Kafanızda çerçevesi çok net olan bir sergi fikri yoktu sanırım?
İhsan Bilgin: En başından beri sergi fikri vardı; gezilerin mimarlık kamuoyuyla paylaşılabilir taraflarının olacağını tahmin ediyorduk, ama çerçevesi gezilerden sonra şekillendi. İki gezi de bittikten sonra, elimizdeki malzemeden ne çıkarabiliriz diye oturup konuştuk.
Tansel Korkmaz: Önceden çalıştığımız, deneyimlediğimiz mekanlara bir süre sonra fotoğraf yoluyla da olsa dönmek bizim açımızdan faydalı. Çünkü tekrar üzerinde düşününce o deneyim çok daha derinleşmiş oluyor, içselleşiyor. Ayrıca serginin strüktürü başka, gezinin strüktürü başka. Dolayısıyla, sergiyi strüktüre etmek için farklı bir çerçevede düşünmek gerek. Bu da aslında bizim için de iyi bir eğitim süreci.
Chicago, Michigan Gölü ağzı,
Fotoğraf: Cemal Emden
Serginin en büyük özelliği nedir sizce?
Sibel Bozdoğan: Serginin en önemli özelliği ve benim de en çok hoşuma giden yanı, hiçbir şeyi empoze etmeye yönelik olmayışı. Sergi çok tasarlanmış, çok kurulmuş, çok empoze edilmiş bir şey söylemeye çalışmıyor. Sadece gezinin atmosferini yansıtmaya çalışıyor.
Cemal Emden, binlerce fotoğraf çektiğini söylemişti. Sergiye girecek olan fotoğrafları nasıl seçtiniz?
İhsan Bilgin: Cemal öncelikle bir ön eleme yaptı. Sonra biz kentlerin anonim dokusunu, yapısını anlatacak, en azından bunlar hakkında doğru bir izlenim verebilecek fotoğraflar seçmeye dikkat ettik. Mümkün olduğu kadar, kanon içinde yer alan yapıları temsil etmeye çalıştık. Binaları ve binaların çevrelerini yorumlayan işleri seçtik.
Bizim açımızdan izleyicilerin gözlemi önemli. Çünkü sergideki ve kitaptaki fotoğrafların, daha önceden görülen fotoğraflardan farkını bizim ayırt etmemiz çok zor.
Chicago, Millenium Park, Cloud Gate
Fotoğraf: Cemal Emden
Tansel Korkmaz: Gezi programı ilerledikçe ve kitaplar çıktıkça, hem şehirler, hem de şehir ve mimarlığın buluşması açısından önemli bir külliyat oluşmuş olacak.
Serginin metinleri, aslında sizin yaşadığınız mekansal deneyimleri resimle birlikte bütünlüklü olarak aktarmak açısından önemli. Metin yazma süreci nasıl geçti?
İhsan Bilgin: Metinlerin içinde bilgilerimiz ve deneyimlerimiz var. Kitabî bilgilerle deneyimlerimiz, gözlemlerimiz, paylaşımlarımız birleşerek metinlere dönüştü. Metin yazarken sadece teknik bir sınır getirdik; hiçbir metnin 100 kelimeyi geçmemesine karar verdik. Resimleri bile paylaşmadık. 73 resmin aramızda mümkün olduğu kadar eşit dağılmasını istedik.
Metin yazarken zorlandığınız noktalar oldu mu?
İhsan Bilgin: Hepimiz uzun makaleler yazmaya, uzun anlatmaya alışmışız. Ama önümüzde 100'er kelimelik yer vardı sadece... (Gülüşmeler)
Tansel Korkmaz: Wright odasını yazarken çok zorlandım ben, ama çok zevkliydi. Çünkü, insan başlamışken kendi iç bütünlüğü olan bir makale yazmak istiyor, Wright'ı her yönüyle tartışmak istiyor. Halbuki önümde resimler ve onların altında 100'er kelimelik yer var. Dolayısıyla kurgulanmış bir hikaye anlatmaktansa parçalı düşünmeye zorluyor insanı.
Sibel Bozdoğan: "Kentler" bölümünde ben Viyanaları yazayım, İhsan Chicagoları yazsın diye bir paylaşım yapmadık ama öyle oldu.
İhsan Bilgin: En çok Wagner üzerine resim var. Tansel hariç üçümüz de yazdık Wagner'i.
Tansel Korkmaz: Ben Loos'u yazmak istedim aslında ama İhsan çabuk davrandı.
Chicago, Oak Park, Nathan G. Moore House
Fotoğraf: Cemal Emden
İhsan Bilgin: Sen yazarsan ben kendiminkileri çekerim dedim ama (Gülüşmeler)
Tansel Korkmaz: Birlikte yazmamamıza rağmen, metinlerin hepsinin birbirine aktığı yorumları geldi. Oradaki devinimin, paylaşımın birleştiriciliğini sergide de yaşadık.
Öğrencilerin de sergiye video enstalasyonuyla katkıları var.
İhsan Bilgin: Biz, gezinin havasını bir miktar yansıtacak bir şey olması ile yetinecektik, ama başta Didem olmak üzere çok daha kapsamlısını yaptılar, şehrin ritmini ve sesini de temsil ettiler.
Viyana, St.-Veit Gasse, Haus Steiner (Adolf Loos, 1910)
Fotoğraf: Cemal Emden
Geziler sırasında planlamadığınız durumlarla karşılaştığınız oldu mu hiç?
İhsan Bilgin: Gezi yapmak çok zor bir şey. 35-40 kişiyi buluyor katılanlar. Bu kadar kişinin hareketini, dikkatini diri tutmak epeyce zahmetli oluyor. Çünkü kent, bütün cazibesiyle sizi odaklanmaktan alıkoyuyor. Cazibesi de orada zaten: hem odaklanmanız gereken nesneler var, hem de o nesne, kastetmediğiniz yüzlerce görüntü, ses vb.ile çerçevelenmiş olarak duruyor yerinde. Kentin içinde bir tane binaya bakmaya çalışıyorsunuz, oradan geçen bir adam da ilginizi çekebiliyor, korna çalan bir araç da. Bir yapıyı anlatıyorsunuz, buna bakın diyorsunuz, ama onun yanındaki yapı da çok ilginç.
Sibel Bozdoğan: Chicago'da tiyatroya gittik, fakat içeride oyun olduğu için kapalıydı. Bilet alıp müzikal izledik biz de. O mekanı da öyle deneyimledik. Yapının aydınlatmasını görebildik böylece. Kurgulamadığımız bir şeydi aslında.
İhsan Bilgin: Viyana'ya her gidişimde Loos'un evlerinin içini görmek isterdim ve hiç mümkün olmamıştı. Bu kez Steiner evine ev sahibesinin jesti sayesinde girebildik, hem de 35 kişi birden. Aynı şey Chicago'daki Mies'in Lake Shore Drive apartmanı için de mümkün oldu.
Bu gezide ve sergide eksik olduğunu düşündüğünüz yanlar var mıydı?
Sibel Bozdoğan: Bundan sonrası için temennim, öğrencilerin de kitaba, sergiye ve panele katkı sunmaları. Geçtiğimiz yıllarda elbette eksiklikler vardı ama bunlar zamanla giderilecek.
Tepkiler nasıl?
İnsan Bilgin:Şimdiye kadar hep olumlu tepkiler aldık.