Üsküdar Büyük Hamam Restorasyonu

Işıl GÖRECİ / 06 Mart 2008
Üsküdar Büyük Hamam Restorasyonu

Yapı-Endüstri Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı ve Has Mimarlık'ın kurucusu Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol'un ilk işi, daha üniversitenin son sınıfındayken projelendirdiği, mezun olduktan sonra da uygulamasını yapma olanağı bulduğu Üsküdar'daki Büyük Hamam restorasyonu ve eki. Yapım tarihi itibariyle Mimar Sinan'a atfedilen ve Adnan Menderes'in imar etkinlikleri sırasında soyunmalık bölümleri yıkılan hamamın kalan bölümleri, mal sahibinin isteği üzerine bir kapalıçarşıya dönüştürülmek üzere tasarlanmış. Titizlikle tamamlanan yapım sürecinin ardından mal sahiplerinin mekândan avantaj sağlama isteği ağır basınca, sonradan yapılan değişikliklerle orijinal projeye aykırı bir görüntü ortaya çıkmış. Doğan Hasol, bugün hala ayakta duran yapının önünden geçerken, 34 yıl önce Yapı Dergisi'nde yazdıkları gibi hissediyor: "Tarihi şehir" diye sözünü etmekten gurur duyduğumuz İstanbul'da yüzümüz kızarmadan gösterebileceğimiz kaç Bizans, kaç Osmanlı yapısı sayabilirsiniz? Tarihi ve doğal değerlerimizi bir mirasyedi hovardalığı içinde tüketmek üzereyiz. Paranın her türlü değerin yerini aldığı bir ortamda kültür ve sanat değerlerini koruyabilmek maalesef mümkün olamıyor." 


Mimar: Doğan Hasol

İşveren: Mehmet Bozkurt

Proje Tarihi: 1961

Yapım Tarihi: 1961-1963

Proje tipi: Restorasyon + Eki dükkânlar


Hasol ilk işini şöyle anlatıyor:


"Fakültenin 9. yarıyıl projesi için arkadaşlarla Üsküdar'da bir çalışma konusu almıştık. Hocamız Doç. Nezih Eldem'di. Herkes o çevrede bir konuyu seçti, ben de Üsküdar Büyük Hamamı'nı aldım. Sinan'a ait olduğu belirtilen bir hamam, pek çok kaynakta öyle gösteriliyor, en azından Sinan dönemi hamamı... Hamam, Menderes'in başlattığı imar hareketleri içinde kısmen yıkılmıştı. Soyunmalık bölümleri tamamen yıkılmış, yol genişletilerek, hamamın sıcaklık duvarına dayanmıştı. Hamam fonksiyonu tamamen ortadan kalkmıştı. Kalan bölümler atölye-depo arası bir işlevle kullanılıyordu. Arkada külhan bölümünün bazı kısımları da yıkılmış durumdaydı. Kubbelerin kurşunları da yok olmuştu.


Projede hamamı, içinde hiç kapalı bölümü olmayan bir kapalıçarşı olarak düşünmüştüm. Projeyi teslim ettim ve iyi bir not aldım. Üniversiteyi bitirdikten sonra, asistan olarak yine üniversitede kalmıştım. Bir gün Prof. Kemali Söylemezoğlu beni çağırdı ve hamamın restore edilerek bir çarşıya dönüştürülmesi şeklinde bir girişimden söz etti. Kendisi o tarihte Anıtlar Yüksek Kurulu'nun üyelerinden biriydi. Hamamın sahibi kurula başvurmuş ve orayı bir kapalıçarşıya dönüştürmek isteğini belirtmiş. Kemali Bey de bana o kişiyi bulmamı, zaten projelendirdiğim bu işe talip olmamı söyledi.


Mal sahibini buldum, hoş bir insandı, Batı Trakya'dan Türkiye'ye göç etmiş ailelerden birine mensuptu. Kendisiyle uzun süren görüşmelerden sonra mutabık kaldık. (Avukatı anlaşma sürecini bir hayli uzatmıştı.)


Doğan HasolO tarihlerde restorasyon üzerine deneyimim yoktu ama kamu kurumları dışında da kimsenin böyle bir deneyimi yoktu. Nasıl olsa danışmanlıktan yararlanırım diye düşündüm. Proje işini üstlendim. Okulda yaptığım projeye de güveniyordum; o hızla proje çalışmasına başladım.  Bir yandan da restorasyon başladı. Restorasyon alanında çalışan Y.Mimar Cahide Tamer'e ulaştım; Vakıflar'da çalışmaktaydı, bana destek vereceğini söyledi, birkaç kez de yerine geldi. Başka bir şansım daha vardı: mal sahibi, İrfan Bey adında bir taşeron bulmuştu, İrfan Bey restorasyon konularında bir hayli deneyimliydi, ustaları da restorasyonda çalışmış kişilerdi. Onların sayesinde işlerimizi çok rahat bir biçimde yürüttük. Çok bilinçli bir restorasyon ve inşaat çalışması oldu. Mevcudu, olduğu gibi korumaya çalıştık, ne bulduysak onu biraz düzeltip koruduk. Örneğin ön cephede, yol tarafında hamamın erkek ve kadın soyunmalık kısımlarını ayıran duvarın bir parçası kalmıştı, onu bile olduğu gibi koruduk. Sadece su almaması için ufak tefek önlemlerle takviye ettik. Hamama hiçbir şey eklemedik. İçerideki kurnalar ve mermer bölümler tümüyle yok olmuştu. Kubbeler kurşun kaplamalarda tamamen yolunmuştu. O tarihte çok pahalı olması ve çalınması nedeniyle kurşun kullanılmaz olmuştu. O nedenle kurşun taklidi denilen sıvalı yöntemle kubbeleri düzelttik. Ayrıca mal sahibinin bir boya firmasının temsilcisi olmasından da çok yararlandık. O tarihte piyasada pek benzeri bulunmayan türden özel bir boya yaptırdık ve kubbelerde kullandık, yıllarca da dayandı o boya.

Bunun dışında,  yeni ilave edilmesi gereken kısımlar için ben projeyi Koruma Kurulu'na sundum. Hamamın çevresinde kalan arsalar parçacıl bir  biçimde kamulaştırılmıştı. Mal sahibi kamulaştırılarak elinden alınmış olan ancak kullanılmayan arsaları belediyeden geri almak istediyse de bu mümkün olmadı. Bunun üzerine, hamama paralel bir kütleyle yetinmek zorundaydık; arsa ancak ona elveriyordu. Bu yapılaşma aynı zamanda alttaki tonozları da koruyacaktı. Altta ise, aralarında külhanın da bulunduğu tonozların önündeki bölümü biraz kazıp bir geçit halinde düzledik. Tonozların her birini bir dükkân haline getirdik. Üstte de onun eksenlerine uyacak şekilde 7 dükkân yaptık.

Hoş birtakım mimari espriler vardı. Örneğin dış merdivenlerle yukarı üst koridorlara çıkılabiliyor, birkaç basamakla aşağıdaki geçide inilebiliyordu. Üst katta hamamla dükkânlar arasına bir koridor oluşturmuştuk, dışta da bir koridor vardı. Dükkânlar arada kalıyordu. Binanın dışından baktığınız zaman hamamın duvarını, silmesini, kubbeleri, kubbe kasnaklarını algılamak mümkün oluyordu.

Zaten Üsküdarlıyım. Ahmediye'de, Doğancılar Yokuşu'nun hemen başında oturuyordum. Oradan Taşkışla'daki görevime gidip geliyordum. Her zaman inşaatın önünden geçtiğim için rahatça meşgul olabildim.

Yapım; iki yıl kadar sürdü. Dikkate değer bir restorasyon oldu. Sonuçtan herkes memnundu. Hattâ mal sahibi o kadar memnundu ki, binanın bitişinden sonra, o işten aldığımın neredeyse yarısı kadar tutarda bir çek vererek teşekkür etti. İlk işimin, ücreti büyük pazarlıkla saptanmıştı, ama kazandığım ikramiye açığı kapatıyordu. Bu inanılmaz bir şeydi.


