend öngörü ajansı olarak alışılmamış bir örnek değil. Endüstri ağırlıklı olarak kadın iş gücünden oluşuyor; yüzde 90’a yüzde 10’luk bir oran söz konusu. Ofisteki tek erkek benim. Kadınların rahat nefes aldığı ve güçlü olduğu ilginç bir alan...
Bunun nedeni sezgiler mi?
Yanılıyor olabilirim ama bence, erkekler hep kendi görüşlerini bildirme derdinde oldukları için bir adım geride durup, bilgileri toplayıp, bu bilginin neler söylediğini görmede yeterince iyi değiller.
Trendler küresel olsa da yerele uyarlanıyor
Birleşik Krallık merkezli Scarlet Opus'un odaklandığı bir coğrafya var mı?
Trendler küreseldir. Birleşik Krallık’ta ve ABD’de çok sayıda trend öngörü ajansı mevcut. Birçoğu da Hollanda’da. Belirlediğimiz trendler küresel ölçekte uygulanıyor. Tabi bunları kültüre ve iklime göre belirliyoruz.
Dünya üzerinde çok farklı kültürel var...
Aslında o kadar da değil. Büyük coğrafya parçalarında insanların nasıl da aynı davrandığını görünce şaşırıyorsunuz. Örneğin, yedi renkten yola çıkan bir renk paleti belirleyebiliriz. Kültüre ve iklime göre değerlendirdiğimizde, paletteki 1. ve 2. rengin Amerika’da, 3 ve 4’ün Çin’de, 5 ve 6’nın Türkiye’de daha popüler olduğunu görebiliriz ama 7. renk herkes için aynı popülerlikte olacaktır. Başka bir örnek verecek olursam, şu anda tekstil sektöründe en popüler kumaş, yün. Avrupa’da insanlar sıcak tuttuğu için ocak ayı boyunca yün giyeceklerdir. Ama Dubai’dekilere bunu öneremeyiz. Ancak yumuşak mobilyalarda döşemelik kumaş olarak kullanabilirler. Yani yün küresel trend olarak yerini korurken, kültür ve iklimden yola çıkarak, yerel zevklere uyacak şekilde bunu uyarlamanız mümkün. Daha iyi bir örnek vereyim! Birlikte çalıştığımız markalardan biri de Nike. Yeni bir spor ayakkabı çıkardıkları zaman aynı modeli Şanghay, New York ve Londra’da satışa sunuyorlar ve herkes bunu almak istiyor.
Güvensiz ve kararsız hissettimizde doğaya sığınmak istiyoruz
Mekansal boyuta geçecek olursak, iç mekan trendleri konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Birçok şeyi makrotrendler belirliyor ve yönlendiriyor. Bugün Şanghay, Roma ya da İstanbul’da çalışan gençler için doğa ile bağlantıda olmak önemli. Doğayla iletişim halinde olduğumuzda kendimizi rahatlamış hissediyoruz. Ki bunu sadece renklerle sağlamak bile mümkün, yeşil ve tonları tüm dünyada çok popüler. Yeşilin bu kadar popüler olmasının ardında doğa ile bağlantı kurma isteği yatıyor. Ve bu istek en çok kendimizi güvende hissetmediğimizde ve kararsız olduğumuzda ortaya çıkıyor. Tabi bu hisleri yaşamamıza neden olan pek çok faktör var. Dünyada bir ekonomik istikrarsızlık yaşandığında, siyasi karmaşalar ve kitlesel göçler olduğunda, kendimizi teselli etmek için geçmişe bakar ya da doğaya dönüp ayakkabılarımızı çıkarır, çimene veya kuma basmak isteriz.
"Kafe kültürü giderek gerçek çalışma mekanlarına yayıldı"
Bu mekan tasarımı için de geçerli bir durum. Çekici çalışma mekanları için belli bir alanda ne yapılması gerektiğini bize dikte ofisler tasarlama gerekiyor. Bu eğilimin çıkış noktası ise kafe kültürü. Freelance çalışanların biraraya geldikleri yerel Starbucks şubeleri. Bu mekanlarda hem kendi kendimize çalıştığımız için daha rahat ediyor hem de diğer insanlarla birarada oluyoruz. Kafe kültürü giderek gerçek çalışma mekanlarına da yayıldı. İşverenler henüz çalışanların tam olarak ne istediğini anlamış değil. O nedenle de çalışan ihtiyaçlarına göre tasarlanan ofislerle pek sık karşılaşmıyoruz. Daha bunun başındayız. Bu eğilime en çok rastladığımız alan ise teknoloji sektörü. Uber gibi genç girişimcilerin başlattığı işler. 70’lerde ve 80’lerde iş hayatına girenler bu ofislerin hiçbir iş yapılmayan aptalca mekanlar olduğunu düşünse de böyle canlı mekanlar daha iyi hissetmemizi ve daha verimli çalışmamızı sağlıyor.
