Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından tasarlanan proje, ferah, yüksek tavanlı, doğa ile içiçe, ortak kullanım alanlarıyla komşuluk ilişkilerine özellikle zemin açan bir mekân anlayışı sunuyor.
Boğaz sırtlarında sadeliği ve çevreye uyumu ile öne çıkan, İstanbul’un, özellikle Boğaz’la bütünleşmiş ev ve yaşam kültürünü referans alan proje, orta ölçekli, çok kullanıcılı bir konut yapısı olarak İstanbul manzarasına ve yaşamına katıldı.
Proje, Boğaziçi arka görünüm kurallarına en üst düzeyde uyularak, öncelikle silüetin korunmasını öngören bir çağdaş konut projesi olarak az katlı üç blok şeklinde planlandı. Her blokta 6 daire olmak üzere, 18 birime ek olarak zemin katında bahçeli 4 konutla birlikte, toplam 22 üniteden oluşan kompleks ferah, yüksek tavanlı, günışığı ve manzaradan en verimli biçimde yararlanan, doğayla içiçe, ortak kullanım alanlarıyla komşuluk ilişkilerine özellikle zemin açan bir mekân anlayışı sunuyor.
Geniş pencereleri sayesinde iç mekânlarda daha fazla günışığı ile birlikte daha geniş bir manzara sağlanırken, Boğaz’a ve İstinye yokuşuna bakan yönde mazaraya açılan ve saydamlaşan cephelerde, teras ve balkonlara taşan yaşam alanları yer alıyor. İç-dış ilişkisi, saydam ve esnek bir plan kurgusu ile, kullanıcının arzusu ve iklim koşullarına uygun olarak düzenlenebiliyor. Yapının çevresinde halihazırda var olan konutlara komşu olan arka cephesinde, yatak odalarının yer aldığı bölümler, geniş açıklıklarla Boğaz’a bakan ön cephenin aksine, daha içe kapalı bir yaklaşımla mahremiyetini koruyor.
Yine dışa açık kurgulamanın bir sosyal uzantısı olarak tasarlanan açık ve kapalı ortak alanlar konutlarda yaşayanları bir araya gelmeye teşvik ediyor. İçerde ve dışarda yaşamanın sınırlarının esnetildiği tasarım yaklaşımı bütün mekânlarda olduğu gibi, üç bloğun üzerine oturduğu, peyzajla birleşen bazada yer alan ortak kullanım alanlarına da yansıyor. Malzeme seçimindeki sadelik bütün hatları ile iç-dış bütünlüğünü ve geçişkenliği destekliyor.
Yakın çevresi ile uyumunun yanısıra konut bloklarının kentle ve birbirleriyle görsel ve fiziksel sürekliliği vurgulananarak tasarlanan binalar, yenilikçi mimari yaklaşımıyla, birlikte ve aynı derece müstakil yaşayabilmenin çağdaş formunu öneriyor. İstanbul’un eski büyük ailelerinin konak yaşamı, komşuluk ve sosyal paylaşım zemininde, bu kurgu içinde yeni bir anlam arıyor.