Gündüzüm Seninle, Yarınım Ne Olacak?

Aydan Öksüz, İletişim Danışmanı / 27 Kasım 2020
Aydan Öksüz, "Sanatın tükenmek bilmez enerjisi yıpranmış bir dünya için kan naklidir" diye başladığı yazısında bu sene bitmeden gezebileceğiniz sergileri bir araya getiriyor.

İstanbul Modern, Selma Gürbüz

‘Sanatın tükenmek bilmez enerjisi yıpranmış bir dünya için kan naklidir.’ Jeanette Winterson, Sanat Başkaldırır’dan böyle ses veriyor. Sanat ile olan ilişkimizi yeniden sorguladığımız, aramızdaki mesafeyi, tekinsizliği ve de yakınlığı anlamaya çalıştığımız bir dönemdeyiz. Gündelik hayatın içerisinde fiziksel olarak oradan oraya koşturmuyoruz belki ama zihnimiz hep bir yerlere yetişmeye, bir sonraki zamanına ulaşmaya çalışıyor. Hızla anımsamaya ancak bir o kadar da hızla unutmaya meyilli bir düşünce sisteminin içerisinde hayatta kalmaya çalışıyoruz. Hepimizin gündelik dertleri, iş-ev ya da ebeveyn olmak gibi sorumluluklarıyla birlikte bahtımızın rüzgarı bir yerlerde her an esmeye ve bizi kendine çekmeye çalışıyor. Tüm bu telaşın içerisinde gerçekten nerede olduğumuzu, ne yaptığımızı sorgulamaya ve anlamaya zamanımız yok. Gerçekten yok mu yoksa ait olduğunu hissetmediğimiz bu zamandan da mı kaçıyoruz?

Sürekli yeni dizileri, filmleri izlemeye zorunlu tutan dijital platformlarla birlikte sohbet içeriklerimiz de; "O diziyi nasıl buldun?, Bunu mutlaka izlemelisin"e dönüşmeye başladı. Onu izledik, bunu bitirdik, ee sırada ne var? Nostaljiye olan bitmek bilmez özlemimizle, geçmişin çikolata kağıtlarına sarıp sarmalanarak, hayaller aleminde gezinirken, kendimizi içinde bulunduğumuz bu zamandan ve de gelecekten soyutladığımızın farkındayız oysa ki. Yine de orada olmak, bugünden kaçmak hep daha cazip hep daha ilgi çekici gelmiştir. Müzikler, evler, şehirler halbuki her şeyin daha güzel olmadığı sadece ‘bizim dünyamızın güzel olduğu’ dönemlerde yaşadık yalnızca. Eskiye kıymet verelim elbette ama değerli olanı yüceltelim yeter. İnsanlar, nesneler, zamanlar üzerine bir daha düşünelim, ait olmadığımızı, sandığımız bizi bir an gülümseten -aslında kimi zaman da daha çok acıtan- hatıraların peşinden koşmak, izlemek, hep orada yaşamak bu zamana, sulara, ağaçlara büyük haksızlık değil mi?

Yaşama, yaşayan şeylere, sürekli akan ve taşan ne varsa yalnızca onlarla bir olmaktır bize iyi gelecek olan. ‘Çünkü insanlar her zaman meraklıdır, çünkü insanlar bir sırra dahil olmayı sever ve çünkü insanlar henüz, iyi bir hikayenin cazibesine kapılmayacak kadar sofistike, teknolojik ya da ölü değildir.’ Duyarlı olmak ve farkına varmak, kendimizle birlikte yaşayan her şeye saygı duruşudur. Sanatın kanı da mutlaka buradan akacaktır. Bu farkındalık bizi görünmeyene, bilinmeyene daha da yaklaştırırken ‘o an’da’ kalmamıza da yardımcı olabilir pekala. Bir şeyleri hissetmek, sevmek için sanatın, doğanın, kitapların derinlerde yarattığı patlamayı duymamız gerek. Güzel bir müziği gerçekten tüm bedeninle dinlemek, bir yapıyı izlemek, iyi bir resme uzun uzun bakabilmek o gün sadece onun büyüsüyle yaşamak, geçen zamanı bu zamanla büyütebilmek, biraz daha yaklaşarak anlayabilmek de mümkün.

Yeni önlemlerle birlikte birçok sanat galerisi ve yeni müzeler eserlerini çevrimiçi olarak sanatseverle buluşturmaya devam ediyor. Yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde sanat kurumlarının etkinliklerini ve eserlerini izlemek mümkün. Geçmişin izlerine sanatla bakmak ve bugünü anlamak için, SALT, Osmanlı’nın modernleşme sürecine ve tarih sahnesinden çekilmesine tanıklık eden Köpe ailesinin anılarına dayalı İmparatorluklar Arasında, Sınırlar Ötesinde sergisi, II. Meşrutiyet, I. Dünya Savaşı ve mütareke döneminden detaylı arşiv kayıtlarıyla görsel bir anlatı sunuyor. Çok uluslu imparatorluğun çok kültürlü sakinleri olan ve geriye çok kapsamlı bir aile arşivi bırakan Köpelerin yaşantıları, tabiiyet ve vatandaşlık ilişkilerinin ulusal kategoriler içerisinde belirgin ayrımlarla tanımlanmadığı tarihsel bir bağlamdan izler taşıyor. Bu eserleri incelerken, Salt Beyoğlu binasının muazzam mimarisi de yakından bakılmalı. 1905 tarihli şehir haritasında Siniosoğlu Ailesi’ne ait olduğu kaydedilen yapının tahmini yapım yılı 1876 yılına dayanıyor. 2011 yılında Han Tümertekin tarafından çelik ve betonarme sistemlerle güçlendirilerek dönüştürülen mekân özgün halini koruyor. Her sergi, mekânın ruhuyla bütünleşir ve yapılar bizi kendinden önce düşüncesiyle kuşatır, kuşatmalıdır ki sanatın insanla ve doğayla temasını duyabilelim. Her ne kadar bu zaman içerisinde sanata fiziksel olarak uzak olsak da şehir bizimle, adımlarımızla keşfedilmeyi bekliyor, şimdi olmasa da bir gün sanatın iyileştiren yanıyla onunla tekrar kucaklaşacağız.

Tam da böyle bir yerden ‘Dünya’da Bir Yer' sergisiyle Selma Gürbüz, son otuz beş yıldır devam eden sanatsal üretimine birtakım tematik duraklar çerçevesinde bakıyor. İstanbul Modern’de açılan sergi, insan hayvan melezi varlıkları, yapıtlarında sıklıkla kullandığı siyah gölgelerle tanımlanan, başka bir dünyaya aitmiş gibi görünen cinsiyetsiz figürleri, belirsiz bir doğa kesitinden alınmış hissini uyandıran bitki ve hayvan betimlemelerini konu alıyor. Her yapıtında farklı hikâyeler anlatan sanatçı, kolektif hafızamızdaki rüyaları, korkuları, iç yolculukları, ölüm ve yaşam temalarını yapıtlarında izleyiciyle paylaşırken; onlarla yüzleşmemizi ve başa çıkmamızı da istiyor. Sergi, 31 Mart 2021’ e kadar ziyaret edilebilir.

İstanbul Modern, Selma Gürbüz

Online sanat ve tasarım galerisi Artcrowdistanbul, Kezban Arca Batıbeki, yolda olma özlemini çektiğimiz bugünlere “Mesafeli Yakınlık”: Kezban Arca Batıbeki’nin Yola Düşen İmgeleri…’ sergisiyle ev sahipliği yapıyor. Batıbeki’nin New York’tan Bologna’ya, St. Petersburg’dan Paris’e, Edirne’den Matera’ya uzanan sayısız yolculuğunda çektiği fotoğrafların her biri birer hafıza andacı olarak işleniyor. 20 Aralık’a kadar açık olan sergi, Artcrowdistanbul web sitesinden çevrim içi olarak gezilebilir. Sergiye erişmek için tıklayın

Artcrowd İstanbul, Galeri1

Son dönemde üretilen sanat çalışmaları, zamanın bize yüklediği, eylemlilik, hareketlilik ve hep bir sonrasını düşündürme çabasına durup yeniden bakmamız için bir fırsat sunuyor. Tefekkür ile durup düşünmenin yerini alan hız ve günü kurtarma çabasına sanatla kuşanarak asıl olanı, gerçekliği kavrayabiliriz. Kabul etmemiz gerekir ki sanat, tabiatımızın sanat olmasa hiç dokunulmamış kalacak bir noktasını uyarır ve doyurur, ayrıca sanatın bizde uyandırdığı duyguların türü, diğer tüm deneyimlerin uyandırdıklarından farklıdır. John Berger’in de dediği gibi, ‘Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız nesneleri görüşümüzü etkiler’. Mutlaka zaman da öyle…


İlişkili Haberler
Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :