Ağırlıklı olarak konut ve mağaza alanlarında tasarım, uygulama ve proje danışmanlığı hizmeti veren Elif Arslan Interiors Kurucusu Y. İç Mimar Elif Arslan Ergün Çat Kapı konuğumuz oldu.
Konut dışında yoğunlukla perakende üzerine projeler üreten Elif Arslan Interiors, hem kendi projelerinin uygulamalarını hem de uluslararası markaların proje yönetimlerini gerçekleştiriyor. Her müşterinin benzersiz hikayesine göre tam hizmet sunan Y. İç Mimar Elif Arslan Ergün ve ekibi, ağırlıklı olarak konut ve mağaza alanlarında tasarım, uygulama ve proje danışmanlığı çalışmalarına devam ediyor.
Petra The Flooring Co. desteğiyle gerçekleştirdiğimiz söyleşi için Elif Arslan Interiors'a tekrar teşekkür ederiz.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
2009 yılında Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümünden mezun oldum. Ardından, İtalya'nın Milano kentindeki Politecnico di Milano üniversitesinde yüksek lisansımı tamamladım. 2011’de Ankara’ya döndüm ve sektöre adım attım. Milano'dan döndüğümde, Genevieve Lethu adlı Fransız bir franchise zinciriyle anlaşarak Ankara'da iki adet tasarım mağazası açtım.
2015 yılında İstanbul'a taşındım. İstanbul'da bir buçuk yıl Jeyan Ülkü Mimarlık'ta çalıştım. Sonrasında, kendi ofisimi kurdum; ağırlıklı olarak konut, mağaza ve ofis projelerinin tasarım ve uygulama çalışmalarına devam ediyoruz.
İç mimarlık bölümünü bilinçli olarak mı tercih ettiniz?
Ailem inşaatla ilgileniyordu, tabii onun da etkisi oluyor ister istemez. Ben özellikle ortaokul yıllarımda Sims oyunu oynardım. Arkadaşlarıma nasıl bir ev istediklerini sorup, onların talebine göre ev çizerdim. Her gittiğim yerde mimari planlara bakardım. Restorana gittiğimde lavabolar nerede, koridorlarla nasıl bağlanmış, mutfak nerede vs. O mekânın planını çıkarmaya çalışırdım. Böyle bir merak gelişmişti. Halen de öyle, bir yere gidince ne nerede önce ona bakarım.
Kısacası, böyle bir ilgim hep oldu. Önce mimarlık istiyordum ama bir süre sonra iç mimarlığa yöneldim. Zaten bölümü seçmeden önce üniversiteye gittim, orada öğrencilerle sohbet ettim. Çünkü her ne kadar fikir sahibi olsanız da içine girmedikçe çok fazla bilginiz olmuyor. Orada o deneyimi yaşayan kişilerden birebir duymak çok daha farklı bir etki bırakıyor. Görüştüğüm kişilerin anlattıklarından çok etkilenmiştim ve böylece iç mimarlık okumaya karar verdim.
Yüksek lisans eğitiminizde İtalya süreci nasıl gelişti?
Ben Bilkent’e girdiğimde herkeste İtalya’ya gitme hevesi vardı. Ben de bu hevesle birlikte dil öğrenmeye başladım. Önce yaz okuluna gittim dil öğrenmek için. Gittiğimde de yüksek lisans için çok güzel bir yer olduğunu gördüm. Çünkü mimarinin, mimarlık eğitiminde gördüğümüz mimarlık tarihinin bir yansıması Milano. O yüzden de yüksek lisansımı orada yapmak istedim. Master öncesinde de neredeyse her yaz yaklaşık bir ay dil okuluna gittim.
2010’un aralığında eğitimimi tamamladım. Bir staj imkânı sağlıyordu bize okul. Zaten özellikle bu yüzden o okulu seçmiştim. Çünkü eğitim evet çok önemli ama piyasayı da görmek, oradaki iç mimarlığı, ticareti anlamak istiyordum. Orada okulun organize ettiği bir ofiste yaklaşık 3 aylık bir deneyimim oldu. Çok da iyi ilişkilerle ayrıldım, halen de görüştüğüm bir ofis.
