"Devlet politikalarının sürdürülebilirliği destekleyen çalışmalar içermesi gerek" diyen EKODesign 2013 konuşmacılarından, ZUS kurucu ortağı Kristian Koreman, uygulamaya gelince ise görevin, iş dünyası ve vatandaşlara düştüğünü savunuyor.
Windpost projenizi de önceden bir radar kulesi olan ikonik bir elemanı rüzgâr türbinlerinden oluşan bir kuleye dönüştürdünüz. Yenilebilir enerjinin rol aldığı bu projeyi biraz açar mısınız?
Kristian Koreman: Aslında bu, Rotterdam Limanı'nın genişletilmesi projesi kapsamında işlevsel bir radar tasarlamak üzere başladığımız bir işti. Biz de bu tasarımın bir "ikon" haline gelmesini istiyorduk doğrusu. Buradaki ironi 150 metre uzunluğundaki rüzgâr türbinlerinin, yanındaki 70 metre uzunluğundaki radar kulesini gölgede bırakmasıydı. Bu nedenle ikon olma durumunun görsel değil de deneysel olmasını istedik.
İnsanlar bu plaja rüzgârı hissetmek için gidiyorlar, sörf yapıyorlar. Bütün bu rüzgâr enerjisi endüstrisini çok çok büyük gözüken rüzgâr türbinlerinden insan ölçeğinde bir deneyime dönüştürmek istedik. O nedenle tüm radar sütununu 749 küçük pervaneyle sardık, bunlara "swifts" deniyor, böylece silindir şeklinde bir tasarım ortaya çıktı. Bütün bunlar, çevre, elementler ve enerji meseleleriyle doğrudan bir çarpışma/karşılaşma yaratıyor. Sonuç olarak radar direğinin aydınlatmasında yararlanılacak enerji üretilmiş oluyor.
Enerji verimliliği çevre dostu / yeşil yapım yöntemleri ve malzemelerinin, tüm bu çevre dostu/yeşil ürünlerin ve inşaat yöntemlerinin, sertifikasyonların yanında -hattâ bunların ötesinde- binaların sürdürülebilirliği bağlamında mimarlık ve tasarım stratejileri konusunda ne düşünüyorsunuz?
Sürdürülebilirlik hâlâ ağırlıklı olarak işlevsel ve teknokratik bir konu olarak anlaşılıyor. Bir LEED sertifikası almanın kendisi bir hedef haline geldi. Ancak sürdürülebilirlik kavramını daha bütünsel olarak ele alırsak sosyal, ekonomik, hattâ kültürel yönleri de içerebileceğini görürüz.
Bir bina ya da bir kamusal alan, parçaların birleşiminden çok daha fazlasıdır; çevre ve onun kullanıcıları arasında bir arabulucudur aslında. Bu, insanların birlikte yaşadığımız nesnelere ve diğer şeylere çoklu sahip olmasını yaratmaktır. Bu da daha uzun süre dayanmasını, sürdürülebilmesini garanti ediyor, çünkü tek bir sahibi yok, tek bir girişimciye ait değil. Yani tasarım bu durumda tasarımından fazlasını ifade ediyor. İşin sürdürülebilir bir şekilde geliştirilmesini ve ortaklar arasında sürdürülebilir bir ittifak kurmayı da içeriyor.
Rotterdam'daki "The Luchtsingel" yaya köprüsü projemiz bu yaklaşıma iyi bir örnek. Bir kamusal strüktür olan yaya köprüsü çoklu finansman sayesinde yerel halkça ortaklaşa sahiplenildi ve olabildiğince yerel düzeyde finanse edilerek üretildi.
Luchtsingel köprüsü, canlandırma
Windpost projenizde olduğu gibi kimi tasarımlarınızda yenilenebilir enerji teknolojileri ya da sertifikaların yönlendirdiği çevre dostu/yeşil malzeme ya da inşaat yöntemlerini kullanıyor musunuz?
Günümüzde herşey hayal edilebilir: nano-malzemeler, özel baskılı objeler, hiper-interaktif kontrol sistemleri vb. Ancak konu malzeme ve konstrüksiyonla ilgili değil yapma süreci içinde uygulanan yolla ilgili. Eğer sürdürülebilir bir malzeme dünyanın yarısını gezmek zorundaysa bütünsel olarak düşünürseniz, o kadar da sürdürülebilir değil demektir. Biz her zaman yerel içerik arayışı içinde oluruz. Bu malzeme de olabilir, finans kaynağı ya da iş gücü de. Eğer kapsayıcı bir kent hayal ediyorsak şunun farkında olmalıyız, yapım yöntemleri olabildiğince çok yerel kaynak içermelidir.
Böyle olması yerel enerji ve kaynakları güçlendirir. Bunun yanısıra yerinde gelişim ve olabildiğince çok araştırma-geliştirme olmalıdır. Biz buna "Deney Alanı" diyoruz. Burası fikirlerimizi önce küçük ölçekte somutlaştırarak hayata geçirdiğimiz özel bir alan, eğer başarılı olursa gerçek boyutlu olarak çalışmaya başlıyoruz. Aynı zamanda olabildiğince kapsamlı malzeme, iş gücü ve finans içermesi için çabalıyoruz. Şu anda üzerinde çalıştığımız "Pompenburg Park" projesinin itici gücü "yemek". Bu ektiğimiz ağaçlardan kamuya açık barbeküye ya da kentsel tarıma dek bu anafikir. Bu konsept oradaki vatandaşların parkı olumlu biçimde sahiplenmesini, böylece parkın benimsenerek uzun yıllar bakımının yapılmasını sağlar.
>>>>>