Yazarlarımızdan Y. Mimar Zuhal Nakay, İsviçre’deki alanında öncü çocuk hastanesine yakından bakarken, insanı odağına koyan kamusal refahın da ne denli önemli olduğunu gösteriyor.
Hastane denilince aklımıza çoğunlukla beton bloklardan oluşan soğuk yapılar gelir. Bunun biraz da steril, yani mikroptan arınmış olmalarıyla ilgisi vardır. Temizlik, hastanelerde aranılan ilk ve de en önemli özelliktir. O nedenle sağlık yapılarının sevimsiz olması pahasına itici derecede steril olmaları, her zaman tercih edilmektedir. Nasıl ki, asık suratlı uzman bir doktor güler yüzlü deneyimsiz bir doktora tercih ediliyorsa. Ancak çocuklar söz konusu olduğunda beklentiler farklılaşıyor, ilgili hastanedeki sıcak ortam ve güler yüzlü hizmet minik hastaların hassas psikolojisi açısından büyük önem taşıyor. Hem muayene hem de tedavi sürecini kolaylaştırabiliyor.
Özel sağlık kurumları da bunun bilincinde olduğundan -aldıkları ücretin miktarına bağlı olarak- çocuk bölümlerini daha sevimli ve onların boyutlarına uygun tasarlamaya önem veriyor. Devlet hastanelerinde ise -yüksek hasta sayısına bağlı olarak- her şeyden önce yeterli sağlık hizmetini verebilmek öncelik taşıyor. Bizdeki genel tablo böyle.
Dünyaca tanınmış İsviçreli Herzog & de Meuron mimarlık ofisi ise kendi ülkelerinde gerçekleştirdikleri Zürih Üniversite Çocuk Hastanesi (Universitäts-Kinderspital Zürich) projesiyle devlet hastaneleri kategorisinde çok farklı bir örnek sunuyor. “Alplerin Ortasındaki Sırça Köşkün Sırrı” adlı yazımda da görüldüğü üzere, İsviçreliler alanında öncü olan kamusal projelere imza atmayı seviyor.
Fotoğraflar: Gallery Archdaily
Söz konusu yeni çocuk hastanesi ormanlık bir tepe olan Zürih’in güney doğusundaki Burghölzli bölgesinde, farklı dönemlerde inşa edilen diğer hastane binalarının bitişiğinde yer alıyor. Çocuk ve gençlere yönelik İsviçre’nin en büyük sağlık kurumu olma özelliğini taşıyan yerleşke, hastane ile araştırma ve eğitim binalarından oluşuyor. Yerleşkenin güneyinde konumlanan çocuk hastanesi, panoramik peyzajla uyumlu, filigran ahşap dolgulu üç katlı betonarme konstrüksiyondan oluşuyor.
İç mekân ise şehir gibi işlevlendirilmiş: Tıbbi bölümler meydanlar ve yollarla birbirlerine bağlanan mahalleler gibi tasarlanmış. Her üç katta da merkezi bir ana yol çeşitli yeşil iç avlular boyunca devam ederken hem yönlendirme hem de binanın gün ışığı almasını sağlıyor.
Yeni çocuk hastanesi meyve bahçelerin çevrelediği yerleşim bölgesinde, koruma altındaki tarihi Psikiyatri Üniversite Kliniği’nin (Psychiatrische Universitätsklinik Zürich/PUK) bitişiğinde bulunuyor. Hastanenin büyük giriş portalı 1869’ta inşa edilen tarihi binanın girişinin tam karşısında yer aldığından, iç bükey cephesiyle her iki kuruma da hizmet eden bir ön avlu oluşturuyor. Portal ağaçlandırılmış yuvarlak iç avluya açılarak ana girişe yönlendiriyor. Ana girişten ise restorana ve altında yer alan bahçeli tedavi bölümlerine ulaşmak mümkün.
Diğer yönde ise ana eksen, tanısal görüntüleme (emar vb.) ve cerrahi poliklinik gibi yoğun hizmet veren tedavi bölümlerine doğru ilerliyor. İç avlular boyuna genişleyip daralarak devam eden bu eksen, dışarıdan erişilebilir olan acil serviste son buluyor.
İkinci katın merkezinde ise ana eksen boyunca hastane okulu (genellikle çocuk hastanelerinde işletilen ilkokul ve ortaokul seviyelerinde eğitim sağlayan okuldur), eczane ve diğer ortak kullanım alanları yer alıyor. Merkezin etrafında halka şeklinde konumlanmış olan dışarıya açık ofislerde 600 tıbbi ve idari personel çalışıyor.
Hastanenin üçüncü katında yer alan 114 adet hasta odası ise her biri ayrı bir çatısı olan müstakil ahşap kulübeler şeklinde tasarlanmış. Hastanenin en sakin katı olarak çocuklarla gençler ve bir gece veya daha fazla yatan hastalar için ayrılmış. Çocukların çok sevdiği oyun alanları olan ahşap kulübe şeklindeki ferah tasarım yeşilliğe açılırken hem ev ortamı sıcaklığı hem ebeveynler için de yatma imkânı sunuyor. Hasta odalarının yakınındaki ana yol boyunca çocukların ve gençlerin transdisipliner tedavi görebilecekleri merkezler bulunuyor.
İçeri çekilen cephe taşıyıcı betonarme konstrüksiyonun hastanenin birinci ve ikinci katları boyunca görünür olmasını sağlamış. Cephenin derinliği ile kullanılan ahşap, cam veya tekstil dolgu malzemesi ve yeşil peyzaj, iç mekândaki yönelim ve kullanıma göre değişiyor. Betonarme kolonlar ve ulaşım çekirdeği dışında hafif yapı elemanların bilinçli kullanımı sayesinde hastanenin farklı bölümleri ihtiyaca göre büyütülüp küçültülebiliyor. Böylece bu az katlı sıra dışı yapı, hastaneler için çok önemli olan iç mekândaki kullanım esnekliğini sağlayabiliyor.
Çatı katında yer alan hasta odaları da geri çekilerek özgün bir mimari dil geliştirilmiştir. Kaydırmalı olarak yerleştirilen ve farklı çatı eğimleri içeren ahşap kulübelerin her birinin kendi has tasarımı, hastalarının da her birinin özel olduğunun altını çizmektedir.
Araştırma ve eğitim faaliyetleri ise yerleşkenin kuzeyindeki beyaz silindir şeklindeki binada yer alıyor. Araştırma bölümleri binan merkezinde bulunan açık, beş katlı atriyumun etrafında düzenlenmiş. Bu merkezin altında tasarlanan üç amfi ve etrafındaki seminer odalarıyla öğrencilerin eğitim bölümleri, eğimli arazinin içine gömülmüş.
Geniş alanlı peyzaj çalışmaları kapsamında binaların çevresine 250’den fazla ağaç dikilmiş. İnşaat sırasında yeraltında keşfedilen buzul çağa ait kayaçlar ise binanın içinde ve dışında sergileniyor. Bu yeni tesisin özgün “iç doğası”nın hastanenin bir şifa merkezi olarak algılanabilinmesinde önemli bir rol oynadığı belirtiliyor. Her iki yapı da İsviçre Sürdürülebilir Binalar Konseyi'nin (Schweizerische Gesellschaft für Nachhaltige Bauten/SGNI) katı yönergeleriyle uyumlu inşa edildiğinden, Sürdürülebilir Bina Platin Sertifikası (Platin-Zertifizierung für nachhaltige Gebäude) ile ödüllendirilmiştir.
Peki, tüm bu uğraşların sonucunda çocuklar hastaneyi benimsemiş midir?
Aslında bu, en önemli sorudur. Sadece bu hastaneyle ilgili değil, inşa edilen her bir bina ile ilgili mimarların en çok merak ettikleri, tasarımlarının son kullanıcıda nasıl karşılık bulduğudur. Herzog & de Meuron mimarlık ofisi de bunun cevabını halka açık açılış gününde çektikleri video ile vermektedir. (bkz. yazının sonundaki bağlantı). Tahmin edebileceğiniz üzere ahşap kulübeler minik ziyaretçiler tarafından hemen benimsenmiş. Benim en hoşuma giden ise 3 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kız çocuğunun merdivenleri destek almaksızın rahatlıkla tırmanabilmesi ve yuvarlak hatlı bahçe heykelini keşfeden minik konuk oldu. Ahşap korkulukların dokunma ihtiyacı uyandırması ise bu malzemenin insan doğasıyla ne denli uyumlu olduğunu gösteriyor.
Haklı olarak, bu çocuk hastanesinin çok gelişmiş bir ülkede çok uç bir örnek olduğu itirazında bulunabilirsiniz. Sadece ahşap malzemenin bakımı bile önemli bir bütçe gerektirir. Ancak İsviçre bu imkânlara sahip ve şehre tepeden bakan çok katlı özel lüks bir hastane yerine, bulunduğu çevreyle bütünleşen sürdürebilir ve yenilikçi bir anlayış içeren az katlı bir kamu hastanesi inşa etmeyi tercih etmiş. Maddi geliri değil, insanı merkezine almış. Aynen Alplerin ortasına, yok olmakta olan bir dağ köyüne kültür turizmiyle hayat vermek amacıyla inşa ettiği dünyadaki en yüksek dijital üretimli cam kule gibi. Niceliğe değil, niteliğe öncelik tanıyarak.
Bu nedenle İsviçre örneğinden çıkaracağımız en önemli ders, güçlü ve bağımsız kamu kurumlarının ve genel olarak güçlü ve bağımsız denetim mekanizmalarının ne denli önemli olduğudur. Tabii ki toplumsal bilinç seviyesinin de.
Sonuçta insanların en çok ihtiyaç duydukları ve istifade edebildikleri yapı ve hizmetler, kamusal olanlardır.
İlgili yazılar:
- University Children’s Hospital Zurich / Herzog & de Meuron
- Alplerin Ortasındaki Sırça Köşkün Sırrı
- Video: Halka Açık Ziyaret Günü