"Biga Yarımadası’nın Doğal ve Kültürel Değerleri Tehdit Altında!"

mimarizm.com / 14 Ekim 2022
TMMOB Mimarlar Odası, ilkini “Biga Yarımadası’nda Mimarlık ve Gelecek” temasıyla düzenlediği, Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına Doğru Mimarlık ve Kentleşme Buluşmaları'nın sonuç bildirisini yayınladı.

TMMOB Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu, “Biga Yarımadası’nda Mimarlık ve Gelecek” etkinliğinin sonuçlarını yayınladı:

"Kamu yararına ve toplum hizmetinde yürütülen çalışmalar kapsamında; Cumhuriyetin tehdit altında bulunan ve giderek yok olan doğal, tarihi, kültürel ve mimari mirasının korunması, yapılı çevrenin ve yaşam alanlarının kamu yararını gözeten politikalar çerçevesinde bilime ve şehircilik ilkelerine uygun oluşturulması, nitelikli mimarlık ve planlama hizmetlerinin desteklenerek kentleşme süreçlerinin geliştirilmesi amacıyla ülke genelinde planlanan etkinlikler dizisinin ilki Çanakkale’de 24 Eylül 2022 tarihinde, Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına Doğru Mimarlık ve Kentleşme BuluşmalarıBiga Yarımadası’nda Mimarlık ve Gelecek” temasıyla düzenlenmiştir.

Yakın dönemde koruma politikalarında ve mevzuatta getirilen değişiklikler, Biga Yarımadasında eko turizm odaklı yatırım kararları ve çevre düzeni planları, doğal sit alanlarının derecelerinde getirilen düzenlemeler, maden ve enerji sektörü proje ve uygulamalarının bölgeye ve çevreye olan etkilerinin ve çözüm önerilerinin ele alındığı etkinlikte yapılan değerlendirmeler ışığında; bölgede doğal, kültürel ve tarihi varlıkları, koruma alanlarını, kentsel ve kırsal alanları metalaştırarak sermayeye tahsisin önünü açan ve kapsamlı sorunlara neden olan uygulama ve projeler hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi amacıyla sonuç bildirgesi hazırlanmıştır.

Biga Yarımadası’nın Doğal Ve Kültürel Değerleri Tehdit Altında !

Kriz Koşullarında Cumhuriyetin İkinci Yüzyılı

Cumhuriyetin kuruluşunun 100.Yıldönümünü karşılamaya hazırlandığımız dönemde; Cumhuriyet devriminin mimarlık, kentleşme ve diğer pek çok alandaki değerli kazanımları, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme sürecini yansıtan, özgün mimarlık mirası ve bellek değerleri, uygarlık birikimlerimizle birlikte yok edilmektedir.

Ekonomik krizle birlikte, toplumsal, siyasal ve sosyal alanlarda yaşanan kriz, yaşam koşullarını giderek ağırlaştırmıştır. Bu koşullarda modernleşme ile “insanın yerleşim alanları için değil, yerleşim alanlarının insan için var olması” gerektiği anlayışı ile biçimlenen kentsel alanlar; sermaye ve finans odaklı yapılanma amacıyla sermaye üretim aracı olarak belirlenmiştir. Merkezi ve yerel yönetim politikalarında “kentsel rant” kamu yararının önüne geçmiştir.

Tüm doğal alanlarda yapılaşmanın önü açılmış; kentsel ve kırsal alanlar, tabiat varlıkları, koruma alanları, ormanlar, kıyılar, milli parklar, doğal sit alanları, meralar, yaylalar ve kışlaklar rant alanları haline getirilmiştir.

Madencilik faaliyetleri, termik ve hidroelektrik santral inşaatları, büyük altyapı projeleri nedeniyle yapılaşma baskısı altındaki tarım alanları giderek küçülürken; tarımsal üretim ve gıda güvenliği tehdit altındadır. Üretici yerine çokuluslu şirketler desteklenerek tarım arazisi niteliğindeki kamu taşınmazları özelleştirme kapsamına alınmakta ve sermayeye aktarılmaktadır.

Kamusal ve toplumsal alanlarda oluşturulan siyasi hegemonya aracılığıyla temel insan hak ve özgürlükleri kısıtlanmış; eşitlik, insan hakları, demokrasi, insancıl ve onurlu bir yaşam hakkı talebini yükselten toplumsal muhalefete uygulanan baskı ve şiddet yeni boyutlar kazanmıştır.

