The Keep

Berhan Abay / 26 Temmuz 2021
Bilge Kalfa ve Senem Akçay'ın, geleneksel alt yapı üzerine, çağdaş tasarımcıların yaratılarının işlendiği kilimler yaratan markaları The Keep, bu ay İş Dışı'nda.

İki mimar; Bilge Kalfa ve Senem Akçay. Mimari pratiklerini devam ettirirken hayata geçirdikleri markaları, The Keep ile ilgili sorularımızı yanıtladılar:

"Bilge Kalfa, hala heyecanlı bir mimar. Berlin’de yaşıyor. Ağaçlara bakmayı çok seviyor.
Senem Akçay, mimar; tasarlar, yok olmuş mekânların izini sürer, var olanları korur, kitap yazar, öğrenci  yetiştirir."

Web sitenizde kendinizi böyle tanımlıyorsunuz. Sizleri biraz daha tanıyabilir miyiz? 

B.K.: Yaklaşık 3 yıldır Berlin’de yaşıyorum, İstanbul ve Berlin’de mimarlık ve iç mimarlık yapıyorum. Neredeyse 10 yıldır kendi işimi yapıyorum. Berlin’e taşınma sonrası annelik, Berlin International’da hocalık ve eş zamanlı birkaç iç mimari proje, bir de pandemi derken, "Neden yeni bir iş daha olmasın?", diyen iç ses ve sonuç The Keep.

Herkesin stres yönetimi başka oluyor; benimki de dijital yürütülebilecek, keyifli bir iş olursa bu aralar, pandemi biraz zihnimde hafifleyebilir düşüncesiyle başladı sanırım. Bir de, ben tek bir işe odaklanamıyorum, birkaç iş aynı anda her zaman daha iyi oluyor. Kilim tasarlamak ve üretmek ise yıllardır aklımdaydı, daha önceki birkaç girişimim başarısız olmuştu, bu sefer sanırım iyi gidiyor.

S.A.: Ben İstanbul’da yaşıyorum. Tamirhane Mimarlık adında bir mimarlık ofisim var, her zaman tamir işlerine meraklıydım. Burada, küçük, büyük her ölçekte ve farklı farklı konularda projeler için çalışıyoruz. Hem yeni mekan tasarımları için hem de eski yapıların renovasyonu ve yeniden işlevlendirilmesi konusunda çalışmalarımız oluyor. Her zaman, profesyonel hayatta önerilenin aksine, tek bir konuya odaklanmaktansa mimarlığın pek çok farklı alanında düşünmeyi ve çalışmayı seviyorum. Bunun bana daha geniş bir bakış açısı kazandırdığını, heyecanlandırdığını ve beni geliştirdiğini düşünüyorum. Yazı yazmayı seviyorum. Hatta Netame adında yayınlanmış bir kitabımız da var. Bunlarla birlikte Kadir Has Üniversitesi'nde yarı zamanlı proje yürütücülüğü yapıyorum.

The Keep'de bir araya gelmeniz nasıl oldu? Marka altında, baba mesleğini, yerel üretimi devam ettirdiğinizi belirtiyorsunuz; “gelenek alt yapısı üzerine, çağdaş tasarımcıların yaratılarının işlendiği”.

B.K.: Benim ailem yaklaşık 60 yıldır dokumacılıkla özellikle de kilim işiyle uğraşıyor. Çocukluğum ip bobinlerinin, kök boya kazanlarının arasında geçti. Her zaman da işi tasarımla birleştirebilmeyi çok istedim. Ancak uzun bir süre, biraz aileden direnç, biraz kendimden ticarete karşı bir korku nedeniyle uzak durdum. Ama kafamda belli ki bu iş giderek olgunlaşmış ve doğru zamanı beklemiş. Senem’le de Halükar varken aynı ofisi paylaşıyorduk, o zamandan arkadaşız, birlikte birkaç mimari projeyi de ürettik. Güvendiğim ve telefonla aradığımda; "Senem bir iş fikrim var" dediğimde, sorgulamadan, “hadi yapalım” diyen birisi. Böyle başlayan bir ortaklık.

The Keep, Titreşim

Mimar olmanızın The Keep’e katkıları neler? 

B.K.: Mimarlık sadece The Keep’i değil insanın tüm hayata yaklaşımını etkiliyor. Öğrenciyken bunu duyduğumda çok klişe gelirdi, ancak insan bir şantiyeyi akıl sağlığı yerinde bitirebiliyorsa bu organizasyon becerisi ile diğer işleri yönetmek sanırım daha kolay oluyor.

Diğer bir konu da kilimin mekanla olan ilişkisi, “ev” ki bence tasarlaması en ilginç en özel mekanlardan biri ve “kilim/halı” evle çok ilişkili. İç mimari üzerine bunca yıldır düşünmüş olmak bu alanı çok besliyor.

S.A.: Mimar olmam, sanırım tasarımdan üretime kadar olan karmaşık süreçlerde, çok zorlanmadan planlama ve kurgulama becerisi getiriyor.

2021 koleksiyonunuz; “Gündüz Düşleri”. Koleksiyonun oluşma aşamalarını, tasarımcıların seçimini anlatır mısınız? 

