İstanbul Serbest Mimarlar Derneği (SMD) tarafından gerçekleştirilen 4. Serbest Mimarlık Dernekleri Çalıştayı'nda; yeni SMD'lerin kurulması, federasyon kurma çalışmaları, mimarlık telif haklarının korunması ve siyasi iktidarın kamu yapılarına olumsuz etkisinin önlenmesi gibi konular tartışıldı.
Serbest Mimarlar Dernekleri üyesi 90 mimarın katıldığı çalıştayda ayrıca, kentsel dönüşüm ve afet yasası gibi konuların, rant ekonomisinin önünü açmayı hedeflediği görüşüne yer verildi.
10-12 Mayıs 2012 tarihleri arasında Bodrum'da gerçekleşen 4. Serbest Mimarlık Dernekleri Çalıştayı'na, Türkiye'deki serbest mimarları bünyesinde barındıran Serbest Mimarlık Dernekleri'nden temsilci ve üyeler katıldı.
SMD'lerin örgütlenme süreçleri, Türkiye ortamında mimarlık mesleğinin uygulanma koşulları, yapılı çevrenin sorunları üzerine değerlendirmelerin yapıldığı çalıştayın sonuç bildirgesinde; TOKİ ve kamu eli ile gerçekleştirilen uygulamaların sonuçlarına ve rant ekonomisine dikkat çekildi.
Bildirgenin tam metni ise şöyle:
"Türkiye'de gündeme getirilen ve kamuoyunda "kentsel dönüşüm yasası", "afet yasası" olarak bilinen düzenlemeler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TOKİ gibi kurumlara olağandışı yetkiler vermektedir. Bu durum, meslek örgütlerinin varlık zeminlerini ve yetkilerini kısıtlamaya yönelik girişimler olarak nitelendirilebileceği gibi, mimarlık mesleğinin, gerek ve önceliklerini öne alan bir çevre politikası geliştirmekten çok, rant ekonomisinin önünü açmayı hedeflemektedir. Serbest mimarlık mesleği giderek bu ekonominin meşrulaştırılma zeminine indirgenmeye çalışılmaktadır. Söz konusu yeni düzenlemelerin getirdiği yüksek yoğunluk ve eklektik, yenilikçi, özgün, tarihi ve kültürel gerçeklerin farkında, kentin ve kentlinin çıkarlarını öne alan, sürdürülebilir bir mimarlık anlayışının önünü kesmektedir.
Türkiye için olası fırsatlar yitirilecek
Benzer biçimde kısıtlanmaya, hatta yok edilmeye çalışılan müelliflik ve telif hakları mimarlık mesleğine çok boyutlu müdahalelerin önünü açmakta, yapılı çevrenin ehliyetsiz kişiler tarafından şekillendirilmesine ve keyfi ya da çıkar amaçlı müdahalelere zemin oluşturmaktadır. Bugün özellikle kamu eli ile üretilen yapılarda müellif seçimi ve mimarlık hizmeti elde edilme yöntemleri, ilgili yapı konusunda yetkin, deneyimli mimar seçimi ve nitelikli bir mimarlık hizmeti gerçekleşmesine yönelik kısıtlar ve sorunlar barındırmaktadır. Mevcut ihale düzeni içinde, büyük ölçekli kamu yapılarının çoğu bakanlık ve meslek odası fiyatlarının çok altında, ama daha önemlisi ilgili konuda yetkin olmayan mimarlar tarafından, çağdaş proje standartları sağlanmadan gerçekleştirilmektedir. Bu durum bir yandan elde edilen yapı ve çevrelerin nihai kaliteleri üzerinde belirleyici olurken, biryandan da ilk yapım aşamasında uzun vadede kamunun ek iyileştirme ve işletme maliyetleri ile karşı karşıya kalması durumunu beraberinde getirmektedir. Özellikle büyük ölçekli, kamuya açık ve simgesel niteliği olan projelerde nitelikli bir mimarlık hizmeti aranmaması, telafisi güç sonuçlar yaratmakta, Türkiye için olası fırsatların yitirilmesine neden olmaktadır.
Kentlerde kimliksiz ve yersiz yapılar oluşacak
TOKİ ve kamu eli ile gerçekleştirilen uygulamaların çoğunda benimsenen "tip proje ve tip yapı" anlayışı yapının ait olduğu yerin iklimsel, yerel ve topografik özelliklerini dışlayan, mimarsız bir yapılaşmanın önünü açmakta, kentlerin ve kamusal alanların birbirine benzer, kimliksiz ve yersiz yapılardan oluşmasını getirmektedir. Kısa vadede proje ekonomisi ve üretim kolaylığı gibi nedenlerle meşrulaştırılan bu yapılar ulaştıkları yoğunluk sonucunda, kentlerin hakim yüzünü belirlemekte, kent üzerinde onarılamayacak ölçüde bir tahrip etkisi oluşturmakta, uzun vadede büyük ekonomik maliyetler getirmekte, çevreye yönelik sosyal ve kültürel sorunların kaynağını oluşturmaktadır. TOKİ uygulamalarının çoğu, kısa vadede çözüm gibi sunulsa da zaman içinde mimarlığı ve çağdaş kentleşme standartlarını dışlayan yeni gecekondu alanları olarak algılanmaya açık kalacaklardır.
Zengin kültürel ve tarihi birikimimiz değersizleşiyor
Başta kamu yapıları olmak üzere pek çok yapı türü için "yapay kimlik" oluşturulmasına yönelik olarak bir gündem oluşturulmakta, popüler kültür ortamında "Osmanlı, Selçuklu" ve benzeri sıfatlarla tanımlanan bu pazarlama ve tüketim olgusu kent ve mimarlık kültürünün yanı sıra alıntı yapılan kaynakların kendilerine de zarar vererek, mimarlık alanındaki zengin kültürel ve tarihi birikimimizi değersizleştirmektedir. Bu uygulamaların çoğunda tarihi ve kültürel değerlerimiz özünden ve eleştirel bir bilinçten uzak, naif birer taklit kaynağı olarak değerlendirilmekte, mimari bir değer ya da unsur olmaktan çok, ideolojik bir tutum olarak işlevselleştirilmektedir. Tarihi geçmişimize ve kültürümüze referans verme biçimini taklit ve yapıştırma biçimlere indirgenerek sahte bir mimarlık yaratma çabası bugünün çağdaş mimarlığı kadar, geçmişin birikimine de yapılan bir haksızlık ve saldırı olarak algılanmalıdır.
Sonuç olarak;
Bütün bu sorunların mimarlık mesleği üzerindeki aşındırıcı etkilerinin tartışıldığı ve örneklendiği oturumlar sonunda, serbest mimarlık yapan mimarların örgütlü olarak bir araya gelmesine karar verilmiştir. Çalıştay süresince, konunun bugünkü koşullarda daha da önemli olduğunun altı çizilmiş, SMD'leri bir araya getiren bir federasyon kurulması, bu çatı altında birleşilmesi ve farklı bölgelerde örgütlenen derneklerin tüzüklerinin uyumlu hale getirilmesine karar verilmiştir. SMD'ler ve federasyonun öncelikli hedefi, Türkiye'de çağdaş mimarlık politikası ve kapsamlı bir meslek yasası oluşturulmasına katkı sağlamaktır. Buna bağlı olarak mimarlık hizmetinin ve uygulama koşullarının iyileştirilmesi, yapı kalitelerinin arttırılması, nitelikli bir kentsel çevreye yönelik kültürel bilincin oluşturularak duyarlılığın arttırılması hedeflenmektedir. Ayrıca proje hizmetlerinin bedel ve standartlarının belirlenmesi, telif haklarının korunması, yapılı çevreye yönelik hukuki düzenlemelerin yapılması ve nihayet kültürel ve tarihi değerlerimiz ile kentsel çevre kalitelerinin korunması gibi konularda SMD'lerin daha etkin rol alması, müdahil ve belirleyici olması beklenmektedir."