Bu krizlerin etkileri en fazla, rant amacıyla planlanan ve yoğun yapılaşmaya öncelik verilen büyük kentlerimizde görülmektedir. Kriz koşulları fırsata çevrilmekte, kamuya ait tüm varlıklar, doğal ve kültürel değerler yatırım araçlarına dönüştürülerek sermaye sahiplerine aktarılmaktadır. Her yönüyle sermaye ve tüketim odaklı politikaların bileşeni haline gelen “planlama ve mimarlık” uygulamaları sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam ve barınma hakkının sağlanmasını neredeyse olanaksız hale getirmektedir.

Biga Yarımadası Yatırım Kararları, Kentleşme ve Planlama Politikaları

2011 yılında Kanun Hükmünde Kararnameler ve ardından 2872 Sayılı Çevre Kanunu, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu değiştirilerek çevre ve koruma politikalarında var olan güvenceler ortadan kaldırılarak yeni bir süreç başlamıştır. 15 Temmuz 2016 sonrası ise, Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile tek merkezden “kamu yararı, bilimsel planlama ve hukuk” tamamen devre dışı bırakılarak kararlar alınmakta ve uygulamaya konmaktadır.

Yapılan yasal düzenlemelerle;  planlama ve mimarlık hizmetleri dönüştürülmüş, kentleşme ve planlama alanı bütüncül anlayıştan yoksun bırakılarak, sermaye odaklı ve parçacıl hale getirilmiştir. Planlama ile ilgili kurumların birikim ve deneyimi yok edilmiştir. İller Bankası, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı gibi kurumlar işlevsizleştirilirmiş, diğer bakanlık ve kurumlar plan yapma ve onama yetkileriyle donatılmıştır.

2015 yılında Balıkesir-Çanakkale Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı yayımlanmış, yapılan itirazlar ve açılan dava sonucu plan yürürlükten kaldırılarak değişiklik yapılmış ve tekrar yayımlanmıştır.

2016 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan “Doğal Sit Alanlarının Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Projesi” sonucunda; Balıkesir ve Çanakkale İllerinde doğal sit alanlarının koruma statülerinde değişiklikler getirilmiştir. Bu bağlamda mutlak koruma statüsündeki alanları daraltarak yapılaşmaya açan, yerel toplumun yaşamının devamlılığı yerine turizm odaklı yatırımların önünü açan planlar açıklanmıştır.

2017 yılında “Balıkesir İli Doğal Sit Alanlarının Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Projesi” ile Ayvalık ve çevresinde doğal sit alanlarının yeniden değerlendirilmesi yoluyla koruma statüleri değiştirilmiş; mutlak korunacak alan olan kıyı alanları, Edremit Körfezi ve adalar yapılaşmaya açılmıştır.

Nükleer enerji üretimini sağlamak gerekçesiyle kıyı ve sahillere, askeri arazilere, yasak bölgelere ve zeytinlik sahalara tesis kurulmasının önündeki yasal engelleri kaldıran düzenlemeler gündeme getirilmiştir.

Zeytincilik Kanununda getirilmek istenen değişikliklerle ilgili teklifin, gelen tepkiler üzerine geri çekilmesinin ardından, bu kez 2022 yılında Maden Yönetmeliğinde değişiklik yapılmıştır. Elektrik üretimi için yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik alanlara denk gelmesi durumunda, zeytin sahasının taşınmasına, sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine Bakanlıkça izin verilebileceği düzenlenmiştir. Açılan dava sonucunda düzenlemenin kamu yararı taşımadığı belirtilerek iptal edilmiştir.

Bilimsel araştırmaya ve verilere dayanmadan planlanan ve 2017 yılında yapımına başlanan Çanakkale Köprüsü ve Otoyolu; altyapı projesinin çevreye olan etkileri gözetilmeksizin, kamu özel ortaklığı modeliyle kamu kaynaklarıyla finanse edilmiş; sermaye sahiplerine ise hazine garantisi sağlanarak tamamlanmıştır. Köprü ve otoyol çevresindeki alanlar yatırım ve çekim merkezi haline getirilerek gayrimenkul yatırımcılarına satılmaya başlanmış; bölgedeki ormanlar, koruma alanları ve kıyıların kamusal niteliklerinin kaldırılması, yapılaşmaya açılması ve amaçları dışında kullanılabilmeleri için hazırlıklar başlamıştır.

2019 yılında; Biga Yarımadası, Kaz Dağları ve çevresinde küresel yatırımcılar ve iktidar tarafından ortaklaşa yürütülen madencilik faaliyetlerinin yarattığı çevre ve orman tahribatı “Su ve Vicdan Nöbeti” ile yeniden gündeme gelmiştir. Bölgede cevher çıkarılması, işlenmesi ve zenginleştirilmesi amacıyla yürütülecek madencilik faaliyetleri için Bakanlık tarafından verilen ÇED Olumlu raporları yargı kararlarıyla iptal edilmesine karşın yeni işletmeler için başvurular devam etmektedir.

2020 yılında imar, kıyı ve şehircilik mevzuatına, kamu yararına ve hukuka aykırı Balıkesir-Çanakkale İlleri 1/50.000 ölçekli Bütünleşik Kıyı Alanları Planı onaylanmış ardından; 2021 yılında Çanakkale İlinde “Eko Turizm” amaçlı 1/5.000 ölçekli Nazım İmar ve 1/1.000 ölçekli Uygulama İmar Planları onaylanmaya başlanmıştır.

Planlama sürecinde hazırlanan raporlar, uzmanlık alanıyla ilgili olmayan meslek mensuplarınca düzenlenmiş; süreç içerisinde uzman raporlarında yapılan tespitler ve değerlendirmeler, planlama ekibinde yer alan uzmanların görüşleri bile dikkate alınmadan plan kararları üretilmiş; bilimsel-nesnel ölçütler kullanılmaksızın, planlama alanı ve etkileşim alanı sınırları belirlenmiştir.

Eko Turizm Uygulamaları

Koruma mevzuatındaki değişiklikler yoluyla sit alanları tanımlarında getirilen düzenlemelerin ve plan kararlarının ardından, Biga Yarımadasında imar planlarında parsel bazlı değişiklikler hız kazanmıştır.

Tavuk Adası, Altınova ve Ayvacık’ta alınan yapılaşma kararları, Assos’ta arkeolojik sit alanına yapılan müdahaleler, ÇED Olumlu kararlarıyla genişletilen maden işletmeleri, otoyollar, köprüler, kömürlü termik santraller, tarım alanlarında ve zeytinliklerde madencilik faaliyetlerine ve yapılaşmaya izin veren yasal düzenlemelerin ardından son olarak eko-turizm adı altında plan değişiklikleri gündeme gelmiştir.

2022 yılı Mayıs ayında Balıkesir-Çanakkale 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzenli Planında “Eko-Turizm Alanları”na yönelik değişiklikler onaylanmış; “eko-turizm” adı altında orman ve tarım alanlarında yapılaşma artırıcı, mesire yerlerinin niteliklerini değiştirerek orman ekosistemlerini turizm, maden ve enerji sektörünün yeni rant alanı haline getiren kararlar alınmıştır.

Kırsal yerleşik alan sınırları dışında ve tarım alanı niteliğinde bulunan bu alanların planlanmasında; bilim insanlarının, meslek odalarının ve yerel yönetimlerin raporları göz ardı edilerek merkezi idare tarafından olumlu görüş verilmiştir.

Bakanlıkça; planda yer alan “turizm faaliyetleri için uygun alanların bilimsel yöntemlerle belirlenmesine ve çevreye olumsuz etki yapmayacak şekilde planlanması için gerekli çalışmalar yapılmasına” ilişkin hüküm kaldırılarak hiçbir bilimsel çalışma yapılmasına gerek bulunmadan koruma statüsündeki alanlarda eko-turizm adı altında butik oteller, konaklama tesisleri, turizm tesisleri, spor tesisleri, satış üniteleri gibi yapılaşmalara olanak tanınmıştır.

Plan değişiklikleri ile Biga Yarımadasında; kırsal yerleşim alanlarının dışındaki tarım alanlarının mülkiyeti hızlı biçimde el değiştirmekte ve yerel halk bölgeden uzaklaştırılmakta, ağırlıklı olarak ikinci konut amaçlı “toplu konut siteleri” ile bölgeye dışarıdan gelen yatırımcı ve işletmeciler eliyle sosyal doku bozulmakta, “ekoturizm imarlı proje alanı” reklamlarıyla ayrıcalıklı imar uygulamaları teşvik edilmekte, doğal alanların bütünselliği bozulmakta ve yapılaşma yoğunluğu arıtılmaktadır.

Söz konusu çevre düzeni ve bütünleşik kıyı planlarına karşı meslek odalarınca açılan davalarda ise yargı kararlarını ortadan kaldırmak üzere değişiklikler yapılmakta; tarım ve orman alanlarında yapılaşmaya izin verilmesi nedeniyle alınan iptal kararlarının gerekçeleri ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.

Yerel Yönetimlerin Yeniden Yapılandırılması ve Büyükşehir Düzenlemeleri

Ülkemizde, merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki “vesayet” ilişkisinin kaldırılmasının gerektiği koşullarda; 2010 ve 2016 sonrası yapılan hukuksuz düzenlemelerle idari vesayet ilişkisi hiyerarşik ilişkiye dönüştürülerek “iktidarın emrinde” yerel yönetimler anlayışı yürürlüğe konmuştur.

