13. İstanbul Bienali'ne Hızlı Bir Bakış

mimarizm.com / 13 Eylül 2013

Farklı kültürlerden sanatçılar ve izleyicilerin katılımıyla, görsel sanatlar alanında İstanbul'da bir buluşma noktası oluşturmayı amaçlayan İstanbul Bienali, 14 Eylül Cumartesi günü onüçüncü kez kapılarını açtı.


 

Küratörlüğünü Fulya Erdemci'nin üstlendiği "Anne, ben barbar mıyım?" başlıklı 13. İstanbul Bienali, kamusal bir alan yaratma ve herkese ulaşabilme amacıyla, bu yıl ücretsiz olarak ziyaret edilebilecek.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 1987'den bu yana düzenlenen İstanbul Bienali bu yıl, farklı kuşak ve coğrafyalardan 88 sanatçı ve sanatçı grubunu ağırlıyor. Türkiye'den 11 sanatçı ve 2 sanat grubu/sivil kolektifin yanı sıra, yerli ve yabancı sanatçıların birlikte oluşturduğu 3 sanatçı kolektifinin de işleri yer alıyor. Onüçüncü bienal, bugüne kadar Türkiye'den en yüksek sayıda katılımın sağlandığı bienallerden biri olarak da öne çıkıyor.

Tophane'deki Antrepo no.3, Karaköy'deki Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, İstiklal Caddesi üzerindeki ARTER ve SALT Beyoğlu ile İMÇ 5.Blok'taki 5533'te konuşlanan bienal sergilerinin basın ön izlemesi 11 Eylül'de gerçekleştirildi. Küratör Fulya Erdemci, İstanbul Bienali Direktörü Bige Örer ve eser sahibi sanatçıların rehberliğinde yapılan ön izlemede Antrepo no.3, Galata Özel Rum İlköğretim Okulu ve ARTER'deki işler ilk ziyaretçileriyle buluştu.

'Kamusal alan'a adanmış üç meydan

Bienalin kavramsal çerçevesinde ağırlıklı olarak işlenen kamusal alan ve sanat ilişkisinin yanı sıra, mimarlık, şehircilik ve toplumsal yapıya ilişkin güncel ve tarihsel pratikler ana sergi mekânlarından Antrepo no.3'te üç "meydan" etrafında görselleştiriliyor. İlk iki meydan kentsel dönüşüm ve kolektif yaşam pratikleri üzerine yoğunlaşırken, üçüncü meydan ise kamusal alanda sanat ve anıt kavramı ile, ifade özgürlüğü, medya, sansür (oto-sansür) ve vatandaşlık gibi kamusal alan meselelerini inceleyen projelere ayrılıyor.

Gordon Matta-Clark'ın birinci meydanda yer alan işi, farklı binaları performansa dönüştürüyor. Mimarlık eğitimi alan Matta-Clark, New York'ta ve çeşitli Avrupa kentlerinde terk edilmiş depolara ve boş banliyö evlerine uyguladığı "kesim"lerle tanınıyor. Sanatçının yapılı çevreye yönelik geçici müdahaleleri, mekanı çeşitli şekillerde işgal etmenin ne anlamlara gelebileceği konusundaki yoğun merakının bir ifadesi olarak sunuluyor.

Yine aynı meydanda izleyiciyi, Amsterdamlı sanatçı ve siyasi eylemcilerden oluşan Provo adlı kolektifin, reklam tekniklerini ve basılı malzemeyi kullanarak uluslararası medyanın ilgisini çekmeyi başaran afiş ve posterleri karşılıyor.

Birinci meydanın diğer dikkat çekici çalışmalarndan biri de, HONF Vakfı'nın "Diamanyeti (C/S) Türü" başlıklı etkileşimli medya projesi. Canlı türlerinin yaydığı frekansları yakalayarak verileri görülebilen ve duyulabilen bir mecraya, "veri"ye dönüştüren bir sistem tasarlayan HONF, geliştirdiği bu proje sayesinde insanlarla bitkiler arasındaki etkileşimi görünür kılıyor. Küratör Fulya Erdemci, HONF'un işini, bitkiler gibi çoğu zaman farkına varmadığımız varlıkların, diğer bir deyişle ezilmiş olanın sesini duymamızı sağlayan bir proje olarak değerlendiriyor.

Fulya Erdemci ve Bige Örer rehberliğinde gerçekleşen ön izlemede, ikinci meydanın öne çıkan çalışmaları arasında, Carla Felipe'nin "Kültür yoksa hiçbir şey olmaz" adlı enstalasyonu gösteriliyor. Beyoğlu'nu Beyoğlu yapan kitapçıların art arda kapanmak zorunda kaldığı güncel kentsel durum ile örtüşen 2011-2013 tarihli çalışma, Porto'nun en eski kitapçısı olan Moreira da Costa 'nın ayakta kalma savaşına atıfta bulunuyor. Felipe'nin enstalasyonu, kurtların delik deşik ettiği eski kitaplardan oluşuyor. Erdemci'nin projeden hareketle paylaştığı mesaj ise şöyle: "Kültürü destekelemediğimiz, bıraktığımız takdirde, doğanın onu zapt ettiğini görüyoruz."

İkinci meydanda dikkat çekilen diğer işler ise, sanatçının toplum tarafından nasıl algılandığını ele alan "Şüpheli" adlı enstalasyon ve "Müze bir muhaberebe meydanı mıdır?" performansı oluyor.


Ön izlemenin son durağı olan üçüncü meydanda, İnci Eviner 'in 40 katılımcıyla birlikte gerçekleştirdiği "Ortak Eylem Aygıtı: Bir Etüt" adlı kolektif çalışmanın geniş bir duvarı kaplayan desenleri göze çarpıyor.

Pakistanlı sanatçı Shazia Sikander'in bienal için özel olarak ürettiği "Paralks" adlı eseri, çok kanallı anime bir enstalasyon ve bir ses tasarımının yanı sıra fotografik ve performatif bir devam bölümünden oluşan bir yapıtlar dizisi.



Thomas Hirschhorn'un "Zaman Çizelgesi: Kamusal Alanda Yapıt" adlı duvar kolajı, sanatçının kamusal alana dair yapıtlarını çağrıştıran 14 metin ve görselden oluşuyor.

Hollandalı sanatçı ikilisi Wouter Osterholt ve Elke Uitentuis'un "İnsanlık Anıtı - Yardım Eden Eller" adlı işi, Mehmet Aksoy'un Kars'ta, Ermenistan sınırında yaptığı heykelin "ucube" olarak nitelendirilmesi ve yıkım kararı alınmasının ardından ortaya çıkan tartışmalara odaklanıyor.  

Üçüncü meydanın diğer dikkat çekici işlerinden biri de Rietveld Landscape mimarlık ofisinin, Atatürk Kültür Merkezi (AKM) cephesi için tasarladığı "Yoğun Bakım için Teklif" adlı ışık enstalasyonu. Projenin teklif metnini 29 Mart'ta İstanbul Bienali ekibine sunan Rietveld Landscape, Gezi Olayları sonrasında enstalayonun uygulanması imkansız hale gelse de Antrepo no.3'teki maket sayesinde mütevazi önerisini İstanbullular'a sunabilmiş.

Antrepo no.3'te 52 sanatçı ve sanatçı topluluğunun işleri yer alıyor.


Diğer mekanlardaki sergiler için ilerleyiniz >>>>>



İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :