Mimarlık disipliniyle illüstrasyon, karikatür gibi pratiklerin kesişiminde üretimlerine devam eden Hakan Keleş, fotoğrafların içine yerleştirdiği dev karakterler "Lilliputları" anlatıyor.
Hakan Keleş'in, Sahne Tozu Tiyatrosu için hazırladığı "Chaplin İzmir'de" serisinden
Mimar, İllüstratör Hakan Keleş, 2017 yılından beri çizerek, kent fotoğraflarının içine yerleştirdiği dev karakterleri "Lilliputlar" ile ilgili sorularımızı yanıtladı:
Sizi tanıyabilir miyiz?
1986 Sivas doğumluyum. İlk ve ortaöğretimimi İstanbul'da tamamladıktan sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi'ne Mimarlık okumaya geldim. 2009'da lisans, 2013'te İTÜ'de yüksek lisans ve 2019'da ESTÜ'de doktoramı tamamladım. 2011 yılından beri Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışıyorum. Mimarlık disipliniyle karikatür, çizgiroman, illüstrasyon gibi pratiklerin kesişiminde üretimlerime devam ediyorum.
Lilliputlar'ın hayatınıza girişleri nasıl oldu?
2017 yılında ilk çalışmayı hasbelkader yaptım. Sokakta cep telefonumun kalemiyle çizdiğim bir işle başladı. Çevremdeki insanların beğenisiyle de üretmeye devam ettim/ediyorum.
Lilliputlar bize ne anlatıyor? Tek bir model de kullanmıyorsunuz, karakterler değişiklik gösteriyor.
Her işin içeriği, teması ve üretilme motivasyonuna göre değişiyor. Kimisi o kent parçasının mekansal niteliğine dair bir konuyu ön plana çıkarırken, bazıları karakterin eylemini önceliyor. Bazen nostaljik bir öğe, bazen de komik bir mizansen üretmeye çalışıyorum.
Çalışma şeklinizden bahseder misiniz? İlk Lilliputlar mı hayat buluyor, yoksa belirlediğiniz mekâna göre mi canlanıyorlar? Mekân belirlerken nelerden etkileniyorsunuz?
En önemsediğim konu, fotoğrafın mevcut mekânın bilgisini geniş bir açıyla verebilmesi. Dev bir karakterin yerleşebilmesi ve atmosferle birleşebilmesi için fotoğraf oldukça önemli. Fakat sıralama değişebiliyor. Bazen aklıma gelen bir mizansene uygun bir mekân arıyorum bir süre, uygun fotoyu çekince çiziyorum. Bazen de nitelikli bir fotoğraf uzun süre bekliyor, bir süre sonra ne çizeceğime karar veriyorum.
Yeni çıkan “Lilliputlar: Devcücekentler” kitabınızdan bahseder misiniz? Lilliputlarınızı bir kitapta toplama fikri nasıl oluştu?
Seri sosyal medyada yaygınlaştıktan ve çizdiğim iş sayısı artmaya başladığı andan beri aklımda olan bir şeydi. Zira sosyal medya çok anlık işliyor, kitabın kalıcılığı ve bütün işlerin birlikte izlenilmesinin seriye farklı bir nitelik katacağını düşünüyordum. Sergiler açtım, workshoplar düzenledim ama en heyecan verici an kitap olarak elime aldığım andı. Bir de kitaptaki bütün çalışmaların konum bilgisini dijital haritaya aktardım, hepsi birlikte farklı bir deneyim üretebildiler.
Pandemi dönemine ait de çizimleriniz var. Bu dönemi sizin gözünüzden dinlemek isteriz.
Pandeminin benim açımdan en zor tarafı, mimarlık bölümünde girdiğim proje derslerini yürütmek. Bazı teorik ve çizim ağırlıklı dersleri farklı dijital tekniklerle güncelleyebiliyorsunuz fakat proje derslerinde yüz yüze olmadan verim düşüklüğü kaçınılmaz oluyor.
Onun dışında evcimen biriyim ve evde fazla vakit geçirmekle ilgili çok büyük dertlerim yok. Tam kapanma olmadığı hallerde, yürüyüş yapabilmek ve arada bir şehir dışında kaçabilmek özgürlüğü de varsa, halimden memnunum bile diyebilirim. Tabi ki bu durum, pandeminin tüm dünya açısından yarattığı ekonomik ve sosyolojik sorunları görmezden gelmemi sağlayamıyor. Herkes gibi benim de dileğim, bir an önce aşılama süreçlerinin tamamlanması ve eski "güzel" yaşantımıza geri dönmemiz.