Sonrasında da kendi ofisinizi açtınız. Ekibinizden ve tasarım yaklaşımınızdan bahseder misiniz?
Ben Milano’dan dönerken bir firma ile anlaştım ve oradan tasarım ürünleri ithal etmeye başladık. Aslında ilk iş hayatına böyle başladım. Aynı anda da kendim proje alıp yapıyordum. İthal ettiğimiz o ürünleri de kullanıyordum tasarımlarımda.
Bahsetmiştim; Jeyan Ülkü Mimarlık’tan 2017 Şubat ayında ayrıldım ve onun ardından da zaten şirketim açıktı, doğrudan orada çalışmalarıma devam ettim.
Önce bir süre evden çalıştım. Zaten pandemide ekibimi oluşturmaya başlamıştım. O zaman online olarak yürütüyorduk çalışmalarımızı. Pandemi de bizi bu anlamda eğitti; birçok şeyi online olarak da yapabileceğimizi göstermiş oldu. O yüzden bir esneklik kazandık ama yine de belki klasik bir düşünce ama bizim sektörde, iç mimaride veya mimaride bir ofis gerekiyor diye düşünüyorum. Çünkü malzeme var, tasarım var, 3D yapıyorsunuz, birlikte çalışmanız gerekiyor… Dolayısıyla pandemi sonrasında ofisi açtık ve ekibimiz oluştu.
Benimle birlikte 4 kişiyiz ofiste, herkes iç mimar. Tasarım ve uygulama yapıyoruz. Tabii uygulama için alt yüklenicilerimiz var. Uygulamada ve tasarımda daha çok konut, mağaza ve ofis projeleri yapıyoruz. Mağaza çalışmalarımızda özellikle kurumsal kimlik oluşturmaktan başlayarak ses, koku vb. detaylarıyla tasarımı bütüncül bir yaklaşımla ele alıyoruz. Ofis tasarımlarında da aslında aynısını yapıyoruz ama kurumsal kimlik en çok mağazalarda öne çıkıyor. Çünkü bir ticari amaç olduğu için müşteriye o deneyimi yaşatmamız gerekiyor, dolayısıyla kullandığımız her detayın, her malzemenin bir önemi var.
Ben genel olarak bir tasarımı yaparken akıcılığa çok önem veriyorum. Bir mekânı tasarlarken, örneğin bir ev, bu mekanın her alanı kendi içerisinde ayrı bir fonksiyona sahip olmalı ancak dışarıdan bakıldığında bütünsel bir kimlik yansıtmalıdır. Hatta konut projelerinde hep soruyorum; "Evinize bir misafir geldi, nasıl bir hisle evinizden ayrılmasını istersiniz? Bu evin kimliğinin etkisi ne olmalı o kişi üzerinde?" Tasarımdaki amacım da tüm mekânda bu kimliği hissettirebilmek. Hangi proje olursa olsun bütünlük benim için çok önemli. Yani akıcılık; her mekânın bir şekilde birbirine atıfta bulunup akması. Ve 'zamansızlık' diyeceğim yine. Zamansızlık da önemli. Mesela ahşap, benim için zamansız bir malzeme. Ben hep ahşap kullanırım. Metal de zamansız bir malzemedir; rustik, gold veya krom olsun, fark etmez; her daim zamansızdır. Bu malzemelerle birlikte son zamanlarda sürdürülebilir tasarım da daha fazla gündeme geldi. Sürdürülebilirlik ve yeşil tasarım. O yüzden son iki yıldır buna da odaklandık. Sürdürülebilir, doğaya uyumlu, kişileri daha konforlu, daha rahat ettirecek malzemeler... Örneğin ofislerde kirlenmeyecek plakalar, kirlenmeyecek masalar, mikrop tutmayan/ antibakteriyel yüzeyler gibi daha sürdürülebilir malzemelerle olan tasarımlara da yöneldik.