Doğan Hasol, Yapı Dergisi'nin 17. sayısında ilk işini "Bir Eski Eserin Öyküsü" başlığı ile şöyle kaleme almış:
"İstanbul Teknik Üniversitesi'ndeki öğrenciliğimin son yılında, Üsküdar'da bir tarihi çevrenin düzenlenmesini bir grup halinde, proje konusu olarak seçmiştik. Son derece harap durumda bulunan Üsküdar Büyük Hamamı'nı yeni bir fonksiyonla düzenlemek görevi de grup içinde bana verilmişti.
Hamamın soyunmalık bölümleri, çarşı içinden geçen cadde genişletilirken tamamen, sıcaklık, külhan, hela bölümleri de kısmen yıkılmış bulunuyordu. Bu arada, hamamın iç bölümündeki mermerler, kurnalar, tesisat ve kapılar sökülmüştü. Hamam artık depo olarak kullanılıyordu.
Sözde imar hareketleri nedeniyle, büyük bir bölümü devlet eliyle yıkılmış olan hamamın kalıntıları geç de olsa Anıtlar Yüksek Kurulu'nun himayesine alınmıştı.
Proje, asıl fonksiyonunu gerçekleştiremeyecek duruma gelmiş olan yapıyı yeni bir fonksiyonla yaşatmayı amaçlıyordu. Yıkılmış olan bölümleri yeniden yaparak yapıyı hamam haline getirmek günün koşulları içinde artık mümkün değildi. Bu nedenle hamamın ayakta kalan bölümlerinden yararlanarak yapıya yeni bir fonksiyon vermeyi denedik. Ortaya çıkan öğrenci projesinde hamam kapalıçarşı oldu, çevresine yapmayı düşündüğümüz ilaveler de bir gündüz oteli ile buna anlam bakımından yakın tesisleri oluşturdu.
Okulu bitirmemden sonra, 1962 yılında mal sahibi, hamamın ve çevresinin düzenlenmesi işini benzer bir programla bana verdi. Yapı, kamulaştırma ve yıkmalar sonucunda çevresinden tamamen kopmuş ve ortada tek başına kalmış olduğundan, yeni fonksiyonuna uygun olarak yaratılacak bir çevrede yaşatılmasını düşünüyorduk. Bu amaçla bu proje hazırlandı:
Fakat bu defa, kamulaştırma nedeniyle, çevredeki arsaların hem yüzölçümü, hem biçim bakımından programdaki tesisleri gerçekleştirmeye yetecek düzeyde olmadığı gerçeği ile karşılaştık. Mal sahibi, projenin sağlıklı bir biçimde geliştirilebilmesi için, Belediye'nin, kendisinden kamulaştırdığı halde kullanmadığı, hatta o güne kadar bedelini ödemediği parsellerin bir bölümünü geri almak istediyse de Belediye'den anlayış görmedi başarı sağlayamadı. Böylece, projeyi tam olarak gerçekleştirmek de mümkün olamıyor, kamulaştırmadan arta kalan biçimsiz ve yetersiz parselleri kullanarak bir şeyler yapmak gerekiyordu. Sonuçta, hamamın ayakta kalan sıcaklık bölümü ile külhan bölümündeki kemerler onarıldı. Bu kemerli bölümün üzerine de iki geçit arasında kalan bir dizi yeni dükkan yapıldı.
Sıcaklık bölümünün bir büyük mağaza haline getirilmesi, arkada kemerli dükkanların ihya edilmesi ve yeni ilave ile yine de bir çarşı kompleksi yaratılmış oluyordu. Fakat bir süre sonra "para" sihirli kudretini gösterdi. Taşıtların araba vapuruna daha çabuk ve kolay ulaşabilmesi için eski Üsküdar çarşısının yıkılmış olması önemli bir dükkan açığı yaratmıştı.
Mal sahibi, önce arta kalan ve ciddi bir değerlendirmeye elverişli olmayan arsa parçalarına gecekondu dükkanlar inşa etti; sonra projeye uygun olarak yapılmış dükkanların ön ve arka geçitlerini tamamen örterek bir diş polikliniği haline getirdi; kemerli dükkanları öne doğru üç metre kadar uzattı; sıra, merdiven altlarına gelince onları da kapatıp dükkan haline getirerek kiraya vermekten geri kalmadı.
Eski eseri korumak, onu yaşatmakla mümkündür. Başka bir deyişle eski eser yaşatılabildiği sürece vardır. Bütün eski eserlerin müze olarak korunmaları beklenemez. Eski fonksiyon korunabilir veya korunamıyorsa yapısal bütünlük ve tutarlılık bozulmadan bina yeni bir fonksiyonla yaşatılabilir. Rumelihisarı, Galata kulesi fonksiyon değişikliklerinin yurdumuzdaki örnekleridir. Yurt dışından örnek göstermeye gerek bile yok.
Öykümüzdeki hamam artık yaşamıyor. Gecekondu dükkanlar, Belediye'nin de hoşgörüsü, hatta himayesi ile eski eseri bir ur gibi sardı, sardı ve boğdu. Buldozerin yapamadığını spekülasyon becerdi.
"Tarihi şehir" diye sözünü etmekten gurur duyduğumuz İstanbul'da yüzümüz kızarmadan gösterebileceğimiz kaç Bizans, kaç Osmanlı yapısı sayabilirsiniz? Tarihi ve doğal değerlerimizi bir mirasyedi hovardalığı içinde tüketmek üzereyiz. Paranın her türlü değerin yerini aldığı bir ortamda kültür ve sanat değerlerini koruyabilmek maalesef mümkün olamıyor."