Aynı anlayışla Biga Yarımadası ve çevresinde, Saray merkezli “kent ve çevre suçu” niteliğindeki yatırım ve planlama kararları, yerel yönetimler ve toplumsal tepkiler yok sayılarak uygulamaya konmuştur.

Yerel yönetimlerde belediyelerin ölçek ve sınırlarının genişletilerek yönetim şekillerinin değiştirilmesine yönelik düzenlemeler eliyle büyük bölümü kentsel yerleşmelere uzak olan, bu yerleşimlerden farklı nitelikte, kırsal alanlara özgü sorunlar taşıyan alanlarda; tüzel kişiliği olan köy muhtarlıkları da kaldırılarak köyler mahalleye dönüşmüş; köylüler köy ortak mallarını ve meralarını kaybetmişlerdir.

Büyükşehir ilan edilen Balıkesir’de kent merkezinden uzakta yaşayanların temsil ve denetim yetkisi azalmış, belirsizleşen kır ve kent ayrımı nedeniyle doğal ve kırsal alanlar azalmış, kırsal alanlarda ve tarım alanlarında yapılaşma baskısı artmıştır.

Yerel yönetimler açısından farklı düzenlemelere tabi olan Balıkesir ve Çanakkale illerini kapsayacak şekilde merkezi idarece yapılan kıyı ve çevre düzeni planları, idari ve mülki yetki sorunlarını da beraberinde getirmekte, bölgede ihtiyaç duyulan kamusal hizmetlerin aksamasına neden olmaktadır.

Mimarlar Odası olarak, bu tespit ve değerlendirmeler ışığında;

Yapılı ve doğal çevre tahribatının ve yaşam değerlerinin acımasızca tüketilmesinin olumsuz etkilerine ancak; Ülkemizin sahip olduğu doğal, çevresel değerlerin korunması ve uzun vadeli çevre politikaları oluşturularak bu değerlere tüm yurttaşlarca eşit erişilebilmesinin sağlanması yoluyla karşı koymanın mümkün olduğunu vurguluyoruz.

Bütün dünyada uygarlığın geleceği; çevre sorunları, savaş ve çatışma, sömürü, açlık, yoksulluk, eşitsizlik ve ayrımcılık gibi nedenlerle tehdit altındadır. Buna karşın gerekli önlemler alınmamaktadır. İklim değişikliği ve salgınlar gibi doğal eşiklerin aşıldığı koşulların sebep olduğu afetler nedeniyle ortaya çıkan varoluşsal tehditler karşısında, ülkemiz ve kentlerimiz savunmasız bırakılmaktadır.

Bu bağlamda; Saray tarafından merkezi ve otoriter yöntemlerle yürütülen “nitelikli mimarlık, sağlıklı kentleşme, insanlık ve çevre karşıtı” yatırım ve plan kararlarının ivedilikle durdurulması zorunludur.

Temel hak ve özgürlüklere dair hiçbir kısıtlama, ayrımcılık ve mahrumiyetin yaşanmadığı; sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam hakkının güvence altına alındığı, aydınlık ve uygar bir gelecek için;

- bağımsız, eşitlikçi ve özgürlükçü Cumhuriyet mücadelesini yükseltmek,

- tarihi, kültürel ve doğal mirasını koruyarak gelecek nesillere aktarmak,

- kent ve planlama politikalarının kamu yararına geliştirilmesi için mimarlığın kamusal politikaların her düzeyinde yer alması için çaba sarf etmek,

- uzmanların sunduğu nitelikli mimarlık, mühendislik ve planlama hizmetlerinin topluma ulaşmasını sağlamak,

- yaşamın tüm alanlarında demokratik işleyişin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için çaba sarf etmek,

- katılımcı, bilimsel planlama süreçlerine bağlı olarak kararların hayata geçirilmesini esas almak,

- esenlikli kentler, özgür ve demokratik bir gelecek için yerelde işbirliği ve dayanışma ortamlarını desteklemek,

- toplumun, bütün kurum ve kurallarıyla işleyen tam ve eksiksiz demokrasi beklentisini özenle gözeterek laik, demokratik parlamenter sistemin etkinliğini artırmak; yaklaşan seçimlerde demokratik yerelleşme ve sağlıklı kentleşme anlayışını teşvik etmek, rant odaklı ve otoriter anlayışı teşhir etmek bütün kesimlerin ortak sorumluluğudur.

Bu tarihsel ve toplumsal sorumluluklar kapsamında bütün duyarlı ve ilgili kesimleri uygar bir gelecek için dayanışmaya çağırıyoruz…"


İlişkili Haberler
Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :