Bir 'trend' haline gelen, endüstriyel ile kitsch'in buluştuğu tasarım anlayışı, artık İstanbul'da da bir örnek buldu. Lineerlikten, soğuk yüzeyler ve boş mekanlardan sıkılanların, It's a Joke'un tasarlanmış kaosunu görmesi gerekiyor.
City's Nişantaşı, son yıllarda yaşanan alışveriş merkezi çılgınlığının son duraklarından biri. Nişantaşı'nın en işlek caddelerinden Vali Konağı üzerinde açılan bu binanın lüks ve ışıltılı olmak ile pek çok yabancı tasarımcının mağazalarıyla süslenmesi dışında bir iddiası daha var: Foodcourt. Beş katlı binanın en üst iki katını kaplayan yemek sahaları, burasının bir alışveriş mekanın ötesinde eğlence ve rekreasyon özellikleri taşıdığının göstergesi. İtalyan'dan Fransız mutfağına, Meksika fast food'undan Amerikan dondurmasına büyük çeşitlilik gösteren bu restaurantlar toplamından ise, daha kapının dışından atılan ilk bakışta dikkat çeken bir mekan sıyrılıyor.
Aslen kasapların kapı boşluklarını ayırmak için kullandıkları, kalın şeffaf plastik bantlardan oluşan bir perdeyi kapısına asan, içeride duran kasa kasa meyve ve sebzeyle ilk başta bir manav izlenimi de verebilecek bu mekan, bir restaurant ve lounge. Adı da It's a Joke. Gerçekten de burasının Amerikan tarzında bir süpermarket olduğunu sanabilecek onlarca insan için, şaka niteliğinde bir mekan It's a Joke. Fakat menüsünden dekorasyonuna, gösterilen emeğin ve titizlenmenin meyvelerini de alan bir mekan. Çünkü bu kadar sürprizli bir restaurant tasarlamak, müşterinin keşfettiği her detayla şaşkınlığa düşmesini garantilemek, gerçekten de kolay olmasa gerek. It's a Joke bu anlamda, yani tasarımsal yaklaşımıyla incelenmeyi hak ediyor.
It's a Joke'un şeffaf perdesinden yansıyan kasalar içinde sebzeleri görüp, perdeyi araladığınızda, ilk izleniminizde bir yanlışlık olduğunu hemen kavrayabiliyorsunuz. Bu afallama anının olumsuz olduğu düşünülmemeli, çünkü tam olarak da o merak unsuru sizi içeriye bir bakış atmaya teşvik ediyor. İşte o merakı yenmeye karar verdiğiniz anda, rengarenk ve kaotik bir ortam sizi karşılıyor. Bir yanınızda somun somun ekmekler, öte yanda bir aşçı ızgarası, berisinde cam kapları içerisinde çeşit çeşit pasta ve turtalar, onların üstünden sarkan fotoğraflar ve tam bir renk cümbüşü yaratan mobilyalar... Bu noktada kapıldığınız ikinci izlenim, hiç şüphesiz, It's a Joke'un müşterinin kendi malzemelerini seçerek yemek hazırlattığı, dolayısıyla hem satış yapan hem de servis veren bir mekan olduğu yönünde oluyor. Ne yazık ki, bu tahmin de tutmuyor, çünkü mekan yalnızca yemek servisi veriyor. Yani onca meyve, sebze, size ancak pişirilerek sunuluyor; It's a Joke'un ekmeklerinden evinize götürme şansınız olmuyor. Fakat içerisi o kadar dikkat çekici bir atmosfere sahip ki, yaşamanız muhtemel o hayalkırıklığını atlatmanız ve –elbette günün hemen her saatinde yaşanan izdihamdan yer bulabilirseniz- It's a Joke'un bir masasına yerleşmeniz an meselesi.
Tüm tasarımı ve konsepti mimar Mahmut Anlar tarafından yaratılan It's a Joke'un, çok renkli, çok çeşitli ve bilinçli bir karmaşa içeren bir dekorasyonu var. Mimari kararlarının, endüstriyel ile kitsch'in çarpıcı birlikteliğinden meydana çıktığını söylemek, isabetli bir tespit gibi gözüküyor. Örneğin mekanın açık havalandırma boruları ve elektrik tesisat tezgahlarının aralarında yürüdüğü kirişlerde, alçıpandan Antik Yunan – Roma göndermeli portre rölyefler göze çarpıyor. Veya tavanı bir modülde alüminyum trapez panel kapatırken, diğer modülde Art-Deco esintili bir duvar kağıdına rastlıyoruz. Bu kaotiklik, özellikle gençler için gerçek bir albeni unsuru. Çünkü It's a Joke'da geçirdiğiniz her dakika, özellikle de meraklı bir göz için yeni yeni keşifler demek. Bir duvarda kah sırsız tarafı dışa bakar şekilde yerleştirilmiş seramikler, kah laserle şekillendirilmiş paslanmaz çelik bir panelin arkasından gözüken kumlu ayna ile, kendinizi oyalama potansiyeliniz çok yüksek. Ne var ki böylesi ‘tasarlanmış bir kaos', herkes için çok katlanılır olmayabilir. Özellikle yaşlılar için zor bir mekan It's Joke.
Mekanın mimari detayları arasında neler yok ki! Paslanmaz çelik kaplama endüstriyel bir açık mutfağa sahip restaurantın zemini parke kaplama. Yer yer kotlandırılarak oluşturulmuş döşeme, böylelikle retaurantın bar ve bekleme işlevini, yemek yeme, servis ve mutfak/hazırlama işlevlerinden ayırıyor. Bu, kesinlikle çok yerinde düşünülmüş bir detay. Öte yandan parkelerin üzerine asimetrik olarak yerleştirilmiş rengarenk İran halıları çok doğru bir seçim. İşte kitsch de, bu noktada devreye giriyor. Genelgeçer bir tanımla ‘rüküş' olarak bilinen ‘kitsch' kavramını eğip büken, onunla oynayan tasarımlar, dünyanın hemen her yerinde çok revaçta. Kitsch'ten şıklık üretmek ise, göründüğü kadar kolay bir iş değil. Dolayısıyla bu uluslararası anlamda ‘trend' teşkil eden konsepti Türkiye'ye taşıma konusunda son derece başarılı bir restaurant It's Joke.
Mekanın doku, renk, biçim çeşitliliğinin yarattığı cümbüşe katılan diğer elemanlar ise, elbette masa ve sandalyeler. Hepsi bir yerlerden toplanıp bir araya getirilmiş, çok farklı tasarım anlayışlarına ve özelliklere sahip masa ve sandalyeler, restaurantın genel konseptiyle elbette çok uyumlu. Mekan, büyüklü küçüklü oturma gruplarıyla, hem büyük gruplar, doğumgünü kutlamaları gibi vesilelere ev sahipliği yapabildiği gibi, baş başa yemek yemek isteyenlere de yer temin edebiliyor. Ancak bu noktada getirilebilecek iki eleştiri var. İlki, tüm bu çeşitlilik içinde, maalesef tüm oturma elemanlarının yemek yemek işlevine aynı konforla cevap verememelerinde yatıyor. Gerçekten de ayrı düşünülmüş bir ergonomisi olması gereken yemek masa ve sandalyeleri, plastiğinden çeliğine, kadife kaplı ve karkaslısından taburesine, farklı yükseklik ve derinlikleriyle aynı ihtiyaca cevap vermiyorlar. Diğer bir eleştiri ise, boyutları çok da küçük olmayan mekanın, maksimum sayıda kişiyi alabilmesi adına çok sıkışık bir düzende kurgulanmış olmasında gizli. Kimi zaman sandalyelerin arasından slalom yapmak zorunda kalıyor, kaykılırken arka sandalyeye çarpıyor; kimi zaman ise başka konuklarla –yüksek müzik seviyesine rağmen- iç içe yemek yemek durumunda kalıyorsunuz. Dolayısıyla It's a Joke, pek çok restaurantın aksine, iki kişiden ziyade bir grupla gidildiğinde daha rahat edilebilecek bir mekan.
