Köprünün minare benzeri kalın ve yüksek kolonları, başta Süleymaniye'ninkiler olmak üzere öteki camilerin minareleriyle karışıp onların estetik etkilerini zayıflatarak olumsuz bir siluet kaosu sergiliyor.
İstanbul'un özgün kimliğini değiştiren tecavüzler bitmiyor, bitmeyecek!
21. yy'ın başlamasıyla birlikte, bu eşsiz şehrimizi pazarlayarak rant sağlamayı amaçlayan zihniyet, ona geri dönülemeyen zararlar verdi ve vermeyi sürdürüyor.
Operasyona önce şehre gökdelenlerin doldurulmasıyla başlandı: Modern ve güzel şehirler New York'a benzemeli miydi!? (Manhattanisation)
Oysa "Minareler ve kubbeler" kimliğiyle bilinen "Bir dünya kenti" olan, Roma (MS. 330-395) ve Osmanlı (1453-1922) imparatorluklarına başkentlik yapmış şehrimiz, 2600 yıllık geçmişinde biriken tarihiyle söz konusu kimlik sahibi olmuştur.
Bu otantik kimlik, on yıl içinde vahşi bir şekilde değiştirildi!
Adı geçen sürede, birçok aydın, şehirci, mimar ve mühendislerimizin uyarıları dikkate alınmadı ve günümüze gelindi (1) .
Evet, artık İstanbul, mutlulukla yaşanan değil ıstırap çekilen bir şehir haline getirildi. Oysa Cumhuriyetimizin ilk döneminde, 1934'te, Atatürk'ün bizzat davet ettiği şehir tasarımcısı-mimar Henri Prost (1874-1959) İstanbul için başarılı planlar yapmıştı; özellikle "Tarihi Yarımada" için yapmış olduğu tasarım önemlidir:
Büyük anıtlar, camiler, denizden 40 metre yükseklikte yapılmış; Prost, bu kıyı üzerinde 3 katlı ve 9,5 metreyi aşmayan yükseklikte yapılar önererek İstanbul'un eşsiz güzellikteki siluetini korudu.
Fakat günümüzde, söz konusu silueti, Zeytinburnu'ndaki gökdelenler tarafından olumsuz etkilendiği ancak binalar yapıldıktan sonra fark edildi: Sürpriz!
Köprünün iki kolon ve askı çubuklarının kaldırılarak, tabliyenin iki mesnetli bir "Çelik Kafes Kirişle" taşınmasını gösteren fikir önerisi.
Oysa şehirlerine önem veren toplumlarda, şehrin 1:500 ölçeğinde ana maketi yapılır ve içine önerilen binanın maketi konulur, her türlü çevresel analiz ve değerlendirme yapıldıktan sonra binanın inşa edilmesine ya da edilmemesine karar verilir. Bu işlem için periskoplu fotoğraf makineleriyle maketten çekilen görüntüler bilgisayar ekranında gerçekmiş gibi görünürler. Böylece asla rastlantılara, sürprizlere yer bırakılmaz (2) .
Şimdi bunların tıraşlanması gündemde! Taksim, Gümüşsuyu'ndaki Park Otel'in fazla katlarının tıraşlandığı gibi bunlar da tıraşlanmalı. Başka bir deyişle yanlışları düzeltmenin çaresi vardır.
Köprü, bilinen anonim ve standart tiplerden biridir ve ilgili strüktür kitaplarında "Stayed Bridge" başlığı altında "Harp Tipi" olarak adlandırılır; dolayısıyla inşaat mühendisliği uzmanlığı içinde yer alır; ayrıca sorumlu statik mühendisinin kimliği de merak konusudur.
Santiago Calatrava gibi çağımızın yaratıcı ve eserleriyle etkileyici bir sanatçı mimar-mühendisi bu türden köprüleri kendine özgü, maniyerist bir tasarım yöntemiyle yenilikçi, cesur, yaratıcı ve heykelsi bir biçimde ortaya koyabilmiştir. Sevilla'daki Almillo (1987-1992), Hoofddorp (2004) ve Kaliforniya'daki Sundial (1995-2004) köprülerinde olduğu gibi (3) .
Kaynak: Salvadori, M.; Heller, R.; "Structure in Architecture", The Building of Buildings, Prentice-Hall, Inc. Englewood Cliffs, New Jersey, s.109, 1963/1975.
Konumuza dönelim: Haliç Köprüsü, repertuardan bir tipin seçilmesiyle gerçekleşti: peki bu seçime kim, hangi ölçütleri dikkate alarak karar verdi? Bu özel yer için Haliç'in altından geçmek de dâhil olmak üzere çeşitli alternatifler araştırılmış ve bunlar topluma sunulmuş mudur?
Öyle anlaşılıyor ki, tek ölçüt, çocuksu, duygusal ve kaprisli bir "Boynuz Simgesi" bulmak doğrultusunda gelişmiş olup yapının çevre bütünlüğü içindeki rolü, getireceği olumsuz ve kabul edilemez görsel etkisi öngörülmemiş, yalnızca çevresinden soyutlanmış bir nesne olarak formuna karar verilmiş.
Bu projenin, orada asla yapılmaması gerektiğini İstanbul'un estetiği konusunda çok duyarlı olan 4000 aydın, "Başka bir köprü mümkün" dilekçesiyle ilgililere duyurmuş (4) !
Mimarlık okullarında, kısaca "Yeni yapılacak bir yapı çevresine saygılı olmalıdır" şeklinde formüle edilebilecek bir öneri de vardır; neden dikkate alınmadı?
Köprünün minare benzeri kalın ve yüksek kolonları, başta Süleymaniye'ninkiler olmak üzere öteki camilerin minareleriyle karışıp onların estetik etkilerini zayıflatarak olumsuz bir siluet kaosu sergiliyor.
UNESCO'nun da endişelerini defalarca yinelemesine karşın Golden Horn-Altın Boynuz'u simgeleyen (?) köprü elde edildi.
Bütün söylenen ve yazılanlara karşın "Ben yaptım, oldu bitti" mantığıyla yapılan bu yanlışın, uzman statikerlerimizin çalışmalarıyla düzeltilebileceğini düşünüyorum.
Prof. Dr. Enis Kortan
Yüksek Müh. Mimar (İTÜ), Ph.d. (İÜ)
ODTÜ Mimarlık Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi
Notlar
1. Bu satırların yazarının 3 adedi, günlük gazetelerde olmak üzere 14 adet eleştiri ve değerlendirme yazısı yayımlanmıştır.
2. Konuyla ilgili olarak "Kentsel Tasarım Gerekliliği" adlı yazıma bakılabilir. YAPI Dergisi, S.257, 2003.
3. Calatrava'nın adı geçen köprüleri gibi bir köprü çok güzel olmasına karşın, bu yere uygun olamaz!
4. Bu satırların yazarının "Haliç Köprüsü" adıyla eleştirilerini ve alternatif öneriyi içeren yazısı YAPI Dergisi, S.348, 2010'da yayımlanmıştır.
Bu yazı, YAPI Dergisi 401. sayısında yayımlanmıştır.