"İTÜ'de verilen mimarlık eğitimi kökünden koptu"

05 Şubat 2010



Mimarlık şubesinin kurulması nasıl oldu peki?

Mühendis Mekteb-i Âlisi'ndeki inşaat şubesi 1928'de yol, su ve inşaat olmak üzere üçe ayrılıyor. İnşaat şubesinde bir miktar proje de yapılıyor, ama ağırlık mühendislik formasyonunda. Emin Onat hoca da 1926 yılında okula mühendis olmak için gelmiş ve Bayındırlık Bakanlığı'nın yurtdışına öğrenci göndermek için açtığı sınavı kazanarak Zürih'e gitmiş. Emin hoca büyük bir mimarlık heyecanı döndü. 3. sınıfa geldiğimizde Emin hoca ilk defa bize mimarlık kavramlarını öğretti. 1940 yılında Anıtkabir projesini kazanınca, çok katı olan mühendislik hocalarına karşı durdu ve mimarlık şubesini kurdu. Akademide
sanat ortamında bir mimarlık eğitimi varken, Emin hoca mimarlığın teknik yönünün ağırlığını bilerek
teknik bir ortamda mimarlık şubesi yarattı. Mimarlık şubesinin bu karakteri çok önemliydi.  Mimarlık şubesi de daha sonra aynı karakteri Mimarlık fakültesine aktardı.

Az önce İTÜ'nün kimliğini kaybettiğini söylediniz. Okulun açıldığı günden beri taşıyageldiği karakteri ne zaman kırılmaya uğradı?

1980 darbesiyle birlikte Evren paşa ile İhsan Doğramacı anlaşarak YÖK'ü kurunca sadece İTÜ değil tüm üniversiteler kimliğini kaybetti. Üniversiteler arasında organizasyonu sağlayan bir müessese elbette iyi, ama YÖK eğitime müdahale etti.

YÖK'ün uygulamalarının mimarlık eğitimi üzerinde nasıl yansımaları oldu?

YÖK, yüksek okul ile fakülte arasındaki ayrımı ortadan kaldırdı. Okul, meslek adamı yetiştiren bir müessese iken fakülte araştırmacı yetiştirir. Eğer siz bunların ikisini birleştirirseniz, ortaya "devekuşu" gibi bir şey çıkar ve mezun olanlar da ne araştırmacı, ne uygulamacı olur. Sonuçta da İTÜ'de verilen mimarlık eğitimi kökünden koptu ve teknik yönü çok zayıf bir eğitime döndü.

Eskiden kalfa ile mühendis arasında Fen Mektebi'nden yetişmiş olan fen memurları olurdu. Fen memurları uygulama açısından çok iyi yetiştirildi. Fen Mektepleri kapanınca, lise düzeyindeki yapı usta okulu mezunlarına 4 yıllık bir eğitim verelim ve onlardan yapı teknisyenleri yetiştirelim, demiştik ve teori dersleri çok az, uygulama dersleri yoğun bir program önermiştik. Bununla ilgili kanunda son anda "mezunlara teknisyen titri verilir" ibaresi "mezunlara mimar - mühendis titri verilir" diye değiştirilmiş. Kanun böyle çıkınca biz de şaşırdık, "mimar-mühendis" titri verileceği için programa tasarım dersleri de ekledik. Böylece teknik okul 4 yıllık bir eğitim ile "mimar-mühendis", fakülte de 6 yıllık eğitim ile "yüksek mimar-mühendis" yetiştiriyordu.

YÖK ile birlikte bu iki okul birleştirildi, eğitim süresi 4 yıl olarak belirlendi ve mezunlarına da "mimar" titri verildi. Fakat 4 senelik mimarlık eğitim yeterli değil ki!

Bakkal dükkanı gibi her ile üniversite açmak iş değil. O kadar köklü bir geçmişe sahip olan İTÜ'de eğitim bu düzeye indiyse, diğer üniversiteler de kim bilir neler oluyor…

Üstelik sınıflar da çok kalabalık. Eskiden sınıflar 35-40 kişi idi ve biz çocukların hepsini ayrıntılı olarak bilirdik. Ona, onun mizacına göre yaklaşırdık. Ben YÖK ile 1.5 sene çalıştım ve o zamanda 3 tane 80 kişilik sınıf geldi açıldı okula…

Ayrıca nasıl bir tıp fakültesi hastaneden kopuk olamazsa, mühendislik ve mimarlık da atölyeden, bürodan, şantiyeden kopuk olamaz. Hani nerede bunlar?

 

 


Ruhi Kafescioğlu ile...
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :