"Birinci sınıfta gittiğim şantiyeden, dördüncü sınıflardan daha donanımlı olarak çıktım"
05 Haziran 2009
Fores Mimarlık nasıl kuruldu?
Serter Karataban: Aslında pratiğimiz biraz "cahil cesareti" ile ortaya çıktı. 1997 senesinde henüz 22 yaşındayken kurdum Fores Mimarlık'ı. İlk üç sene benim için neredeyse yok gibiydi... O dönemde sadece hayatı ve piyasayı tanıdığımı söyleyebilirim. Benim ailemde ve çevremde kendi işi ile uğraşan kimse yoktu. Dolayısıyla bana da ticaret hayatını öğretecek kimse yoktu. O nedenle bu ilk üç yıl mimarlık hayatı, ticaret hayatı nedir onu anlamakla geçti. 2000'den sonra ise biraz şans, bolca gayret ve çalışma ile firmayı büyütmeyi başardım. Gerçi ben şansın hazırlıklı insanın yanında olduğuna inanırım. Nihat ağabey'in yanında çalışmaya başlamam da bu anlamda bir şanstı.
Peki Nihat Bey ile nasıl bir araya geldiniz?
SK: Babamın bir arkadaşı çiftlik yaptırıyordu. O zamanlar ben henüz birinci sınıftaydım ve Nihat Gök okulda efsaneydi. Ama o beni tanımıyordu; kendisinden proje de almamıştım. Neyse, çiftliği görmek için gittik biz. Yeri Çatalca'daydı. Ailemin ekonomik durumu çok iyi değildi ve arabam yoktu. Şantiye de evden 115 kilometre uzakta! "Nasıl gidip geleceğim?" diye düşünüp duruyordum. İş tanımı da mimarlıktan ziyade şantiye çavuşluğu gibi bir şeydi – dürüst birisinin şantiyede malzemeye, eve mukayet olması isteniyordu. Ben de "Kusura bakmayın, imkanlarım el vermiyor" deyip gitmeye hazırlandım. Tam çıkarken de "Mimarı kim?" diye soruverdim. "Mimar Sinan'dan bir hocaya verdik. Nihat Gök..." dediler. Hemen "O zaman tamam" dedim. Çünkü insanın hayatına şans giriyor ve siz o fırsatı değerlendirdiğinizde bir yerlere varabiliyorsunuz.
O noktaya kadar Nihat Bey'den hiç ders de almamış mıydınız?
SK: Hayır. Zaten ertesi hafta tanıştım kendisiyle. Ve açık açık hiç bir şey bilmediğimi söyledim, üstüne üstlük sadece 18 yaşındaydım. Nihat Bey ise "Önemli değil" dedi. Bana çok büyük bir cesaret verdi ve 6-7 ay sürecek bu şantiyeye başladım. Hakikaten de sonunda çoğu dördüncü sınıf öğrencisinden daha donanımlı olarak o şantiyeden çıktım. Her şeyi görebildiğim bir şantiye idi; Cumartesi, Pazar dahi çalışıyordum. Yüksel Beyler de imkan tanıdılar; bir araba tahsis ettiler ve masraflarını karşıladılar. Tabii her şey yoluna girdi sonradan ama başta o farkındalık, istek ile başladı. Zaten şantiyenin tozunu bir kez yutunca, mimarlık benim hayatım oldu.
Peki Nihat Bey size orada ne gibi sorumluluklar verdi?
SK: Hiç bir şey vermedi! Siz öyle bir çocuğa bir sorumluluk verir misiniz? Vermezsiniz. Biz de vermiyoruz. Ama ben istekliydim. Benim şantiyede birlikte çalıştığım ustalar kendi aralarında para toplayarak Avcılar'dan -ki çok uzak bir yer- bana keser, testere vs satın almışlar. Yani ben işin amelelik kısmını da yaptım. Bu, belki kötü örnek olur ama bence gurur duyulacak bir şey olarak görüyorum.
Nihat Gök: Doğru, doğru. Benim de böyle bir deneyimim var. Senesini söyleyeyim mi, söylemeyeyim mi? (gülüyor) 1975 yazında Utarit İzgi beni, Küçükyalı'da deniz kenarında bir yapının şantiyesine götüp koydu. Recep Çavuşoğlu'nun yalısıydı. Burada Utarit Bey'in çok kızdığı bir kalfa vardı. Bana "Dikkat et, çok cahildir" dedi. Ama ben hocalarım arasında Ömer Kalfa'yı da sayabilirim.
Peki sizin üniversite eğitiminizin hangi evresine denk geliyordu?
NG: İkinci sınıfın yazı. Utarit Bey beni bürosuna almadı. Şantiyeye koydu. Ben de Büyükada'da oturuyordum ve oradan kalkıp vapurla Bostancı'dan gidiyordum. Bu, benim için çok büyük bir olaydır. Her gün vapurda giderken şantiyeye denizden öyle övünçle bakıyordum ki, vapurdakilerin şantiyenin benim olduğunu anladıklarını sanıyorum. (gülüyor)
Hoca ile Öğrenciyi Bir Araya Getiren Fores'in Öyküsü
Bir Mimarlık Bürosu Bir Akustik Firmasını Nasıl Doğurdu?
Çalışanlarından Team Fores
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın