Havası Soğuk, İnsanı Sıcak Edirne

Ömer Kokal / 09 Şubat 2017
Osmanlı İmparatorluğu’na yüzyıla yakın bir süre boyunca başkentlik yapan Edirne, o günlerden geriye kalan, kentin bir simgesi haline dönüşmüş abidevi Selimiye Camii gibi güçlü eserleriyle hala görülmeye değer.

Şehrin başkent olduğu dönemden bizlere kadar ulaşan üç caminin dikkat çeken özellikleri tek cümle ile özetleniyor: “Eski Cami’nin yazısı, Üç Şerefeli’nin kapısı, Selimiye’nin yapısı”.

Edirne’ye yaklaşırken önce kent değil abidevi Selimiye Camii görülür. Selimiye, Edirne’nin simgesi, Selimiye’nin simgesi ise bir mermere kazınmış ters lale motifidir. Bu motifi caminin tam neresinde görebileceğinizi anlatmadan önce öyküsünü anlatmak sanırım daha uygun olur. 

“Caminin bugün bulunduğu yer daha önce bir lale bahçesiymiş. Cami yapılmaya karar verilince bahçenin sahibi bu duruma karşı çıkıp bahçesini satmak istememiş. Sonunda caminin herhangi bir yerine kendisini ve bahçesini anımsatacak bir lale motifi işlenmesi karşılığında bu işe razı olmuş. Mimar Sinan yapı bittiğinde bahçe sahibinin bu dileğini yerine getirip söz konusu lale motifini işlemiş, ancak inadıyla caminin yapımını geciktiren bu kişinin tersliğini anlatmak için de lale motifini tersten nakşetmiş.” 

Müezzin mahfilinin köşe ayağının iç tarafında bulunan ters lale motifinin öyküsü işte böyle. Bir de Selimiye Camii’nin 999 penceresinin söylencesi var. Koca Sinan’a sorarlar, “Neden bin değil de, 999 pencere?”diye. Sinan’ın cevabı oldukça anlamlıdır; “Bin deyip geçivermek kolay, 999 demeli ki işin büyüklüğü anlaşılsın”. 

Mimar Sinan’ın “ustalık eserim” dediği Selimiye Camii’nin Ayasofya’nın kubbesinden daha büyük olan 31.28 metre çapındaki kubbesi insanı büyüleyecek güzellikte. II. Selim’in emriyle 1569 yılında yapılan Selimiye Camii’nin etkileyici mimari özellikleri saymakla, insan üzerindeki görsel etkisi ise anlatmakla bitmez. Onu anlamanın en iyi yolu mimarisine yakından bakmak, kubbesinin altında zaman geçirmektir.

Farklı biçimlerde tasarlanmış dört minaresiyle dikkat çeken Üç Şerefeli Cami’nin işlemeli ahşap kapıları görülmeye değer. II. Murat döneminde İzmir’in fethinden sağlanan ganimetle 1438 yılında başlayan caminin inşası tam on yıl sürmüş. Dört minareden üç şerefeli olan ve her bir şerefesine farklı merdivenlerle çıkılan minare camiye adını vermiş.

15.yüzyılın ilk yıllarında inşa edilen Eski Cami’nin dış duvarındaki devasa “Allah” yazısı Ara Güler’in unutulmaz fotograflarından birine fon olmasının dışında, büyüklüğü ve estetiğiyle caminin mimarisine çok şey katmış.

Binlerce yıl önce Asya’dan gelen Traklar’ın bir kolu olan Odrisler bölgeye ilk yerleşenler. Roma İmparatoru Hadrianus’un İ.S. 123 yılında doğuya yaptığı sefer sırasında ele geçirdiği kente “Hadrianopolis” adını vermesi Edirne adının kökenini oluşturmuş. Türklerin kenti almasıyla Edruno, Edrinabolu, Endriye, Edirinus gibi adları olmuş kentin. I. Murat bugünkü adının isim babasıdır. Ancak saltanat yıllarında Dar’al Saltana, Dar’al Mülk, Dar’al Feth gibi isimleri de olur kentin.

