Aydan Öksüz "Güneş Yerinde Her Şey Yolunda Mı?" başlıklı yazısıyla okuyucuları filmlerden, müziklerden, aşklardan, şehirlerden, resimlerden geçen bir yolculuğa davet ediyor.
Yaz, biraz dağınık, biraz uçarı, sevimli bir çocuğun havada asılı bıraktığı gülüşü gibi geçip giderken; etkisini anıların dalgınlığında, rüzgârın ruha dokunan ürpertisinde, üzümün şarap olma geçisindeki belirsizliğinde göstermeyi sever. O kadar görünür ki hatırlanmayı anımsamak ister. Bir mânâ arar belki de kendine, zamanla birlikte genişleyecek, unutulmamanın sınırlarında dolaşacak bir mânâ... Yazlar mutlaka bunu hak eder, biz üzerinde düşünmeye fırsat bulduğumuzda, onu layıkıyla yaşadığımızda, gerçekten bir şeyleri duyduğumuzda, unutulmayacak ‘kalbe çırpınışlar veren hatıra’ya dönüşecektir. Bir muhasebe yapacak değilim, şimdilik yaşamaya, güzelliğe, aşka vakit ayırıyorum. Kirli bir Ağustos’u kurtarmak, içinde umut, cesaret, rehavet, kırgınlık biraz da mütevazilik saklayan güzelliklerle, sanata dönmek, onlarla hemhal olmak ve yazın hakikatine kavuşmak için bir yolculuğa çıkıyorum. Filmlerden, müziklerden, aşklardan, şehirlerden, resimlerden geçen bir yolculuğa birlikte çıkalım mı?
Her daim kışı özleyenler yaz aylarında da kuzeyli, kış temalı filmler izlemeyi tercih edebilir. Oslo’dan, Moskova’ya harfler mi, yüreğinden kuşların mı havalandığını bilemediği geniş meydanlarda huzur bulabilir. Ben ise İtalya’nın güneyinde güzel bir akşam yemeği eşliğinde sohbetlere, suskunluklara eşlik etmek ya da Şili’de bir yaz sabahında saatlerce yürümek ve artık eve başka biri olarak dönmenin heyecanını, sıcaklığını hissetmek isteyebilirim. İstanbul’da 70’li yıllarda Tarabya’yı, 90’larda Caddebostan’ı yaşamak, Beyoğlu’nda hâlâ sana ait olan, zamanı mekânla genişlettiğin bir yerde ikindi kahvesi içmek. Hazzopulo Pasajı, Salt, Halep, Mısır Apartmanı, Pera, kaç kere gitmiş olsan da duyduğun mutluluk, ilk heyecan, yalnız senin bildiğin, seninle daha da manasına kavuşacak, genişleyecek zamanlarda, mekânlarda iyi gelebilir belki. Hazzopulo Pasajı’nda oturmuş bu düşünceleri kuruyorum. Her ziyaret sonrası bir iz, sıcak bir gülümsenin mutluluğuna sığınarak, ruhumun karmaşaya direnen biraz da eskiyi, iyi olanı yaşatma merakıyla ayakları yere basan neoklasik mekanla bütünleşmiş ellerim ve gözlerimle, iyi renklendirilmiş binlerce film karesinin içindeyim.
1870’li yıllarda bu pasajda kurulmuş Adam Musiki Mağazalar’ında, Braun Kardeşler, Akitodoresgibi müzisyenlerin verdiği konserleri düşünüyorum, akustiği ve onları dinleyenleri... 'Bağışlayın majesteleri. Ben edepsiz bir adamım. Ama sizi temin ederim ki, müziğim değil' diyen Mozart’ı konu alan Amadeus filminden bir karşılaşma sanki. “Hiç düşündün mü senin bana, benim sana nasıl da görünmez olduğumuzu? Hiç düşündün mü ne kadar cahiliyiz birbirimizin?’ diyen Pessoa haklı olabilir mi?
Sonbahar, belirsizlik, durmaksızın değişim, durmaksızın unutuş... Yine de boşluk bırakmalı insan kendine, hemen ya da hiç olmamalıya düşmemeli, boşluğu duymalı, zamanların içinde süzülmeli, kendine bir yer aramalı ne olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceği, büyük sevinçleri ve kederleri bir arada yaşadığı, o an’da kalacağı... Sevdiğim apartmanlar, sevdiğim heykeller, sevdiğim parkların kuytusunda, sevdiğim insanlarla olmak istiyorum unutulmaz bir ‘yazdan kalma güz hatırası’ bırakmak tam da onun istediği gibi, biraz uçarı, biraz kederli, delişmen lavanta okşayışıyla başımı döndürecek bir yaz, henüz vakit varken.