"Geleneksel ofisler yerini esnek mekanlara ve yer seçimi özgürlüğüne bıraktı"
Peki sizin çalışma mekanınız, Scarlet Opus ofisi nasıl bir görünüme sahip?
Şimdi yeni bir mekana taşındık. Daha önce içinde bulunduğumuz stüdyo, ev havasında tasarlanmıştı. Gerçekten de ev görünümüne sahip ofisler çalışanları anında rahatlatarak, daha iyi bir performans sergilemelerini, mekanda daha uzun süre kalmalarını ve daha çok üretmelerini teşvik ediyor. Ofislere ev havası katmanın bir yolu da halılar. Sadece renk ve desen ile bir mekana ev sıcaklığı katmak mümkün. Halı ülkesi Türkiye için bu oldukça kolay bir yöntem. Belki başka yerel ürünler de buna eklenebilir.
İş hayatında gördüğümüz bir diğer değişiklik ise şu; genç çalışanlar için işi ve yaşamı ayırmak o kadar önemli değil. Kırk yaşın üzerindekler için yaşam ve iş arasındaki denge önemli. Kırk yaşın altındakiler içinse denge; yaşam ve tekonoji arasında. Çünkü teknoloji, her an her yerde çalıştığımız anlamına geliyor. Ofis tasarımlarını da bu doğrultuda düşünmemiz gerekiyor. Geleneksel düşünce yerini esnek mekanlara ve yer seçimi özgürlüğüne bıraktı.
“Millenial kuşağı sahiplenmek yerine deneyim yaşamak konusunda tüm dünyaya ilham oldu"
Çok farklı sektörlere danışmanlık yapıyorsunuz. Bir konaklama mekanı ya da bir konut projesi için sunduğunuz hizmet nasıl farklılaşıyor?
Önemli olan, mekanın neyle ilgili olduğu konusunda hissettiklerimiz. Bazen tasarım, müşterinin yaratmak istediği duyguyu vermeye yetmiyor. Mekanı her zaman müşteriler yönlendirir ve öncelikle de kullanımı düşünürler. O yüzden otelde bir divanda mı, hastane yatağında mı, ofiste mi olduğum önemli değil. Sadece mümkün olduğunca iyi hissetmek, rahat ve mutlu olmak isterim.
O halde kullanıcı deneyimi çok daha önem kazanıyor.
Evet, çok çok önemli. Biz mimar ya da iç mekan tasarımcısı değiliz. Asla bir tasarımcıya işini nasıl yapması gerektiğini söylemek istemem.
Ama onlara daha iyi bir tasarım stratejisi için rehberlik ediyorsunuz.
İşimizin, ilham vermek ve yeni şeyler hakkında tartışmayı teşvik etmek olduğunu düşünüyorum. 1980 ve 9/11 tarihleri arasında dünyaya gelen “Millenial” kuşağı, bir şeyler satın almak ve sahiplenmek yerine deneyim yaşamak konusunda tüm dünyaya ilham oldu. Mekanlar da bu deneyimin önemli bir parçası. Şu anda içinde bulunduğumuz the Seed bunun güzel bir örneği. Renkler muhteşem. Koyu renk kullanımı belli bir yere odaklanmanızı sağlıyor. Formu ile sizi sarıp tam bir koza oluşturuyor.
"Deneyim söz konusu olduğunda gerçek kişiler ve ihtiyaçlar üzerine çok düşünmemeli"
Sorunuza geri dönersem, biz de renk kullanımına çok önem veriyoruz. Mesela kimse bir hastanede siyah renk kullanmaz. Ama asıl vurgulamak istediğim şu; hastanelerde hijyen ve temizliği, otellerde güvenliği tehdit edecek hiçbir müdahalede bulunmuyoruz. Ve tüm bu mekanlardan çok temel bir deneyim sunmalarını bekliyoruz: hoşnutluk, rahatlatma ve esenlik duygusu. Topluluk içinde olma halini (communality) seviyorum. Marriott grubunun gençlere yönelik markası Moxy ile işbirliği içindeyiz. Bu yeni otellerin salonları, evlerimizdeki salonlara benziyor. Tek bir açık alanda çalışma, sohbet, içki ve yemek için farklı köşeler bulunuyor. Burada kullanılan kumaşlar, renkler ve duvar kaplamaları ise sıradan bir evde karşımıza çıkacak türde. Neden bu bir hastanede ne uygulanmasın? Mesela hastanelerde çocuk alanları oldukça renklidir. Ama büyükbabam 80 yaşında ve bazen çocuklardan daha bile çocuk olabiliyor. Neden onun hastanedeki odası da aynı renklilikte olmasın? Deneyim söz konusu olduğunda gerçek kişiler ve ihtiyaçlar üzerine çok düşünmemek gerek. Tabi bunları gözardı da etmemeliyiz.
"İşin içine kişisel görüşümüzü eklersek işte o zaman yanlış yapmaya başlarız"
Hiç farklı sektörlerle aynı anda işbirliğine gittiğiniz, sizin merkezde olduğunuz bir proje oldu mu?
Hayır ama isterdim. İşimi çok seviyorum, gerçekten heyecan verici, çok farklı şeyler öğreniyoruz. Ama hiçbir noktada kişisel görüşünüzü belirtmemelisiniz. Bizim yaptığımız şu; örneğin bir mobilya firmasına, bu masayı şu malzeme ile bu renkte ve bu biçimde üretip piyasaya sunduğunuzda 3 yıl içinde istediğiniz satış rakamına ulaşırsınız diyoruz. Bu konuda yanılmamız mümkün değil. Ama işin içine kişisel görüşümüzü eklersek işte o zaman yanlış yapmaya başlarız.
Interface ile olan işbirliğinizden de biraz bahsedebilir misiniz?
Interface ile çok sayıda proje yaptık. İnsanlara ilham vereceğini umduğum bugünkü konferans da bunlardan biri. Son olarak ABD’deki genel müdürlükte tasarım ekine gelecekteki desenler, renkler, malzemeler, dokular üzerine bilgi verdik. Ayrıca uluslararası fuarlar için birlikte yürüttüğümüz çalışmalar var. Dubai’deki Index mobilya fuarı bunlardan biri. Bu organizasyonlar için trendlerden ilham alan ziyaretçi sunumları tasarlıyoruz. Kullanıcıların yeni tasarım trendlerine ilişkin bilgi edinmesi için büyük ölçekli sunumlar hazırlıyoruz. Interface’ten bu fuarlara özel yer kaplamaları hazırlamasını istedik.
Interface, karo halı alanında oldukça özgün ürünler sunuyor. Kullandıkları renkler, dokular ve görüntüler, günümüzde insanlar için önem taşıyan noktalara dokunuyor. Interface’in başarılı olduğu nokta, yarattığı özel dokularla size dışarda olma hissini yaşatması. Bazen dışarda olmak yeterince cezbedici olmayabilir, özellikle de soğuk ve yağışlı havalarda. Güzel ve sıcak bir iç mekan tasarımı ile bu hissi yaratmak mümkün.
"Yetenekli iş gücünü tutacak mekanlar yaratmalıyız"
Son olarak yeni trendlere ilişkin temel noktaları paylaşabilir misiniz?
Öncelikle çalışma mekanlarının neden değişmesi gerektiğinden bahsedebilirim. Tarihte ilk kez, beş kuşağın aynı anda çalışma hayatında olduğu bir dönem yaşıyoruz. İnsanların artık daha uzun süre çalışmaları gerekiyor. Aynı ofiste 70 yaşında çalışan da var, 18’inde olan da. Bu farklı kuşakları bulunduran bir departmanda herkesi aynı anda motive etmek ve verimliliği sağlamak oldukça zor. Yeni çalışma mekanlarının tasarımında öncelikli konulardan biri, bu sorunla başa çıkmak.
Tasarım değişikliğine temel oluşturan diğer önemli husus ise, büyük küresel firmalar arasında nitelikli işgücünü elde tutmak için yaşanan rekabet. Millenial kuşağı yani 35 yaşın altındakiler, dünyanın her yerinde çalışabilecek donanıma sahip. İnternetin hep varolduğu bir dünyada yaşayan ilk kuşak. Bu etik değerleri de doğrudan etkileyen bir durum. İşverene sadakat duymak için daha az nedenleri var. 2007’den bu yana dünyada yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle her yere gidebilirler. Evleri ve yuvaları olmayan bu kuşak, her yere hızlıca taşınabilir. Dolayısıyla sayısı giderek artan hareketli bir iş gücü ve ciddi bir yetenek rekabeti söz konusu. Yetenekli iş gücünü çekmek ve onu elde tutmak gerçekten zor.
Az önce çalışanların kendilerini daha rahat hissetmeleri için ofislerin, evi andıran görünümlere kavuşturulduğundan bahsettim. Diğer önemli nokta, teknolojinin çalışma alanlarını nasıl değiştirdiği. Bugün nasıl, kiminle ve ne zaman çalışıyoruz? Bunların hepsi tasarımı etkileyen unsurlar. İşverenler, çalışanların gerçekten ne istediğine kulak vermeli. Saat 9:00 - 17:00 arasında açık olan bir ofis, yetenekli iş gücünü elde etmek ve onu tutmak için yeterli değil. Bazı çalışanlar akşam 10’a kadar çalışmak isteyebilir. Buna imkan tanıyan bir ofis mekanınız olmalı. Doğa ile ilişki içindeki çalışma mekanları da yükselen bir trend. Doğal malzemeler doğa ile bağlantımızı güçlendiriyor. Sürdürülebilirlik ve çevreye saygı, yeni kuşağın önem verdiği konular.