Yazarlarımızdan Yüksek Mimar Zuhal Nakay, birbirine tümüyle zıt iki aktörün sıra dışı bir projede nasıl ve neden bir araya geldiklerinin ilginç olduğu kadar ufuk açan hikâyesini tanıtıyor.
Görselleştirme: Hansmeyer/Dillenburger
Alpler ve İsviçre deyince aklımıza birçok şey gelir, ancak sırça köşke benzer camdan bir kule pek gelmez. Her şeyden önce çetin dağ koşulları korunaklı, sağlam ve az katlı yapıları çağrıştırır ya da en fazla kale tarzı taş binaları. Bu nedenle İsviçre’nin dağ geçidi Julier Pass’ın rotası üzerinde yer alan 2,284 m yüksekliğindeki dağ köyü Mulegns böylesi camdan kırılgan bir yapıya hem konumu gereği hem de yapısal çevresi itibarıyla pek uygun düşmüyor hatta hiç uymuyor gibi.
Peki, bu durumda teknolojinin sınırlarını zorlayan tuhaf bir mimarlık fantezisi ile mi karşı karşıyayız?
Bunun cevabını bulmak için arkasında yatan ve keşfetmeye değer hikâyeye beraber bakalım isterseniz. Aslında konu olabildiğince iki zıt aktörü barındırıyor, bir tarafta ETH (Eidgenössische Technische Hochschule) gibi dünya çapında tanınmış bir üniversite diğer tarafta ise eski bir dağ geçidinin üzerinde yer alan ve ilk bakışta terkedilmiş gibi gözüken, kalkınma açısından umutsuz vaka olarak addedilen, sadece 20 kişinin yaşadığı bir dağ köyü.
Ancak İsviçreliler olaya çok farklı bir açıdan yaklaşıyor ve bu ıssız dağ köyünü ETH ile işbirliğine giderek dağ turizmi açısından bir cevher olan Val Surses bölgesine turist çekme fırsatı olarak değerlendirmek istiyor. Benim Sırça Köşk, onların ise Beyaz Kule (Weisser Turm) olarak adlandırdıkları altı kat yüksekliğindeki yapının gözlem kulesi yanı sıra etkinlik alanı, konser salonu ve tiyatro olarak da kullanılabilmesi öngörülüyor. Seçilen turistik slogan ise Val Surses’e çok yakışıyor: “Başka bir dünyaya çok yakın.”
ETH açısından ise bu kule, günümüzdeki bilgisayar destekli tasarım ve dijital üretimle nelerin yapılabileceğine dair devam eden araştırmaların vitrin projesi olarak hizmet ediyor. Bu arada kule, bilgisayar destekli ve ETH’nın dijital yapım teknolojilerinin kullanılarak inşa edilen ilk bina değil. Daha önceleri 2019’da Dübendorf’ta çok katlı “DFAB House” konut yapısı da yine robotlar ve üç boyutlu yazıcılar (3D printer) yardımıyla inşa edilmiş. ETH’nın Hönggerberg’deki yeni binasının ahşap çatı konstrüksiyonu da aynı şekilde robotlar yardımıyla üretilmiş ve birleştirilmiş.
Görsel: https://www.swiss-architects.com/en/dr-luchingerandmeyer-bauingenieure-ag-zurich/
project/arch-tec-lab-ita-neubau-hib-eth-zurich
Masalımsı Sırça Köşk ise üç boyutlu yazıcılarla üretilen dünyanın en yüksek yapısı (30 m) olacak. Kule şeklinde tasarlanan binanın eski pasta ustalarının eserlerini anımsatması amaçlanıyor. Tıpkı pastacıların turtanın üzerine krema torbasıyla krema püskürtmesi gibi robot kol da eşit, ince şeritler halinde katman üstüne katman uyguluyor denmiş. Güzel benzetme. Ancak sonuçta ortaya çıkan çok katmanlı bir pasta değil, bir kule ve ikiz sütunlar gibi yapı elemanları da fırın yerine ETH’nın Hönggerberg’deki atölyesinde nozullarla üretiliyor. (Nozul, su/sıvı püskürtme sisteminde boruların üzerine ya da borunun ucuna bağlanarak suyu/sıvıyı püskürtmeye yarayan elemandır.)
Yeni yapım yöntemlerinin gittikçe daha çok önem kazandığına vurgu yapılırken, dünya çapındaki karbon emisyonlarının %5’nin çimento üretimi nedeniyle oluştuğu belirtiliyor. Buna karşın bina talebi de artıyor. Bu nedenle yapı malzemelerinde dijital üretim gelecekte daha sürdürülebilir ve ekonomik inşa yöntemlerini mümkün kılabilir. ETH-Zürich’in Dijital Yapı Teknolojileri Bölümü, Beyaz Kule ile ilgili proje tanıtımında robot destekli yöntemde betonun sadece ihtiyaç duyulan belirlenmiş yerlere uygulanmasıyla malzeme ihtiyacının yarı yarıya azaldığını belirtmiş.
Görsel: https://www.michael-hansmeyer.com/white-tower-china.html
Beyaz Kule’nin ana tasarım elemanları 32 adet ikiz sütundan oluşuyor. 1,2 ton ağırlığındaki en büyük sütunların dijital baskıyla püskürtülerek üretilmesi 8 saat sürüyormuş. Ancak 3 m yüksekliğindeki sütunlar 2 saatte hazır oluyormuş. Kulenin bütün yapı elemanlarının dijital baskıyla üretilmesi için toplam 90 gün öngörülmüş. Mart’tan itibaren Mulegns’e nakldedilmeleri, yerinde birleşiritirilmeleri ve vidalanarak hazır edilmeleri planlanmış. Kulenin açılış tarihi 24 Haziran 2024 ve toplam maliyet de 4,1 milyon Frank olarak verilmiş.
Görsel: https://grau-magazin.ch/beton/ein-turm-aus-dem-3d-drucker/
Pastaları anımsatan beyaz sütunların süslemeleri hem beton baskı işlemi hem de sarmal dokuyla oluşturulmuş. Bu form işlevsel olduğu kadar statik sağlamlık da sağlıyor. Proje sahibi Nova Fundaziun Origen’in yöneticisi olan Giovanni Netzer, süslemelerin pasta dolgusunu anımsatmasının tesadüf olmadığını belirtmiş. Bu aynı zamanda Graubünden bölgesindeki 19. yüzyıl pasta ustalarının şatafatlı, eksantrik tarzlarının da yansımasıymış.
Netzer’e göre bu yeni yapım formuyla pasta ustalarının hikayesi devam ettiriliyor. Atalarının sanatkârlığı ve öncü ruhu yaşatılıyor. O zamanlar köyde kıtlık yaşandığından birçok Reto Roman para kazanabilmek için yurtdışına göçmüş. Burada süslemelerle bezenmiş narin şeker kuleleriyle adlarından söz ettirmişler. Bazıları gurbette kalırken, bazıları gelecek vaat eden yeni fikirlerle geri dönmüş.
Aynısı artık Beyaz Kule (Reto Romanca’da Tor Alva) için de geçerli deniliyor. Ancak yapının geçici olarak beş yıl süreyle kullanılması düşünülüyor. Modüllerden oluştuğundan kolayca demonte edilip başka yerde kurulması mümkün.
Son derece ilginç bir deney olacağı kesin, belki de sonuçtan çok memnun kalıp kuleyi turtistik amaçlı kullanmaya devam ederler. Ya da 20 kişiden oluşan köy zamanla daha “kalabalık” hale gelir ve onlara hayat öpücüğü konduran bu simgesel yapıdan ayrılmak istemez. Ancak ne olursa olsun turistik olduğu kadar yenilikçi bir yapım yöntemine de ev sahipliği yapmış olacaklar. Sadece sürdürebilir olan ve karbon ayak izini düşüren değil, aynı zamanda gelecek nesillere “iz bırakmadan” söküp başka yere ve belki başka amaçla kullanabilecek, fütüristik olduğu kadar masalımsı bir yapıyla da anılacaklar.
Kulenin yapım ve kullanım şeklini daha iyi anlayabilmeniz için kısa tanıtım videosunu bağlantıdan izlemenizi de tavsiye ederim.
Acaba bizde de böylesi yenilikçi yapım yöntemleriyle “kurtarılabilecek” köyler olabilir mi sorusuyla da yazımı bitirmek isterim.
*
Kaynak makale: Die ETH Zürich fabriziert das höchste gänzlich digital gedruckte Bauwerk der Welt – es soll an Zuckerbäcker von früher erinnern / NZZ (Neue Zürcher Zeitung)