Restauranta getirilebilecek bir diğer eleştiri ise, kuşkusuz, mekanın ağır tatlı tarçın kokusu. Bir mekanı bir kokuyla özdeşleştirerek, o kokunun hatırlattıkları üzerinden bir pazarlama stratejisi gütmek, son derece bilinen ve sıklıkla uygulanan bir ticari taktik. Bu anlamda, It's a Joke'u tarçın kokusuyla özdeşleştirerek, o anıları duyular ve zihinde kalıcı hale getirmek istemek, çok yerinde bir karar. Ne var ki, It's a Joke'un muhtemelen havalandırma kanallarına yerleştirilmiş olan esans yayıcılar o denli kuvvetliler ki, bu kokunun başta uyandırdığı hoş duyguların yerini, ciddi bir nefes alma sorunu alıyor. Bir süre sonra yemeğinizin bile kokusunu alamadığınız gibi, mekandan ayrılırken üstünüze sinmiş olan tatlı tarçın esansından rahatsız olabiliyorsunuz. Bu gibi güçlü esanslara alerjik tepki verenlerin, mekana uğramadan bir kez daha düşünmeleri tavsiye edilmeli.
It's Joke, aydınlatma anlamında çok başarılı, hatta örnek gösterilebilecek bir mekan. Öncelikle, restaurantın tasarım anlayışına birebir uygunluk gösteren aydınlatma elemanları seçilmiş. İlginç olanlardan biri, uzun bir yemek masası boyunca plastik duylarından kablolarıyla sarkan çıplak ampüllerin görüntüsü. It's a Joke'un homojen olmayan ışıklılık seviyeleri ise çok iyi ayarlanmış. Aydınlık miktarları göz yormuyor, patlamıyor, ama müşterinin önündekini görmesine de mani olmuyor. Yemek masalarının açık sarı aydınlığı, bar loncasında yerini uyku getirmeyen bir loşluğa bırakıyor. Laf gelmişken belirtmekte fayda vardır: Bar kısmı, aynı zamanda bir bekleme alanı olarak kullanıldığı için yeterli gelmiyor; restauranta gelen ve dışarıda bekleyenlerin bir kısmı ayrılmak zorunda kalıyorlar. Elbette burada mekansal kararlardan ziyade, It's a Joke'un yüksek popülaritesine ‘suç' bulmak gerekiyor.
Özellikle eğlence ve gastronomi mekanları işleten Çapa ailesine ait mekanın menü seçimleri gayet iyi. Kabaca bir tarifle dünya mutfağı olarak tanımlanabilecek yemek seçkisi, dar bir başlangıç seti ve oldukça iyi kotarılmış ana yemekleri barındırıyor. Ustaca pişirilmiş, becerikli bu seçimlerin tek fakat hiç de azımsanmaması gereken olumsuz yanı, It's a Joke'un maalesef orijinal bir mutfak sunamaması. Temel kaygılardan biri olmasa bile, böylesi yenilikçi ve farklı bir mekandan daha yenilikçi ve hatta deneysel gastronomik kararlar bekleniyor. Bununla birlikte yiyeceklerin sunumları başarılı.
Çeşitli makarnalar, et seçenekleri, burger vb. gibi cafe-restaurant mantığında hazırlanmış menüden tavsiye edilebilecekler, oldukça enfes hazırlanan Dört Peynirli Risotto ile Arjantin Steak.
Son zamanlarda mimarlık ve yemek kültürünün kesiştiği noktalarda aradığınız hazzı bulamıyorsanız, It's a Joke kesinlikle deneyimlenmesi gereken bir mekan. Uygun fiyat aralıkları, trendy pop/chill-out tarzındaki keyifli müzikleri, son derece lezzetli damak önerilerinin ötesinde, iç mimarlıkta ne denli çılgınlaşılabileceği üzerine fikir veren bir restaurant. Daha da önemlisi, ne mutfak-servis-oturma yerleşimlerinde, ne de müşteri oturma düzeninde belli kalıplar üzerinden düşünülmesi gerekmediğini ispatlayan bir tasarım It's a Joke. Lineerlikten, soğuk yüzeyler ve boş mekanlardan sıkılanların, It's a Joke'un tasarlanmış kaosunu görmesi gerekiyor.
Bir de kısa hatırlatma. It's a Joke personelinin kıyafetleri Biricik Suden tarafından tasarlanmış, ve etrafta asılı olarak görebileceğiniz ünlü isimlerle yapılmış, siyah-beyaz saat reklamı afişlerinin çekimlerine ise Okan Bayülgen imzasını atmış. Mekan sonraki zamanlarda farklı fotoğraf sergilerine de yer verecek. Meraklılara duyurulur!