Kuruluşundan bu yana geçen kısa sürede, İstanbul Televizyon Radyo Kulesi başta olmak üzere önemli projelere imza atan Melike Altınışık Architechts – MAA, hayata geçirilecek Robot Bilimi Müzesi projesi nedeniyle ilk yurtdışı ofisini de Güney Kore’de açtı. MAA’yı kurucusu Melike Altınışık’la konuştuk.
Mimarlık eğitimini İTÜ’de alan, ardından Architectural Association’da yüksek lisans yapan ve çalışma hayatına Zaha Hadid’le başlayan Melike Altınışık’ın 2013 yılında kurduğu MAA, kısa sürede İstanbul Televizyon Radyo Kulesi başta olmak üzere önemli projelere imza attı. Geçtiğimiz yıl Güney Kore’de, Robot Bilimi Müzesi projesi yarışmasını kazanan MAA, ilk yurtdışı ofisini de bu ülkede açtı. İnsanların tasarımlarına genelde ‘özgün’, ‘fütüristik’ gibi kelimeleri yakıştırdıklarını belirten Melike Altınışık, “Ama bunun özünde biz doğadan ilham alan tasarımlar yapıyoruz” diyor...
Nurullah Kaya: Artık Türkiye’de de, dünyada da, herkes Melike Altınışık’ı biliyor ama biz yine kendinizi anlatmanızı isteyelim. Melike Altınışık Architechts’e kadar yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
Melike Altınışık: Genelde sunumlarıma -özellikle öğrenciler varsa-, eğitim onlar için önemli bir başlangıç noktası olduğundan,“Hayatımda önemli dört tane kapı var” diyerek başlıyorum. Bunlardan birincisi İstanbul Teknik Üniversitesi. Burada mimarlık eğitimimi aldım, çok güzel hocalarım oldu. Taşkışla binası, 1800’lerin ortasında yapılmış, eski tarihi değerli bir bina. İhtişamlı bir kapıdangiriyorsunuz, o kapı içeride bambaşka zihinlere açılıyor. Kapıdiye anlatmamın özündeki unsur da aslında açıldığı zihinlerde ilgili. Çünkü siz nerede olursanız olun, doğru zamanda, doğru yerde hangi kapıları açtığınız çok önem taşıyor.
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde mimarlık eğitimi aldım, oradan birincilikle mezun oldum. Akabinde Architectural Association mimarlık okulunda yüksek lisans eğitimi aldım. Küçük bir okuldur ama bugün “star mimarlar” diye tabir edilen birçok mimar o okuldan geçmiştir, orada eğitim almıştır. Ben de orada iki yıla yakın master eğitimi aldım. Programın adı “Design Research Laboratory” (Tasarım Araştırmaları Labarotuvarı). Küçücük bir okul, yine tarihi bir bina. Onun da küçük bir kapısı vardı, Taşkışla’ya göre oranlar ve ölçekler çok daha başka. Küçük bir bina ama inanılmaz zihinlerle, dünyanın çok ilginç yerlerine bir nevi ağ kuruyorsunuz.
Ofisi Studio 9, eski bir okul binasındaydı. Bir sınıf ile başlayıp sonra ikinci sınıf, üçüncü sınıf derken gitgide binanın sahibi halindeler. Sonra yetmiyor başka bir binaları daha var Londra’da. O yeni binanın altında da Zaha Hadid’in galerisi var. Zaha Hadid ile olan tecrübe, aslında Zaha Hadid ve Architects, oradaki insanlar benim için çok değerliydi. Zaha benim için bir figür, rol model. Fakat orada tanıştığım kişiler, birlikte çalıştığım arkadaşlarım çok değerliydiler. Çünkü dünyanın her yerinden insanlar tanıyorsunuz. 6,5 yıl orada vakit geçirince haliyle çok fazla insanla yolum kesişti.
Orada büyük projeler de yürüttüm, yönettim. En son yönettiğim projelerden biri Çin’deydi. 40-50 kişilik alt ekibim oluyordu, benim üstüm, proje yürütücüsü kişiler oluyordu, çok kapasiteli projelerde, çok değerli tecrübeler ediniyorsunuz. “En”lerin ofisi diyorum; çünkü bilginin “en” merkezindesiniz, “en” iyi müşteriler size geliyor, “en” yaratıcı kişiler ofiste çalışıyor, “en” zihni sinir tipler ofisteler.
Ailem her seferinde, İstanbul’a ne zaman geleceğimi sorardı. “Altı ay sonra, altı ay sonra” diye diye yıllar geçti. Aslında kalabilirdim. Kalsaydım da başka bir ofiste çalışmayı hiçbir zaman düşünmezdim, orada devam ederdim, kuvvetli bir pozisyondaydım. Hayatımda yeni bir sayfa, yeni bir kapıaçma hissi ağır bastı. İstanbul’a gelme kararı alarak kendi oluşumumu kurmak istedim. Kendi doğrularımla, hatalarımla bir yol çizmek istedim. MAA’nın serüveni böyle başladı.