Kurulduğu günden bu yana, yurtiçi ve yurtdışında yaptığı projeler ile pek çok ödüle değer görülen Caglayan Architects kurucusu Umut Cem Çağlayan Çat Kapı’da.
Covid-19 süreci sebebiyle fiziksel olarak gerçekleştiremediğimiz Çat Kapı röportajları çevrim içi olarak devam ediyor. Mimarlık Haftası’na özel Çat Kapı’nın ilk konuğu 4 Ekim Pazartesi günü Caglayan Architects kurucusu Umut Cem Çağlayan oldu.
Detaycı ve yaratıcı proje yaklaşımı, katılımcı projelendirme süreci, doğru ve sürdürülebilir mimari çözümleri, profesyonel ve tecrübeli mimari ekibi ile hem yurt içi hem de yurt dışı mimarlık çevrelerinde marka değeri yüksek olan bir ofis haline gelmiştir ve bu değeri her yeni proje ile daha da artırmayı hedeflemektedir.
Petra The Flooring Co. desteğiyle gerçekleşen söyleşinin kısa başlıklarını buradan okuyabilir, tamamını ise YouTube kanalımızdan izleyebilirsiniz.
Ezgi Tezcan: Sizi biraz tanıyarak başlayalım, kendinizden bahseder misiniz?
Umut Cem Çağlayan: Bursa doğumluyum. İlk, orta ve lise eğitimimi Bursa’da tamamladıktan sonra 1995 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne girdim ve 2001 senesinde mezun oldum. Bu süreçte ikinci sınıftan itibaren aktif olarak meslekte yer aldım. Türkiye’nin iyi ofislerinden hem tasarım alanında hem de uygulama alanında pek çok bölümde çalıştım. Mezun olduktan sonra proje yöneticiliği yaptığım ofiste, o zamanki ortağım Sonat Ongun ile tanıştıktan sonra, 2008 yılında Ongun+Caglayan’ı kurduk. Yaklaşık 14-15 yıllık bir geçmişi var. Daha sonra Sonat’ın Bodrum’a taşınması nedeniyle ortaklığı fiilen ayırmasak da kağıt üzerinde ayırdık. Caglayan Architecs olarak ekibim ve ben yaklaşık 5 yıldır hem yurtiçi hem de yurtdışında proje ve uygulama yapmaya devam ediyoruz.
ET: Ofis kurma fikrinize hangi düşünceler itici güç oldu? Ofis kuralım dediğiniz an neydi?
UCÇ: Aslında ben 1995 senesinde okula ilk adımımı attığımda, 30-31 yaşımda ofis kuracağımı bilerek eğitimime başladım. Şartlar doğru gelişti, o dönemki ihtiyaçları doğrultusunda Sonat’la ilişkimiz de çok iyi olduğu için 95’te planladığımı tam 2007-2009 arası hayata geçer diye düşünüyordum ve 13 yıl önce kurduğum hayali okul bittikten yaklaşık 10 yıl sonra hayata geçirdim diyebilirim. Her şey bir şekilde planlı ilerledi; tesadüf mü sistem mi bilmiyorum ama her şey yolunda gitti diyelim.
ET: Projeleriniz ağırlık olarak iç mekan tasarımı üzerine... Nasıl bir yaklaşım izliyorsunuz; projeye başlarken, sonrasında ve uygulama aşamasında nasıl bir yol izliyorsunuz?
UCÇ: Proje başlangıcında bizim için en önemli olan şey işverenimizi tanıyabilmek, beklentilerini anlayabilmek, doğru frekansı yakalayabilmek ve o doğrultuda ilk etapta doğru projeyi ortaya koyabilmek. Daha sonra önemli bir diğer konu ise ilk konsepti ortaya koyduktan sonra işveren ile birlikte projeyi geliştirmek. Kullanıcılar onlar olduğu için bu bizim çok önemli bir kriter. Mutlaka işvereni sürece dahil ediyoruz. Projenin ilk yerleşim planından son uygulamaya kadar neler yapılacağını neler olacağını onlara anlatıyoruz ki proje uygulandıktan sonra biz neyle karşılaştık biz bunu hayal etmemiştik gibi bir sorunla karşılaşmayalım diye. Çünkü bugüne kadar hep bu sistemi uyguladık ve işverenlerimizle hiç bir sorun yaşamadık. Uygulamanın katılımı da şöyle; proje tasarımı ile saha her ne kadar aynı gibi algılansa da aslında birbirinden çok farklı iki konu. Doğru tasarımı yapmadığınız noktada o uygulamaya doğru malzemeyi koyabilmek çok zorlaşıyor ve süreçleri çok etkiliyor. Zaten çok hızlı projeler üretiyoruz ekip olarak. Tasarım ve uygulama süreçlerimiz kısa bu yüzden bizde hem proje ekibi hem de uygulama ekibi iç içe çalışıyor.
Arel Üniversitesi Kafeterya
ET: Biraz da mekânsal çözümlerden bahsedelim. Neler değişti hayatımızda; genel olarak evlerimize döndük şimdi yavaş yavaş yine ofislere dönme sürecindeyiz, güncel talepler nasıl? Mimarlar olarak ne gibi cevaplar üretmemiz gerekiyor bu dönemde?
UCÇ: Öncelikle hem ofislerde hem sosyal alanlarda kişi başına ayırdığımız metrekareler ciddi anlamda değişti. Öncesinde daha çok insanı aynı mekanda doğru yerleşim planı ile doğru fonksiyon şemasıyla oturtmaya çalışırken şimdi daha az sayıda insanı daha geniş metrekarelerde oturtmaya çalışıyoruz. Daha önce yaptığımız ofislerde masa arası seperatörler yoktu daha açık ofisler yapmaya çalışırken ki hala daha öyle yapmaya çalışırken bu sefer eskiden olduğu gibi kullanıcıları, aralarda seperatörle ayırarak bir şekilde yarı geçirgen kimi zaman cam kimi zaman fleksi seperatörlerle birbirinden ayırarak ilişkilerini koparmaya çalışıyoruz. Tabii ki metrekareler aynı hatta bir çok firma metrekareyi küçültüp evden çalışıp sadece gerektiği zaman ofise gelmek istiyor. O doğrultuda da daha esnek bir çalışma alanı yaratmaya çalışıyoruz. Kimsenin masası yok artık ofislerde, herkesin bir dolabı var. Sabahtan geliyorlar, buldukları boş masaya oturuyorlar, eşyalarını dolaba koyuyorlar ve akşam eşyalarını alıp çıkıyorlar. Ofislerdeki değişim bu. Sosyal alanlardaki değişim ise yine ofislerdeki gibi kullanıcıya düşen metrekare miktarını ciddi anlamda artırmak zorunda kaldık. Ortalama 200 kişi alan bir yemekhane ve restoran şu an bizim için 100 kişilik. Tasarlamaya çalışıyoruz ama işverenden gelen geri bildirimde şu; tamam şu an 100 kişilik ama pandemiden sonra tekrar 200’e nasıl döneceğiz? Biz 2 fazlı tasarımlar yapıyoruz şu an, pandemi süreci ve pandemi sonrası değişime nasıl adapte olacak ofisler ya da ortak alanlar bunun planlamasını yapmaya çalışıyoruz. Keza uygulama aşamasında da alt yapıları da buna göre hazırlıyoruz ofislerde veya sosyal alanlarda kişi sayısı azalsa bile ileride gene sayı artacağını öngörerek mekanik elektrik altyapıları buna göre ayarlıyoruz. Hazırlığımızı hep buna göre yapıp, planlamayı yapmaya gayret ediyoruz. Pandemi bir gün bitecek diye düşündüğümüz için.
Fenerbahçe Üniversitesi Kafeterya
Umut Cem Çağlayan; P&G Kafeterya-Gebze, P&G Ofis Likit-Şekerpınar, Fenerbahçe Üniversitesi Kafeterya, Arel Üniversitesi Kafeterya, Armoni Restoran projelerini detaylı olarak anlattı.