EAA - Emre Arolat Architects, bu yıl on üçüncüsü düzenlenen Uluslararası Venedik Mimarlık Bienali kapsamında gerçekleştirilen "Traces of Centuries & Futures Steps" sergisinde yer alıyor. 29 Ağustos-25 Kasım 2012 tarihleri arasında Venedik'te Palazzo Bembo'da gerçekleşecek sergiye, 26 ülkeden 56 mimar davetli olarak katılıyor.
EAA, Palazzo Bembo'nun ikinci katında yer alan 11metrekarelik özel sergi alanında "her projenin, her özel durumun kendi sorunlarını tanımlamak, özel verilerini ayrıştırmak ve olabildiğince çok katmanlı bir tarifle özgülleşen durumun cevaplarını aramak" üzerine kurulu olan "durum odaklı" mimarlık yaklaşımını üç güncel proje ile örnekliyor. Kurulacak olanın her defasında yeniden tariflenmesi sürecindeki "farkındalık arayışı", birbirinden farklı durumlar için tasarlanmış olan Sancaklar Cami, Yalova Raif Dinçkök Kültür Merkezi ve Yalıkavak Palmarina projelerinin ana motivasyonunu oluşturuyor.
Venedik Bienalinin küratörlüğünü bu yıl David Chipperfield üstlendi. Chipperfield'in bienalin ana sergisi olarak kurguladığı "Common Ground" (Ortak Zemin) temalı uluslararası mimarlık sergisinde; mimarlar, sanatçılar ve akademisyenler tarafından üretilen toplam 66 proje yer alıyor. Küratörün "ortak zeminde buluşma" fikrinden hareketle kurguladığı sergiler, dünyadaki güncel mimarlık üretimine dair bir perspektif sunuyor.
EAA'nın Palazzo Bembo Sergisi'nde yer alan projeleri
Sancaklar Cami
Caminin üst avlusundaki parkın etrafını çevreleyen yüksek duvarlar, dışardaki karmaşık dünya ile kamusal parkın huzurlu atmosferi arasındaki belirgin sınırı vurgular. Arazide ilerlenip, tepeden aşağıya inilerek duvarlar arasından camiye girildiğinde, dışarıdaki dünya tamamen geride kalır. Yapı bütünüyle topografya ile hemhal olur. Basit bir mağarayı andıran camii, dua etmek ve Tanrı ile yalnız kalmak için hayli dramatik ve huşu uyandıran bir iç mekân sunar.
Yalova Raif Dinçkök Kültür Merkezi
Kültür merkezinin kabuğunu oluşturan dış cephenin perfore edilmiş olması, yüzeyin tıpkı bir tül perde gibi akşam saatlerinde kaybolmasını ve ‘iç dünya'nın kolaylıkla algılanabilmesini sağlar. Kullanıcı yapıya herhangi bir kapı veya bariyer olmayan büyük bir ağızdan girer. Metal tül, içeride bu kez bir koruyucuya dönüşür. Rüzgarın, yağmurun veya güneşin olumsuz etkilerini dışarıda bırakır ancak yarı geçirgen yapısı sayesinde bu alanı tam bir ‘iç mekan' haline dönüştürmez. Doğal hava bu ara alanda serbestçe dolaşır.
Yalıkavak Palmarina
Yalıkavak'taki mevcut marinayı özellikle üst orta sınıfın kullanımına açacak olan yenileme ve genişletme projesi, bir yandan yeni gelenlerin arzu ve ihtiyaçlarını eksiksiz karşılarken diğer yandan Yalıkavak'ın, adına Akdenizlilik diyebileceğimiz yapı ve yaşam aurası içerisinde yer bulabilecek, bu yerin özgül nitelikleri ile diyalog kurabilen bir mekan silsilesi üretir. Bu nedenle, kolaylıkla jenerikleşerek yere yabancı hale gelecek bir tasarım yerine, farklı yüksekliklerdeki kütlelerin kompozisyonundan oluşan bir yapı dilini, yerin kendi özelliklerinden türeyen bir mimari karakter olarak kabul ederek devreye sokar. Bu yeni kompleks, bulunduğu yere yabancılaşmadan, ama bir ‘yeni gelen' olduğunu da unutmadan, hem tanıdık, hem yeni olmayı amaçlar.