 

Bir süre sonra Mal sahibi üst katta yaptığımız dükkânları bir diş polikliniğine toptan kiraladı. Yeri büyütmek maksadıyla öndeki koridorla, arkada hamamı çok güzel algıladığınız, adeta taşlarını tutarak yürüyebildiğiniz koridoru içine alan bir düzenlemeye gittiler. Bir camekan sistemi kuruldu. Benim fena halde canım sıkılmıştı o tarihte; Prof. Kemali Söylemezoğlu'na, durumu anlattım; hattâ yardımını istedim. Kemali bey de zamanın verdiği deneyimle olacak "biz eski eseri kurtardık ya gerisi önemli değil" dedi. Ben o tarihte çok hoşlanmamıştım verdiği yanıttan ama zamanla insan neyin ne olduğunu kavrayabiliyor. Asistandım; zaten çok kısıtlı koşullar içinde o işi yapabilmiştim, bunu bir kavga haline dönüştürme şansım yoktu.

Maalesef bittikten sonra birçok yapıda mal sahibinin, sağlayacağı avantaj karşısında mimarlıktan verdiği ödünler söz konusu olabiliyor. Bununla yaralanıyorsunuz. Bizim olayımızda camekânla da yetinilmedi. Daha sonra belediye bu binanın çevresinde kamulaştırma başlattı, hatta bugünkü belediye binası da o kamulaştırılan arsalardan birinin üzerine yapıldı. Mal sahibi vefatından sonraki kuşak, yeni bölümün kamulaştırılacağından korktu. Oysa kamulaştırılması söz konusu bile değildi. Birincisi, kendi arsası içindeydi, ikincisi Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından onaylanmış bir yapıydı. Fakat korkuyla, bize danışma gereğini de duymadan oraya inanılmaz şekilde iki sıra tuğla bir sıra taş şeklinde komik duvarlar ördüler. Arkadaki çağdaş modern yapı sözümona bir eski esere dönüştürüldü. Bugün de o şekliyle duruyor.

Artık o taraftan geçmek bile istemiyorum. Eski bölümün içinde hiçbir bölme meydana getirmemiştik, tek bir mağaza gibi çalışacaktı. Şimdi ne yaptılar bilmiyorum.

İlk yapı benim için çok heyecan vericiydi; insanın bebeği gibi bir şey bu, ama yazık ki Türkiye'de hiçbir şey yapıldığı gibi kalmıyor. Ben de ancak yazarak bu derdimi dile getirmeye çalıştım."


Hasol, ilk yapısı için ise şunları söylüyor:

"Sıfırdan alıp inşa ettiğimiz ilk yapı ise, Kumburgaz'da bir yazlık villaydı. Y. İnşaat Mühendisi İzzettin Somer bana bu işi getirmişti. Mal sahibinin arkadaşıydı; inşaatı da kendisi yapacaktı. Villa için hoş bir proje hazırladık, inşaatıyla zaman zaman meşgul olduk. Kumburgaz, 1963-1964 yıllarında yeni yeni yerleşime açılıyordu, İstanbul'a hâlâ uzak bir bölgeydi. Tasarladığımız villada o tarih için pek düşünülmeyen şeyler vardı, banyolu ebeveyn dairesi, çocukların ayrı odaları, mürebbiye odası, çocuk banyosu, mürebbiye banyosu gibi özelliklere sahip olan bir zengin eviydi. İzzettin Bey "lüks farkı hariç" 50 bin liraya binayı çıkartabileceği vaadinde bulunmuş. Lüks farkı hariç de olsa böyle bir villanın bu fiyata yapılması o günlerde olanaksızdı. Biz de zaten maliyet 80 bin liraya geldiğinde hep birlikte kovulduk. Mal sahipleri bizim projemize göre evi bitirdiler. Ev şu anda da hala duruyor."

how to order the abortion pill online http://www.shift-in.com/page/terminate-pregnancy.aspx buy abortion pills online


Makaleler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :