İstanbul’un, hiç şüphesiz en ilginç eğlence ve gastronomi mekanlarından biri olan Otto Santral, Silahtarağa’nın hizmet binalarından birine yerleşerek, endüstriyel tasarımı sayısız farklı tasarımsal üslupla birleştiren eklektik bir iç mekan sunuyor.
Osmanlı İmparatorluğu'nun iç enerji tesisi olarak 1911'de kurulan ve 1983'e kadar faaliyet gösteren Silahtarağa Elektrik Santrali, Santralistanbul projesi dahilinde içlerinde Emre Arolat, Murat Tabanlıoğlu ve Nevzat Sayın gibi ünlü Türk mimarların bulunduğu bir ekip tarafından restore edilmiş ve yeniden işlevlendirilmişti. Bu çok sayıdaki irili ufaklı yapıdan biri, bir hizmet binası da, hem kampusun sosyal hayatının merkezlerinden biri hem de İstanbullulara yönelik farklı konseptte bir çekim noktası olarak düşünülmüştü. Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı Yürütücü İhsan Bilgin, 2006'da yapi.com.tr'de yayımlanan röportajında üstü kapalı bir şekilde bu merkeze de referans veriyordu: "Bahçemizde farklı fasiliteler olacak; bir jazz club, bir restaurant konumlanacak. Böylelikle insanların iş çıkışında gelmesini, bir kahve içmesini, yemek yemesini, 11-12'ye kadar burada zaman geçirmesini istiyoruz, çünkü burası yalnızca bir okul değil."
2006 yılının sonlarına doğru faaliyete geçen ve bu tarihten itibaren, aralarında Efes Pilsen One Love Festival gibi büyük ölçekli buluşmaların da olduğu çok sayıda önemli ve prestijli etkinliğe sahne olan Santralistanbul kampusu, içinde barındırdığı bu küçük ama oldukça etkili çekim noktası ile hemen her hafta sonu eğlence ve yeme-içme meraklılarını ağırlıyor. Kısacası; Otto Santral'den söz ediyoruz.
Asmalımescit ve Alaçatı şubeleri ile bir gastronomi ve eğlence zinciri olarak rüştünü ispatlayan Otto, Santralistanbul'u da ele geçirmeye karar verdiğinde, çok geniş merkez sınırları olan İstanbul gibi bir kentin bile rahatlıkla periferisinde olarak nitelendirilebilecek Eyüp'ten beklentiler yüksek tutulmamış olabilir. Ancak Otto Santral, haftanın hemen her günü öğrenciler ve mekanın diğer müdavimleri tarafından pek boş bırakılmıyor. İnternetteki çeşitli bloglardan edinebileceğiniz izlenimlerin de doğruladığı üzere, bu mekan kimilerinde neredeyse bağımlılık yapmış gözüküyor. Ancak reklam çekimlerinden DJ performanslarına, konsept partilerden tanıtımlara pek çok etkinliğe sahne olan Otto Santral'in bu başarısında mekan tasarımının payını da ufak görmemek gerekiyor.
Santralistanbul'un geniş ziyaretçi otoparkının hemen çaprazında ve müzenin karşısında konumlanan Otto Santral'a tek katlı, dikdörtgen planlı yüksek bir yapı mekanlık ediyor. Yaklaşık 8 metre yüksekliğinde kırma çatılı ve çelik strüktürlü bu bina, yalnızca giriş katında hizmet veriyor. Renkli cam vitrayların iki dar giriş cephesini süslediği bina, bu sayede karanlıkta, ağaçlar arasından süzülen rengarenk ışıkları ile dikkatinizi çekiyor. Son derece geniş bir arazinin görece küçük yapısını daha görünür ve betimleyici kılmak için oldukça sofistike bir çözüm! Otto'nun vitraylı kapısından içeri girdiğinizde karşılaştığınız manzara ise oldukça ilgi çekici. Restaurantlarda genellikle bir vestiyer, danışma ya da yalnızca servis mekanı ile sınırlandırılan antre, Otto Santral'de devasa bir boşluk olarak kurgulanmış. Bir yanda yarı açık mutfağın diğer kolda ise tuvaletlere çıkan koridorun bölücü duvarının sınırlandırdığı ve servis mekanına kadar uzayıp giden bu boşluk-mekan, restaurantın neredeyse tamamının ilk görüşte algılanmasını sağlıyor. Otto'nun bu hangar-vari görüntüsü de bize, buranın "geçerken uğranan" bir mekanın gündeliği ve rahatlığına sahip olduğuna dair ilk ipucunu veriyor.
Otto Santral'in girişini sınırlayan iki yan duvar kara tahtalar ile kaplanmış. Burada gelecek etkinliklere dair bilgiler, alternatif menülerin detayları esprili bir dil ile "karalanmış". Servis mekanına doğru yönelirken yarı açık mutfağın servis penceresinden içeri kısa bir bakış da atabiliyorsunuz. Bu, herhalde restaurant tasarımında en sevdiğimiz karakteristiklerden biri; şayet uygulanırsa…
Yeni inşaat tekniklerinin ve malzemelerin sunduğu avantajları kullanmaktan geri durmayan, ama bezemeyi, taş yapıyı reddetmenin mimarlığa ihanet olacağını var sayarak çelik detayları alçı bezemelerin arkasına gizleyen mimarların çağı elbette sona erdi. Ancak zaman, endüstriyeli değerine denk düşer şekilde yorumlamayı gerektiriyor. Otto Santral de bunu, It's A Joke'tan tanıdık gelecek bir anlayışla gerçekleştiriyor: Mekanda endüstriyel tasarım, sayısız farklı tasarımsal üslupla birleşiyor; hem minimalizm hem maximalizm, bir yandan kitsch diğer yandan high-tech ile birleşen eklektik bir iç mekan sunuluyor. Bu anlamda yararlanılan en belirgin elemanlar, elbette oturma grupları. Otto Santral sizi, üç ana alana –toplu servis mekanı, sirkülasyon ve bar- ayrılmış planın ortasına yerleştirilmiş uzun ahşap sıralar ile karşılıyor. Mekanın toplu yeme-içme alanında konumlanan iki kişilik MDF masalara ise çeşitli malzeme ve tasarımsal özellikte sandalye ve koltuk eşlik ediyor. Yapının uzun camlı cephesi boyunca uzanan keten kaplı sedirlerin yanı sıra renkli plexiden, ahşaptan ya da plexiden sandalyeler mevcut. Tabii farklı konfor derecelerinde…
Otto Santral'de Props'un vintage ürünleri de kullanılmış. Props'un tanımıyla, geçmişe ait formları, dokuları, desenleri ve malzemeleri kullanarak dekore edilen yer "vintage mekan" demek. Otto'da Props yardımıyla bu duygunun güçlendirildiği söylenebilir. Maviden pembeye renk renk ahşap dolaplar erken modernist izler taşırken, girişin karşı çaprazında yer alan pembe tekstil kaplı, altın varaklı kanepe ve ayna, kitsch dokunuşlar katıyor. Yalnızca mobilyalar değil, aydınlatma elemanları da aynı eklektik havaya destek veriyor.