Mimarlığın içine doğan bir çocuk olarak, o yaşlarda mimarlık algınız nasıldı?
Benim için bir oyun gibiydi aslında mimarlık. Okulu hiç bir zaman çok sevmedim. Özellikle liseye kadar okuldan hep nefret ettiğimden, hep büroya gitmek isterdim. Bürodaki kütüphaneden sorumlu olduğumu hatırlıyorum, büroya geldiğimde kütüphaneyi düzeltirdim. Buroda calisanlar maket yapardı, ben aynı malzemelerle uçak yapardım. Sonraları ben de maket işinin ucundan tutmaya başladım. Yavaş yavaş bir görgü oluşmaya başladı ve işi sevdim. Zaten yapılmakta olan bir işin içine doğunca, o işle ilgili çok da probleminiz olmuyor. Acaba yapibilir miyim, yoksa yapamaz mıyım diye düşünmüyorsunuz.
Mimarlığa attığınız ilk adım, usta-çırak ilişkisiyle oldu, öyle mi?
Evet, yarı zanaat gibiydi… Tam anlamıyla bir mimarlık eğitiminden geçtikten sonra bu işe girmedim, yavaş yavaş işin ucundan tutarak başladım. Bizimkilerin en iyi işlerini yaptıkları bir dönemde geçti benim çocukluğum. Ortamda sürekli olarak kaliteli bir mimari atmosfer vardı, bu anlamda mimarlığa attığım ilk adım çok sıcak oldu benim için...
"Ben mimar olacağım" diye bir karar vermiş miydiniz?
Hayır. Mimar olmak benim için çok doğal bir şeydi. Büyüyünce zaten mimar olunur, gibi bir düşümcem vardı çocukken.
Mimarlık eğitiminiz nasıl geçti?
Üniversitede derslerde hiç zorluk çekmedim, boş zamanlarım bile oluyordu. Mimarlığı öyle güle oynaya bitirdim aslında. Zaten üniversitede mimarlıktan çok müzik çalıştım diyebilirim.
Mimarlık görgüsü daha çocukluğunda oluşmuş, ofiste işlerin ucundan tutan biri olarak hiç sıkılmadınız mı üniversite boyunca?
Çok etkilendiğim hocalar vardı: Kemal Aran, Selahattin Önür ve tabii İlhan Tekeli... Fakat bu etkili figürler dışında genel olarak hocalardan ve atölye kritiklerinden çok dertli olduğumu hatırlıyorum. (Gülüyor)
Hatta, bir ara bir atölye probleminde hocalarla olan bir anlaşmazlık yüzünden isyan ederek bir hafta okulu bıraktığımı hatırlıyorum. (Gülüyor) Çocukluğumdan beri ciddi bir müzik eğitimi de aldığım için o sıralarda müzisyen olmayı bile düşündüm, ama sonra mimarlık ağır bastı. Ancak genel olarak şikayetim olmasına rağmen üniversite yıllarım için tümüyle faydasız bir zaman dilimi diyemeyeceğim.
Neden ağır bastı mimarlık?
Beni orada derin bir yanlızlığın beklediğini düşündüğüm için sanatçı olmak istememiştim. Uzun süre eğitimini almış olmama rağmen müziğin bana sunacağı hayattan çok hoşlanmadım. Beni bütün zorluklarına rağmen, mimarlığın hayatla içli dışlı olma hali daha çok çekti belki.