Ortaçağ’dan kalma gizemli şatolar, uğultulu tepeler, yağmur ve sis… Gezgin yazarımız Ömer Kokal’la birlikte bu kez Kont Drakula’nın, namıdiğer Kazıklı Voyvoda’nın memleketine, geniş ovaları ve ihtişamlı dağlarıyla göz alıcı Romanya’ya doğru tüyler ürpertici bir yolculuğa çıkıyoruz.
Romanya coğrafi olarak iki yüzü olan bir ülke. Bir yanıyla geniş ovalara, diğer yanıyla ihtişamlı dağlara ev sahipliği yapıyor. Tam ovaların tekdüzeliğinden sıkıldığınız anda dağların coşku veren güzelliği bu yeknesaklığı sonlandırıyor.
Yazarların ve sinemacıların hayal gücüyle ortaya çıkan Kont Drakula, yani gerçek haliyle Kazıklı Voyvoda işte bu dağları mesken tutmuş kendine. Bir zamanlar Osmanlı elçilerini ve askerlerini kazığa oturtmasıyla bilinen bu zat kendine öyle bir şato yaptırmış ki ürpermeden gezmeniz pek mümkün olmuyor.
Dağların hava durumu doğal olarak ürperti dozunu arttırıyor. Yağmur ve sis karışımı hava şartlarının bölgenin rutini olduğu belli. Çünkü yeşil o kadar coşmuş ki şatoyu ancak çok yakınına gelince görmek mümkün oluyor.
Her ne kadar şato desem de burası aslında bir kale. Son derece stratejik bir noktaya inşa edilen gotik kalenin yapım yılı, 1388. Bran kentini korumanın yanında, ticaret yolunun geçtiği vadiyi kontrol altında tutmak ve güvenliğini sağlamak için Saksonlar tarafından inşa edilmiş. Zaten kale Bran Kalesi olarak adlandırılıyor. Bram Stoker’ın yazdığı Drakula’ya ilham veren Vlad Tepeş yani Kazıklı Voyvoda 1448-1476 yılları arasında Eflak Hükümdarlığı yaparken bu kalede kalmış. Edebiyat ve sinema işbirliği ile yaratılan Kont Drakula imajı bugün Romanya’nın simgesi haline gelmiş.
Bu arada Kazıklı Voyvoda imajından esinlenen Bram Stoker Romanya’ya hiç gitmemiş. Kitabında betimlediği kaleye benzemesi Bran Kalesi’nin ünlü olmasına yetmiş. Kale tarih boyunca sıkça el değiştirmiş. Kalenin çok yakınında bulunan Braşov kenti 1533 yılında kalenin sahibi olmuş.
Bugün turistlerin Romanya’da en çok rağbet ettikleri kentlerin başında gelen Braşov 13. Yüzyılda Alman şövalyeler tarafından kurulmuş. Bugün bile Alman etkisi devam ediyor. Kendinizi bir Alman Ortaçağ kentinde dolaşır gibi hissediyorsunuz. Ticaret güzergahı üzerinde oluşu kenti kısa sürede zengin etmiş. Zaten evlere, kiliselere, sokaklara bakınca bu zenginliğin yansımalarını görüyorsunuz. Kentin merkezinde yer alan Kara Kilise bu zengin geçmişin ete kemiğe büründüğü yapı olarak tüm heybetiyle yükseliyor. Öyle ki Viyana’dan İstanbul’a kadar olan hat üzerindeki en büyük kilisenin bu olduğu söyleniyor. Gotik tarzın etkileyici örneklerinden olan kilise, 1383 ile 1480 yılları arasında inşa edilmiş. Siyah Kilise adı 1689 yılında yaşadığı bir yangın sonrası kararan duvarlarından ötürü verilmiş.
Braşov’dan, Bükreş’e giden yol Peleş Kalesi’nden geçiyor. Romanya’nın Osmanlı hakimiyeti sonrası ilk kralı olan I. Carol tarafından yaptırılan kale ihtişamıyla göz kamaştırıyor. Kalenin bulunduğu Prahova Vadisi doğanın tüm nimetlerinden payına düşeni fazlasıyla almış bir bölge. Zaten Kral I. Carol bu güzelliğe vurulmuş ve kalenin (bana sorarsanız kaleden çok burası bir saray) buraya yapılmasına karar vermiş.
Bugün bile yaz aylarının en önemli kaçış bölgesi olan Prahova Vadisi’ne yapılan bu saray yaz aylarında kullanılmak üzere inşa edilmiş. Bizim tarih kitaplarında Eflak ile Erdel olarak geçen bölgeleri birbirine bağlayan ticaret yolu üzerinde kurulan kale Transilvanya ile Wallacia’yı birbirine bağlıyor.
Peleş Kalesi’nin yapımı her ne kadar 1875 yılında başlamış olsa da tamamlanması 1914 yılına kadar sürmüş. Farklı ülkelerden gelen mühendis, usta ve işçilerle onlarca farklı dilin konuşulduğu şantiyede binlerce işçi çalıştırılmış. Birkaç salonuna farklı ülkelerin adı verilmiş; mekanların dekorasyon da bu ülkelerin tarzları göz önüne alınarak tamamlanmış. Fransız, İtalyan, Endülüs salonlarının yanında Türk odası da Anadolu’dan getirtilen halılarla dekore edilmiş. Puro ve nargile içmek için kullanılan Türk odasının duvarları, çıkan dumanı emmesi için ipek halılarla kaplanmış.
Kütüphanesi, müzik odası ve tiyatro salonu oldukça etkileyici detaylarla süslenmiş. Örneğin tiyatro salonunun duvarları Gustav Klimt’in eserleriyle bezenmiş. Bu arada söz konusu salonlarla kralın odasını bağlayan pek çok gizli geçit ve kapı yapılmış. Sarayın 160 odası Çavuşesku döneminde yabancı devlet adamlarının misafir edilmesi için kullanılmış. Kaddafi’den, Nixon’a kadar pek çok devlet adamı burada konuk edilmiş.