ODTÜ'de '68 kuşağından mimarlık öğrencileri tarafından yapılan afişlerin öyküsünü kaleme alan Yılmaz Aysan, kitabın 68 kuşağının kırkıncı yılına yetişmesinin sevincini yaşıyor.
"O yılların Türkiyesinde sokak duvarları neredeyse bomboştu. Tek tük sinema, tiyatro afişleri vardı sağda solda. Henüz bilboardlarla tanışmamıştı kentliler. Boş duvarlarda genellikle "afiş yapıştırmak yasaktır' yazardı. O günlerde seçime katılacak partiler için, her bir partiyle bir tane olmak üzere duvarlara yağlı boya kareler çizilir, içlerine de partilerin isimleri yazılırdı. Böylece har parti afişini nereye yapıştıracağını bilir, kafası karışmazdı. Bunun dışında kentliler afişe pek alışlık değildi. O yıllardaki durum devrimci öğrenciler için ideal bir haberleşme ortamı sağlıyordu aslında. Bu ‘boşluk'tan dolayı afişler hem dikkat çekiyor, hem milyonlarca insana mesaj iletebiliyor hem de daha önce böyle bir şey görmemiş kentlilerin aklında yer ediyordu" diye anlatıyor Yılmaz Aysan 68'deki kentleri.
Çoğu sonradan Dev-Genç iddianamesinde yer alacak olan bu afişler, 60'lı yılların başında aslında "masum"dular. Oyun oynamanın hazzı ile eşdeğer duygularla, ODTÜ'lü öğrenciler tarafından tiyatro gösterilerini, mimarlık balolarını ya da kulüp toplantılarını duyurmak için el yordamıyla tasarlanan afişler, sonradan o afişleri üretenlerle birlikte dünyada esen ‘68 rüzgarına kapıldı. 68'de toplumsal muhalefetin bir aracı olarak kenti politize eden afişler masum çocukların yaşamak istedikleri dünyaya dair mesajlar iletmeye başladı. Henüz reklamcılık sektörünün bugünkü kadar sirayet etmediği kentin sokaklarıyla yine 68'de tanışan afişler bir yandan devrimci öğrencilerle halk arasında iletişimi sağlarken, diğer yandan da reklamcılık sektörünün "afiş" üzerindeki tekelini kırdı.
Bir süre sonra sadece Ankara'nın değil, Türkiye'nin çeşitli kentlerinde ki politik afiş ihtiyacını karşılayan nam-ı diğer ODTÜ Devrimci Afiş Atölyesi'nde çoğunlukla mimarlık öğrencileri tarafından yapılan bu afişlerin en önemli özellikleri belki de iletişim araçlarının bugünkü kadar yaygın ve teknolojik olmadığı o dönemde, iletişim gerekliliğinden kaynaklanmaları, kolektif bir biçimde üretilmeleri ve spontane olmalarıydı. Tamamen amaç doğrultusunda üretilen afişler, sanatsal bir kaygı ile yapılmasa da aslında sanatsal ve toplumsal değeri yüksek araçlardı.
68 kuşağının afiş konusunda edindiği kolektif çalışma tecrübesinin, Türkiye'nin (devrimci) afiş ihtiyacını karşılayan atölyenin ve bu atölyede üretilen ve dönemin siyasi havasını işleyen afişlerin öyküsünü kaleme alan Yılmaz Aysan, kitabın 68 kuşağının kırkıncı yılına yetişmesinin sevincini yaşıyor.
Aysan kitabı, çoğu sonradan Mimarlar Odası 'nın çeşitli kademelerinde görev yapan dönemin mimarlık öğrencileriyle gerçekleştirdiği söyleşilerin üzerine kurmuş. Dönemin afişleri ve yine o dönemden kalan fotoğraflar kitaba ayrı bir tat katıyor. Pek çok afişin yer tariflerler yer aldığı iddianame ise okunmaya değer...