"…Bizim ev Katmandu'nun en güzel, en ruh sahibi evlerinden. Üç katlı koca bir Rana konağının çatısındayız. Balkonun etrafında gökyüzü ve asırlık kafuru ağaçları, aşağıya bakınca Fransız saray bahçeleri gibi bakımlı bir bahçe.
Katmandu eski Rana saraylarıyla dolu. Ranalar, Nepal'i 104 sene babalarının çiftliği gibi yönettikten sonra tahttan düşmüşler. Ev sahiplerim artık konağın altıda birinde, zemin katta yaşıyorlar, kalanını üçe bölüp kiraya vermişler.
Ev sahibem Buban Rana, prenses aslında. 71 yaşında. Çok tatlı, incelikli. Konuşurken konuşurken bir şey için teşekkür ediveriyor ya da özür diliyor. Gözleri az görüyor, bağırarak kısa kahkahalarla konuşuyor, elinde sigara. Tanıdığım tek tiryaki hatun, şehirli kadınlar sigara içmiyorlar Nepal'de. Kısa beyaz saçları, tiryaki sesi var.
Satranç arkadaşım 68 yaşındaki kardeşi Dhana'yla her öğleden sonra oturup uzun uzun kağıt oynuyorlar. Aralarında abla kardeş hiyerarşisi var… Dhana prens ama elektrik su faturalarımızı o yatırıyor.
Dhana bir ara birilerinin aklına uyup çok inek almış, iflas edip kendi konağını kaybedince buraya taşınmış. Karakterli çıkık çeneli, mahcup bir prens; yavaş yavaş konuşuyor, güneşli sabahlar çatıda oturup meditasyon yapıyor…
… Dedeleri zamanın Nepal Maharacası'ymış, Buban ve Dhana sarayda doğmuşlar. Aslanlı saray Singa Darbar'da. Buban Rana, on altı yaşındayken dedesi Hindistan'a sürgüne gidinceye kadar saraydan dışarı sokağa hiz çıkmamış. Arada başka saraylarda yaşayan akrabalarını ziyaret ederlermiş. Fil, bir de midilli varmış, onlarla oynarlarmış. Çocuk çocuk sigara içerlermiş. Avamdan insanlarla konuşmaları yasakmış.,,
…Singha Darbar, tarihte tek bir aileye ait en büyük ev olarak Guinness rekorlar kitabına geçmiş. Cariyelerin, Buban teyzenin dediğine göre uşakların aslında, beş yüz odası varmış sarayda. Birbirine açılan on yedi avlunun etrafındaki binalarda bin yedi yüz oda, Avrupa'dan gemiyle Kalküta limanına gelmiş ve Nepal'da yol olmadığı için insanların sırtında dağları aşarak Katmandu'ya ulaşmış mermerler, kristal avizeler ve gösterişli mobilyalarla döşeliymiş.
Şehre ilk gelen araba da öyle hamalların sırtında taşınarak dağları aşmış.
1950'de son Raha Maharaca devrilip de Kral Şah hanedanı 104 sene aradan sonra tahtına kavuştuğunda aslanlı saray devletleştirilmiş. Aradan yirmi sene geçmiş, bir gece sarayın bir kısmı yanmış kül olmuş. Yangından kurtulan binalar şimdi parlamento, başbakanlık ve beş altı bakanlık olarak kullanılıyor; gördüğüm kadarıyla hepsi dökülüyor.
Aslanlı sarayın bahçesindeki güzelim ulu ağaçların altında gözlerimi yumup kulaklarımı da duvarın öte yanından gelen korna seslerine tıkayarak, hepsi hepsi elli beş sene önce bu ağacın etrafında gündelik hayat aslında yine aynı gündelik hayat mıydı diye merak içinde oturmuşluğum var. Duvarlarında gürbüz bebek resimleri yapışık derme çatma askeri kantinin önündeki ağaçların altında.
Başka bir eski Rana sarayı, şimdiki Eğitim Bakanlığı binasında, bundan çok değil beş sene önce, girince sağda merdivenlerin altındaki camın dibinde kırmızı bir yangın kovası dururdu. İçinde beş on kırık, ama tamamen kırık, bir daha herhangi bir yağmurda açılma ihtimali olmayan, kumaşları tellerinden soyulmuş kel siyah şemsiye. Sonra bir gün kaldırılıverdiler- onyıllardan sonra yeni bir bakanın gözüne ilişti herhalde şemsiyeler.
Nepal'de 1991'den sonraki on bir yılda, on bir hükümet değişti, on bir ayrı eğitim bakanı gelip geçti… Yani etrafın bakımsızlığı normal bir hal.
Binanın eski sahibi Kayzer Rana'nın kitaplığındaki otuzlu kırklı yılların Amerikan polisiye romanları, girişte solda Kayzer halk kütüphanesinde okunabiliyor bu devirde. Kütüphane de dökülüyor. Duvarlarda hissiz zalim zamanının iyice tüysüz bıraktığı havyan postları asılı… Fillerin üstünde gidilen meşhur Rana avlarından, kokusu bile eskimiş hatıralar…"