A Good Year
Yeniden okuduğun, izlediğin filmlere dönmek belki, hiç izlemediğin türleri keşfetmek. A Good Year filmi mesela, amcasının Güney Fransa’daki şatosu ve üzüm bağları kendisine miras kalan bir İngiliz broker’ın çocukluğunun geçtiği yerleri satmak üzere Fransa’ya uğramasını anlatan “A Good Year”da Russell Crowe’lu, tabloda üzüm ile üzümlü kek arası bir yerde, hep sarıldığımız çocukluk anılarına dönmek için keyifli bir yaz esintisi fimi olarak izlenebilir.
Bazı Fellini filmleri, Dolce Vita, 8,5, Sonsuz Sokaklar, İtalya’yı Roma’yı, savaşın izlerini, yoksulluğu, yoksunluğu, inadına yaşamayı anlatan, şiirli, karakteristik hayaller kurduran filmlere dönmek. Oradan çok uzaklaşmadan Ettora Scola ile Özel Bir Gün’de, biz baktığımız için büyüyen yıldızların o parlaklığı, avuntusuzluğunu görmek... Theo Angelopoulos Sonsuzluk ve Bir Gün, bir gün mutlaka sevmeyi öğrenmek, öğreneceğine inanmak. Bir akşam ürpertisi sararsa belki anneyle Bergman Güz Sanatı filmi, anlayışın ve değişimin harmonisinde buluşmak için. Almadavor Julieta, Robert Altman’dan 3 Kadın, kendinle karşılaşmalar için...
Güz Sanatı
Bir öğleüstü, başka sularda gezinmek, uçarı ve başkaldıran tarafının susmadığı, görünmek istediği yerlerde, Call By Your Name, 80’li yıllar radyo, bahçede ilk gençlik, güzel yemekler... Kırgınlıkları, hep içinde söyleyemediğin şeyler varsa ve haykırmak istiyorsan Serseri Mayınlar Ferzan Özpetek filmi iyi gelebilir.
Kendi hikâyeni yazmak, hayatını yaşamak ne demek, bir düşü gerçekleştirebilir miyim? soruları etrafında dolaşıyorsan Woody Allen filmleri Midnight In Paris. Kaçmak isterken evinden, kendinden yine dönüp dolaşıp kendinle çarpıştığını, sıkıştığını hissediyorsan, 1991 yapımı Barton Fink filmini izleyebilirsin. Çölde Çay, The Dreamers sınırlardan çıkmak için. Çöldeki İzler, arayışlar, yola çıkış. Biraz güz hazırlığı, Özcan Alper Sonbahar, özgürlük, gençlik, gerçekçiliğin ve imkânsızlığın bir aradalığı. C Blok Zeki Demirkubuz, Anayurt Oteli... Günleri, geceleri uzatmak zamanın içinde salınmak anlaşmalı bir teslimiyet için henüz vakit varken bu filmler izlenebilir.
Barton Fink filminden
Biraz dışarı çıkmak, evden uzaklaşmak da iyi gelebilir. SALT Beyoğlu, İstanbul’un 15. ve 20. yüzyıllar arasında şehirleşmesinde kadın banilerin rolünü örneklendiren haritayı web sitesi üzerinden erişime açık olarak sunuyor. Bir akşamüstü Yarımada’da zihni tüm kirliliklerden, olmamışlıklardan arındırarak çeşmeler, külliyeler, denizler, heykeller ne varsa yeniden bakmalı, eylülün sıcaklığına yakışır seyirde, dinginlikte, güz denizine kavuşmadan her şeyi aşka, her şeyi yaşama, her şeyi birlikte dönüştürmek ve kaybolmak için yaşamalı. *Üç kez seni seviyorum diye uyanmalı, sabahın bir yerinde düşen yüzleri de bulmalı elbet, bir yaz daha biterken, bir yaz daha hayata yansımamızı yeniden keşfetmeli.
*İlhan Berk - Üç Kez Seni Seviyorum Diye Uyandım