Peki, "ODTÜ Mimarlık"tan mezun olmak size mesleki anlamda ne kattı?
Mimarlık Fakültesi'nin yapısı gereği mimarlık öğrencileri, mimarlığın dışındaki disiplinlere de çok yakın oluyorlar. Şehir Planlama ve Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümleri ile aynı ortamda bulunuyorlar. Bu da ister istemez mimarlık öğrencilerine, bir mimarın plancıdan ya da endüstri ürünleri tasarımcısından farkını düşündürtüyor. Yani fakülte fiziksel yapısı itibariyle size, kendinizi konumlandırma fırsatı veriyor. Örneğin mezun olduğumda, "ben mimarlığı öncelikli olarak bir ‘tasarım' meselesi olarak görmeyeceğim" demiştim kendi kendime...
Siz öncelikli olarak nasıl görüyorsunuz peki mimarlığı?
Elbette tasarlıyorsunuz, tasarımsız bu iş olmaz ancak tasarım aktivitelerinin çabuk tüketilebilir olanları bana hiçbir zaman yakın gelmedi, ‘product design' gibi… Ben o kanatta değildim. Hayatın pek de çok değişmiyen düzenleriyle ya da az değişen taraflarıyla daha ilgiliydim. Böyle bir yatkınlığınız olduğunda mimarlık çok güzel geliyor size.
Mezun olduktan sonraki ilk işiniz neydi?
1984 yılında mezun oldum, 1987 yılında ise babamla beraber TBMM içindeki camiyi çalışmaya başladık. Babamla gerçek anlamda başından sonuna birlikte çalıştığımız ilk ve tek işin bu olduğunu söyleyebilirim.
İlk işinizi babanızla yapmanız sizin için zor oldu mu?
Babam zor bir insandır. O dönemdeki mimarlık ortamı ve meclise cami yapıyor olmamızın getirdiği politik tartışmalar nedeniyle de ciddi zorluklar yaşadık. Doğru düzgün mimarlık tartışması yapmanın zorluklarını da hatırlıyorum, tamamen sezgilerimizle ve hislerimizle yaklaşıyorduk işe…
Dönemin politik havası da bize yansıdı. "Meclise cami" konusunun yandaşları vardı ve belli kodlar empoze etmeye çalışıyorlardı. Lüzumsuz bir yandaşlık söz konusuydu. Karşıtlar da lüzumsuz derecede karşıttı. Arada sağlıklı dengeyi bulmak da bize düşüyordu.
Bu zor koşullarda insanların kişilikleri belki daha keskin olarak ortaya çıkıyor galiba. O zaman bizimkilerle birlikte çalışmanın pek de mümkün olamayacağına karar vermiş gibiydim...
Olumlu yanları neydi peki bu sürecin?
Çok büyük bir tecrübeydi tabi benim için. İlk defa bir müşteri ile karşı karşıya gelmiştim ve babam bana bu konuda sorumluluk vermişti. Süreç de genel olarak iyi gelişmişti aslında.
1989'da yapı bitti. 1995 yilinda ‘Aga Han ödülü' de aldı, ama benim çok içime sinen bir yapı değildir. Sevmediğim tarafları vardır. (Gülüyor)