B.K.: Gündüz Düşleri Koleksiyonumuzun önce fikri, sonra metni ortaya çıktı. Senem’in fikriydi, bana da oldukça heyecan verici geldi. Daha sonra, "bu anlatıya yakın kimler var?" diye düşünüp onlara mail yoluyla ulaştık, bazıları tanıdığımız arkadaşlarımız, bazıları ile ise yolda tanıştık. Hepsi oldukça keyifli işler ürettiler.

S.A.: Gündüz Düşleri adı aslında kilimlerin tasarımlarımlarının bende yarattğı etkiyle ortaya çıktı. Hayatın içinde beklenmedik bir anda ortaya çıkıveren günlük akışın dışında hikayeleri olan desenler bunlar. Bir bakmışız salonun ortasında duruyor. Bazen hangi zamanda olduğumuzu unuturuz. Uykuya ihtiyaç duymadan, çok uzaktaki bir zamana götürür karşımıza çıkan “kayıp bir şey” bizi. Biraz daha yakından bakınca onun bir “düş” olduğunu anlarız.

The Keep, Altında

Sizin de tasarımlarınız koleksiyonda yer alıyor; tasarım süreciniz nasıl işliyor, nelerden  etkilenirsiniz? 

B.K.: İlk koleksiyonda “Büyükannemin Bahçesi” diye bir iş var ki o gerçekten anneannemin bahçesinin planı yani çocukluğum. Konu hikayeler olunca hikayeler orada başlıyor benim için. Aslında şöyle oluyor sanırım tüm kurgular tasarımlar ben yürüyüşler yaparken zihnimde dönüp duruyorlar sonra bir anda çiziliyorlar. Bazen hiçbir şeye benzemiyorlar bazen de, bu oldu, diyorum. Mimarlıkta da bu böyle kilim deseninde de. Ama sanırım kilim deseni daha zor şimdilik. Bunu hiç böyle tahmin etmezdim.

Üretimlerinize yurt dışında nasıl bakılıyor, neler düşündürüyor, aldığınız geri dönüşler nasıl? 

Sanıyorum ki yurt içi yurt dışı ayrımı sosyal medya ile başka bir şeye dönüştü. Yani sanki daha çok bazı insanlar bazı şeyleri takip ediyorlar gibi bir durum var, özellikli tasarım ve tüketim alanında. O nedenle benzer geri dönüşler alıyoruz, ürünlerimiz seviliyor, çok güzel mailler alıyor, çok seviniyoruz.

Koleksiyona ait fotoğraf çekimleriniz kime ait, içerikleri nasıl belirliyorsunuz? 

B.K.: Fikret Kuşadalı ile çalışıyoruz, ilk koleksiyonda orman onun fikriydi, ikincisinde ben Şile olsun istedim ama sanat yönetmenliği Fikret ve Senem’in tamamen. Başka başka fotoğrafçılarla da çalışıyoruz, açıkcası onlarla da tıpkı tasarımcılarla olduğu gibi işbirliklerimiz oluyor, onların fikirleri, yönlendirmeleri, mekan seçimleri çok önemli bizim için.

S.A.: Kilimleri ait oldukları iç mekanlardan çıkarıp, başka atmosferlerde fotoğraflamak istedik. Biraz gerilla fotoğrafları oldular, alışıldık düzenin dışında. Böyle olunca sanırım tasarımlar ve doku daha çarpıcı oldu.

Biraz da Berlin’i anlatır mısınız? Pandeminin günlük yaşamınıza etkileri, pandemi sonrası  mimarlık, sanat, etkilenmeleri? 

B.K.: Berlin'de her yer gibi pandemiden oldukça etkilendi ama ben sokağa çıkamadığım bir gün bile hatırlamıyorum ve sokakta maske takmak hiç bir zaman gerekmedi sanırım, bu iki şey bile aşırı önemli. Bunun en önemli nedenlerinden birinin mesafelenmeye olanak tanıyan kamusal mekan imkanları olduğunu düşünüyorum. Böyle bir şey İstanbul'da bu nüfusla ve daracık kaldırımlarla mümkün değil.

Berlin müthiş yaşayan bir şehirken, kafelerin kapandığı o upuzun kış herkes için oldukça zordu. Sanırım en kara kış, biz Berlin’de çok yeniyiz ama Berlinli ev sahibimiz bile en kara kış diye anlatıyor geçen kışı. Çünkü herkesin kışın iki hafta bile olsa o karanlıktan sıcak bir yerlere kaçtığı bir kuzeylilik Berlinlilik. Ama bu kış hepimiz evimizde ekmek yaptık. :) Sanat galerileri, müzeler ilk açılan yerler oldu sanırım bu insana iyi hissettiriyor. Devlet destekleri de oldu elbette ama küçük ölçeklilere pek faydası oldu denemez. Pandemide tek nefes alabildiğimiz yerler parklardı, yaşasın kamusal mekanlar.

The Keep kilimlerine nerelerden ulaşabiliriz? 

Souq Kanyon, Beymen, Lagoomstore, Yirmiyedikuzguncuk, Maçakızı Bodrum 74Escape, Bashaques, Berlin Pist, Berlin Souq, Newyork Sujuk

Ürünler hakkında ayrıntılı bilgiye www.thekeep.shop 'tan ulaşılabilir.


Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :