Murat Belge'yle Boğaziçi ve Yalılar Turu

Aslı Elitsoy / 04 Temmuz 2008
İstanbul'da yaşayanların bu kenti çok fazla tanımadığına inanan Murat Belge, bu durumu biraz olsun değiştirebilmek için gezi rehberliğine başladı. Biz de Murat Belge'nin rehberliğinde gerçekleşen tekne turuna katıldık ve kendisiyle Boğaziçi yalıları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Tarihi ve kültürel temalı turlarla adını duyuran Tvitamini'nin organizasyonuyla düzenlenen Murat Belge ile ‘Boğaziçi, Yalılar ve İnsanlar' turundayız. Tüm gün boyunca bize ev sahipliği yapacak teknemiz Okyanus Kabataş'ta hazır. Görüş alanını daraltmamak adına Okyanus'un üzerinde tente yok. Bu nedenle geziye katılacakların, güneşten korunmak için mutlaka şapka, gözlük ve güneş kremi almaları gerekiyor.

 

Tekneye girişte Tvitamini'nden Erhan Bey tüm konukları bizzat karşılıyor. Kahvaltı ikramımızı alıyor ve üst kattaki rahat minderlere yayılıyoruz.

 

Gezimiz Anadolu Yakası'nın kıyı şeridinden başlıyor. Sahile oldukça yakın bir rota izliyoruz. Boğaziçi yalılarının tüm güzelliği ve Murat Belge'nin rehberliği eşliğinde hareket halindeyiz. Yol boyunca Murat Belge, mitolojiden günümüze kadar uzanan Boğaziçi hikâyelerini, yalılarda yaşanmış hayatları, entrikaları, hatta dedikoduları hoş anekdotlarla anlatıyor. Ardından Anadolu Kavağı'na yanaşıyor ve burada bir öğle yemeği molası veriyoruz. Dönüş yolunda bu sefer Avrupa yakasının kıyı şeridini takip ediyoruz ve gezimiz yine Kabataş'ta son buluyor.

 

Gezinin sonunda Murat Belge'yi yakalıyor ve Boğaziçi yalılarıyla ilgili sorularımızı yöneltiyoruz:

 

Boğaziçi yalılarının genel mimari özelliklerinden bahseder misiniz?

Yalıların mimarisi, Türk, Rum ve Ermeni kültürlerinin etkisiyle çok eskiden oluşmuş. Dolayısıyla birçoğu mimara gerek olmadan, kalfalar tarafından yapılmışlar. Zaten mimarlarının adları falan da bilinmez.

 

Hepsinde belirli bir stil takip edilmiş diyebilir miyiz?

Aslında tam olarak değil. Birkaç tanesi çok temel özellikleri taşıyor. Sadullah Paşa Yalısı, Fethi Paşa Yalısı gibi belli başlı yalılarda bu çok net. Ama bir de tamamen özgün olanları var. Mesela karnıyarık tipi dediğimiz; ortasında sofası olan yalılar… Sofa ikinci katta biraz öne çıkar, daha ileriye gider. Onu da alttan desteklerler. Bu desteğe "eli böğründe" denir. Evet, genel bir karakter vardır ama aynı zamanda bir çeşitlilik de vardır.

 

Geçmişte yalılar genellikle azınlıklara mı aitmiş?

Aslında ben azınlık lafını çok sevmiyorum. Bu yüzden şöyle diyelim: Yalı, bu memlekette daha önce yaşayan insanların oluşturduğu bir ev tarzı. Türkler de bunlarla gayet iyi kaynaşmışlar. Bu binaları yapanlar ille de Rumlar Ermeniler değil. Öğrendikten sonra Türkler de aynı şekilde yapmışlar.

 

İstanbul'un tarihi ve kültürü içinde Boğaziçi yalılarının nasıl bir yeri var?

Aslında sadece İstanbul'da değil, dünyada yeri var. Çünkü bir benzeri daha yok. Öncelikle Boğaz diye bir yer olacak. Bunun yanında deniz kenarında binalar yapılacak. Dünyada buna uygun kaç yer var? Belki bugünün ölçülerine göre çok onaylanamayacak bir aristokratik yerleşim. Çünkü geliyorsun denizin kenarına evini yapıyorsun. Başka hiç kimseye önünden geçip denize ulaşma imkânı falan bırakmıyorsun. O bakımdan çok antidemokratik bir yerleşme olduğu söylenebilir. Ama her toplumun kendine göre değerleri var. Bunları korumak gerekiyor. Önünden kazıklı yol geçirme gibi uygulamalara da çok fazla bayıldığımı söyleyemem. Modern şehrin zorunlulukları buna mecbur kılıyor ama doğru bir yöntem değil.

 

Yalılar restore edilirken karakteristik özelliklerini korumaya özen gösteriliyor mu?

Hayır gösterilmiyor. Çünkü restorasyonda tamamen ticari kaygılar güdülüyor. Boyatıyorlar, yana doğru genişletiyorlar, estetiği bozuyorlar. Yalıları korumak değil, ticari mekân yaratma amacı güdülüyor.

 

Yalıların restore edilerek otel veya restoran olarak kullanılmasına nasıl bakıyorsunuz?

Ona bir diyeceğim yok. Bu yalılar büyük aileler için yapılmış konutlar. Bugünkü koşullarda hiçbir aile bu kadar büyük bir yapının bakımını yapamaz. Onun için bu tür fonksiyonlar vererek kullanılmasında ben bir sakınca görmüyorum. Tam tersine başka çare yok. Ya devlet eliyle ya da özel teşebbüs tarafından, gelir yaratan bir bina haline getirilirse; o zaman yaşayabilir ve korunabilirler. Bence bir sorun yok.

 

Boğaz turu yapma fikri nasıl ortaya çıktı?

İstanbul halkı İstanbul'u bilmiyor ve öğrenmek istiyor. Biz bu memlekette iki millet olarak yaşarız: Aydınlar ve aydın olmayanlar. Ama aydın olan da bilmez aydın olmayan da. Benim yaptığım turlar insanlara İstanbul'u tanıtmak amacını taşıyor. Bir de işte Eminönü'nden kalkar Boğaz turu tekneleri. Onun kitlesi daha da farklı. Sonuçta herkes öğrenebileceği, görebileceği kadar görüyor. Bu da fena bir şey değil.


Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :