Yaklaşık 160 farklı bitki türüne ev sahipliği yapan parkta, 900 tonluk kapasitede su hacmi farklı formlarda tasarlanarak ziyaretçilerin algısına sunuldu. Projenin detaylarını, tasarımı ve uygulamayı gerçekleştiren Lal Design ekibinden dinliyoruz.
Bulunduğu kent ölçeğinde epey büyük sayılabilecek 6 hektarlık alanda, bir yıl gibi kısa bir sürede, yaklaşık 45 ana aktörün bulunduğu tasarımcı ve mühendislerden oluşan bir ekiple “bir sokak ve bir park” vücuda kavuştu.
Rengin kentsel ölçekteki etkisi parkta canlı pigmentlerle kurgulanırken, komşu sokakta pastel tonlar tercih edildi. Sokakta gündelik yaşama müdahale edildiğinden sakin ölçüde bir renk kompozisyonu esas alınırken, bir tercih alanı olan parkta şehrin boz ve sarı, monokromatik genel atmosferini kıracak zıt renkler tercih edildi.
Rengin özellikle parka gelecek küçük ziyaretçiler tarafından başka bir görsel hafıza ve görgü yaratması hedeflendi. Yaş gruplarına göre sınırlı alanlar tanımlandı. Ve sonuçta böyle sıkıştırılmış bir topografyadaki parkın yüzde 10’luk alanı çocukların oyunlarına bırakıldı.
Genel aydınlatma kurgusunda, bölgelere ve barındırdıkları işleve göre ışık yoğunluğunda farklılık sunulması düşünüldü. Parkın en kuzeyinde yer alan ve topografik olarak eğimi en dik olan bölgede 85 metrelik bir promenad platformu tasarlandı. Bu bölge aynı zamanda parkın şehrin gürültüsüyle kirlenmemiş, en sessiz kısmını oluşturuyor. Gündüzleri bol miktarda kara tavuğun ve cırcır böceğinin sesleri mekânı doldururken, akşamları hava karardıktan sonra ağaçlar arasına, özel olarak tasarlanmış montaj aparatları ile asılmış, farklı çaplarda 70’den fazla “globe” (küre) ile özel bir aydınlatma enstalasyonu kurgulandı.
Bu bölge önceleri parkın en atıl alanı iken bugün en ilgi çekici etkinlik alanı olarak kabul görüyor. Park içinde 900 tonluk kapasitede su hacmi farklı formlarda tasarlanarak ziyaretçilerin algısına sunuldu. Beş adet şelale kolunun her birinden akan 130’ar ton kapasitede suyun ortalama 15 metrelik yükseklikten ritmik kaskatlar yardımıyla parkı enlemesine böldüğü bir düzenleme yapıldı.
Toplamda yaklaşık 160 farklı bitki türüne ev sahipliği yapan projede, bu türlerin gelişimi için iki aşamada müdahale düşünüldü. Birinci aşama, bitki dikim harcının (planting substrate), bitkilerin adaptasyon sürecini optimal düzeyde rahatlatıcı kılması üzerine kurgulandı. İkinci aşama ise dikim sonrası, bitki kökleriyle simbiyotik yaşam formu oluşturan kalıcı bir mikrobiyal aktiviteyi yapılandıran yarayışlı mantar şelatları ve amino asitlerden oluşan biyoaktivasyon programının uygulanması oldu.
*Bu proje YAPI Dergisi'nin 412. sayısında yayımlanmıştır.