Şehrin çekirdeğini camilerle birlikte çarşılar oluşturuyor. Anadolu ile Balkanların bağlantı yolu üzerinde oluşu Edirne’de çok sayıda kapalı çarşı olmasının nedeni. 1569 yılında Mimar Sinan tarafından yapılan Ali Paşa Çarşısı’nın dışarıdan anlaşılmayan derinliği insanı şaşırtıyor. Üç yüz metreyi bulan uzunluğu ve yan yana sıralanmış 130 dükkanıyla iç mekanda yaratılmış derin perspektif Sinan’ın mimari becerisini gözler önüne seriyor. 1417 yılına tarihlenen Bedesten ve 1574 yılında inşa edilen Selimiye Arastası kentin diğer kapalı çarşıları.

Sultan II. Beyazıd tarafından 1484 yılında yaptırılan külliyenin şifahane ve medrese bölümleri Sağlık Müzesi olarak düzenlenmiş. Müze, Avrupa Konseyi tarafından 2004 yılı Avrupa Müze Ödülü’ne layık görülmüş.

Anadolu ve Trakya’dan sonra Türkiye’nin suyla ayrılan üçüncü kara parçası olan Karaağaç ızgara planlı düzgün sokakları ve geçmişini anlatan evleriyle dikkat çekiyor. Geçmişte “Küçük Paris” olarak adlandırılan yerleşimin en ilginç yapısı Rumeli Demiryolu için yapılmış olan ancak bugün Trakya Üniversitesi’nin rektörlük binası olarak kullanılan tren istasyonu.

Edirne’nin merkeziyle Karaağaç’ı ayıran coşkulu Meriç Nehri’nin kıyısındaki çay bahçeleri ve restoranlar özellikle haftasonları yerel halkın en çok rağbet ettikleri dinlence yerlerinin başında geliyor. Meriç’ten başka kentin hemen yanıbaşındaki Tunca Nehri’de Edirne’nin bereket kaynakları. Her iki nehir üzerindeki tarihi köprüler ise doğanın estetiğine insanın kattığı sanatsal değerler. On üç ayak üzerine oturtulmuş 263 metre uzunluğundaki Meriç Köprüsü, Tunca üzerindeki 1451 yapımı Saraçhane Köprüsü ve 158 metre uzunluğuyla Gazi Mihail Köprüsü kentte öne çıkan köprüler.

Osmanlı’nın temizlik kültürünü yansıtan süpürge ve sabun Edirne’yi ziyaret edenlerin eşine, dostuna götürdükleri hediyeliklerin başında geliyor. Hala üretilmeye devam eden süpürge geçmişte simgesel anlamlar taşırmış. Mesela süpürge evin dış kapısına asılırsa o evde evlilik yaşı gelmiş bir kız olduğu anlatılmak istenirmiş. Turizm kavramının yaygınlaşmasıyla süpürgeler artık daha küçük boyutlarda, üzerleri ayna ve renkli püsküllerle süslenmiş olarak yapılıp satılıyor.

Geçmişi Osmanlı’ya dayanan meyve şeklindeki mis kokulu sabunlar kullanımdan çok dekoratif amaçlı. Rengi ve formuyla gerçek meyveden ayırt edilmesi güç olan bu sabunları ve süpürgeleri kapalı çarşılardaki pek çok dükkanda bulmak mümkün.

Edirne’de eskiden bolca bulunan badem, Osmanlı Sarayı sayesinde badem ezmesi ve acıbadem kurabiyesi gibi iki lezzete dönüşmüş. Osmanlı ordusunun, İstanbul’u fethe giderken yolda topladıkları bademleri ezip şekerle karıştırarak yemesiyle, Edirne’nin ünlü badem ezmesinin ortaya çıktığı rivayet ediliyor.

Gelelim Edirne denince ilk akla gelen yemeğe. Yaprak yaprak kesilmiş dana ciğerinin kızgın yağda kızartılmasıyla yapılan ciğer tava herhalde kentte en çok tüketilen yiyecek.

Edirne

Camileri, kapalı çarşıları, köprüleri, külliyeleri ve müzeleriyle geleneksele yolculuk yapmak isteyenlere Edirne’de yine geleneksel yiyecekler eşlik ediyor. Özellikle İstanbul’da yaşayanların günübirlik bile ziyaret edebilecekleri sessiz ve ağırbaşlı sınır kenti Edirne, havasının soğuk olmasına karşın ziyaretçilerini sıcakkanlı karakteriyle ağırlıyor. 


Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :