Berlin'in Hayal Edilen Geleceği / İnşa Edil(e)meyen Geçmişi

E. Seda KAYIM / 28 Temmuz 2010


Berlin'in "çirkin" bir şehir olduğunu iddia edecek birileri bulabilirsiniz. Özellikle de Londra, Paris ve Madrid gibi kentlerle kıyaslayarak… Ama belki de Berlin konusunda herkesin mutabakata kalabileceği bir nokta var: Bu kent, pek çok kentin tanık olmadığı bir "tarih"e, en şiddetli şekli ile tanık oldu. Berlin, II. Dünya Savaşı sırasında dünya üzerindeki herhangi bir şehirden çok daha fazla "yok" oldu ve sonrasında başka hiçbir kent burası gibi bölünmedi.




Öte yandan Berlin'in daimi akışkanlığı, mimarları diğer pek çok şehirden daha fazla etkiledi. Berlin'in kentselliğinde her zaman metaforik ve coğrafi anlamda "boşluk"lar oldu. Hatta Alman başkentinin sarsıntılı tarihi, mimarların ve şehir plancıların cesaretini hiç kırmadı. Tam tersine kapsadığı tüm hareketlik ve trajedinin onlara ilham verdiği bile söylenebilir. Bu metropol, henüz 20. yüzyılın başında mimarlık üretimi için bir tür laboratuar olarak değerlendirildi. Kaotik ve gerçekten "modern" bu kentsellik, zihinsel ve yapısal bir sürecin altlığı olarak kullanılacak denli verimli karşılaşmalara sahne oluyordu. Dolayısıyla çağdaş şehircilik için Berlin'den daha iyi bir deney mekanı bulmak zordu.

Yeni bir sergi, işte bu eşsiz ve "garip" kentin hiç gerçekleşmeyen mimari öngörülerini sahneliyor. Gerçek bir sosyalist inşa geleneğinin ortasında, Berlin Café Moskau'da görücüye çıkan "Das Ungebaute Berlin" (İnşa Edilmemiş Berlin), 1900-1997 aralığında Berlin için açılan onlarca mimarlık yarışmasına –20. yüzyıl boyunca neredeyse hiç biri uygulanmayacak olsa da- dünyanın dört bir yanından gönderilen katılımlara odaklanıyor. 100 farklı mimarın 100 Berlin hayalini ortaya koyan ve kente, hiç vuku bulmamış bir tür gelecek hayali üzerinden bir bakış atan ve geçmişini de yine o hayaller üzerinden irdeleyen etkinliğe, yalnızca sergi için inşa edilen 13 adet özel maket eşlik ediyor. Farklı dönemlerin kentsel atmosferlerine dair ipuçları yakalamanıza olanak tanıyan sergi, diğer yandan da kentin muhtemel geleceğine ilham kaynaklığı ediyor.


Gehry'nin Berlin tarihi Müze Adası için yenileme önerisi (1993)

İki Yıllık Bir Çalışma, 40 Bin Euro Bütçe ve 100 Proje

Mimar Carsten Krohn'un iki yıllık uğraşı sonucunda toplanabilen "gerçekleştirilmemiş Berlin projeleri", Başkent Kültür Fonu'ndan sağlanan 40 bin Euroluk bir bütçe ile sergiye dönüştürülmüş. Sergiye eşlik eden ve tüm projeleri görselleri ve açıklamaları ile kronolojik olarak sıralayan katalog da yine bu bütçe sayesinde basılmış.


1926'da Potsdam Meydanı

Martin Wagner'in Potsdam Meydanı düzenlemesi (1929)


Libeskind'in Potsdam Meydanı düzenlemesi (1991)

Fakat serginin tek eşlikçisi söz konusu katalog değil… Krohn, ilgili mimarlardan yirmi dokuzu ile gerçekleştirdiği özel söyleşileri görüntüleyen videoları da sergide sunuyor. Konuşanlar arasında Daniel Libeskind, Frank Gehry ve Alvaro Siza gibi isimlerin dışında, 1991 yılında Berlin Potsdam Meydanı'nın yeniden yapılandırılması hakkındaki bir paneli "kent yönetiminin mimarlara sunduğu koşulların çok sınırlayıcı olduğu" savı ile terk eden ünlü Hollandalı mimar Rem Koolhaas da var. Bu videoların bir diğer sürprizi de, şehirde birkaç adet büyük ölçekli yapı gerçekleştirdikten sonra mesleği bırakan Alman mimar Ludwig Leo'nun da Krohn tarafından kamera karşısına oturtulması oluyor.

Berlin: Mies'in Cam Kulesi, Speer'in "Germania"sı ve Woods'ın Yer altı Şehri

Serginin ana aksını, 1907 ila 1997 yılları arasında gerçekleştirilmiş projeler oluşturuyor. Bu projelerden bazıları, hayata geçirilmemiş olsalar da yazılı ve görsel tarihin önemsenen parçaları olarak dikkati çekiyorlar. Örneğin Mies van der Rohe'nin 1921 tarihli Friedrichstrasse gökdeleni, modern kültürel bir ikon olarak sunuluyor. Albert Speer'in Hitler'in kurguladığı kent ütopyasına hizmet eden "büyük" tasarımları gibi örnekler ise, adı kötüye çıktığı oranda –meşruiyet olmasa da- şöhret kazanan kentsel bir imgelem halini alıyor.


Erich Mendelsohn'un Friedrichstrasse'de ofis bloğu tasarımı (1929)

1930'larda Friedrichstrasse


Sergi son derece erken bir örnekle, Berlin'in merkezi meydanı Pariser Platz için Avusturyalı mimar Joseph Maria Olbirch'in gerçekleştirdiği tasarım ile açılıyor. Kapsama giren diğer tasarımlar arasında Le Corbusier'nin 1958 tarihli II. Dünya Savaşı sonrası rehabilitasyon ve yenilenme önerisi ve Aldo Rossi'nin ilgili yarışmadan birinci çıkan ancak asla uygulanmayan 1988 tarihli Alman Tarihi Müzesi projesi bulunuyor. Belki de tüm bu projelerden daha da ilgi çeken ve bir anlamda da etkinliğin başarısını ortaya koyan, önerilerin yer aldığı kentsel alanların ne kadar da çoğunun bugün hala "bitmemiş" olduğunu fark edebilmek oluyor. Bu mekanların bir kısmının planlaması ile uğraşılmaya devam ediyor, bazıları inşaat durumunda bulunuyor ve hatta pek çoğu "kentsel çöl" işlevini dolduruyor.


Hans and Wassili Luckhardt'ın Berlin şehir merkezinin kuzeyinde konumlanmak üzere tasarladığı sergi ve konser merkezi (1948)

Berlin Ütopyası: Gerçeklik İle Kurgu Arasında

"Ungebautes Berlin" sergisinde görücüye çıkan projelerden bazılarının, bugün bile güncelliğini kaybetmemiş mimarlık üretimleri olarak karşımıza çıktığı söylenebilir. Bir örnek olarak, Hollandalı mimar Cornelis van Eesteren'in Berlin'in meşhur "Unter der Linden" bulvarı için geliştirdiği plana işaret edilebilir. Caddenin doğu ucunda tarihi binaların korunmasını öneren proje, batı ucunda ise 45 metre yüksekliğe ulaşan ticari kuleler düşlüyor. Bu iki "ucun" kesişiminde ise 170 metre yüksekliğinde bir gökdelen konumlanıyor. Alman mimar Hugo Haering'in Unter der Linden'ın hemen yanı başındaki Gendarmenmarkt Meydanı için tasarladığı gökdelenler de böylesi bir Berlin hayaline göz kırpıyor.


Hilbersheimer'in 1928 tarihli "ticaret kenti" tasarımı

Serginin diğer bir köşesinde Ludwig Hilbersheimer'in Corbusier'e cevap niteliğindeki 1924 tarihli "ticari şehir" konsepti bulunuyor. Alman mimar Werner Kallmorgen'ın 1928 yılına tarihlenen "Tiergarten-ring" (Hayvanat Bahçesi Dönemeci) projesi de, parkı çevreleyen 14 kilometre uzunluğundaki ve dört katlı bir yapı tasvirliyor ve böylelikle parkın gerçekten rekreasyonel bir işlevi karşılamasını öngörüyor. Berlinli mimarlar Ursulina Schüler-Witte ve Ralf Schüler 1967'de, Kallmorgen'ın benzeri ütopik bir yaklaşım ile şehre bağlı "Grünewald" ormanlık alanının içinden geçen otoyolun 9,5 kilometresini kaplayacak teraslı konutlar tasarlıyor. Tüm bu fikirler fazlasıyla "çılgın" veya "makul olmaktan uzak" görünse de, bilim-kurgu fanatiklerinin asıl kucaklayacağı öneri Lebbeus Woods'dan geliyor. Amerikalı mimar 1988'de hazırladığı "Berlin Underground" planı ile bir yer altı yönetimi düşlüyor ve birleşmiş Almanya'nın bu şekilde kurulmasını öngörüyor.


Ron Herron'un Berlin Kongre Merkezi projesi (1980)

Mimarlık Üretimini Bir Yandan Talep Eden Diğer Yandan da Reddeden Bir Garip Metropol

Uzun yılların ardından, özellikle de Duvar'ın yıkılması ile birlikte pek çok mimar için "hayallerin kenti" haline gelen Berlin, 20. yüzyılın ortalarında uğraş alanı ve düş mekanı haline gelmiş "kentsel boşluk"lara bugün hala sahip… Mimarlık fikirlerine karşı da aynı derece davetkar ve talepkar… Belki de bu yüzden ortada hala uygulandı-uygulanacak bir Tempelhof Havalimanı projesi ve ihtilaflı Berlin Kent Sarayı hedefi var.

"Das Ungebaute Berlin" sergisi, 15 Ağustos'a kadar görülebilir.

Bu haber, Der Spiegel'dan derlenmiştir.
İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :