Bilgi Üniversitesi Mimarlık Yüksek Lisans öğrencilerinin düzenlediği Mekan Konuşmaları Prof. Dr. Uğur Tanyeli’yi ağırladı. İstanbul Bilgi Üniversitesi santralistanbul Kampüsü, Kazandibi’nde gerçekleşen konferansta Tanyeli, “Trump Çağında Mimarlık” başlıklı konuşmasıyla kalabalık bir öğrenci grubuna seslendi. Tanyeli’nin konuşmasından önemli satır başlıklarını derledik.
“Freni Patlamış bir Dünyada Yaşamak”
Prof. Dr. Uğur Tanyeli, “Trump Çağında Mimarlık” başlıklı konuşmasına bundan böyle “freni patlamış bir dünyada yaşama”ya alışmamız gerektiğini söyleyerek etkileyici bir başlangıç yaptı. Tanyeli, dışsal denetim araçlarının tümüyle aşınmaya uğradığı günümüz mimarlık dünyasında artık herhangi bir edep freni, estetik freni, ideoloji freni ya da medya freninden de söz etmenin mümkün olmadığını belirtti.
“Edep freni” ile dünyamıza hâkim olan niteliksiz dil anlayışına vurgu yapan Tanyeli, günümüz Amerikan siyaset dilinin, bilim adamlarından ve entelektüellerden oluşan eski ABD Başkanlarının retoriğinden oldukça farklı bir seviyede icra edildiğini dile getirdi. Tanyeli, Anglosakson geleneğinin nitelikli dil anlayışının, Winston Churchill’in akıl terazisinden geçirildikten sonra aktarıma geçen sarkazm yüklü dilinin ya da eski ABD Başkanlarının retoriklerinin bugünün niteliksiz siyaset diliyle karşılaştırılmasının mümkün olmadığını söyledi.
İdeolojik frenin ise Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla ortadan kalktığını dile getiren Tanyeli, Patrik Schumacher’in geçtiğimiz yıl Dünya Mimarlık Festivali'nde (World Architecture Festival/WAF 2016) yaptığı konuşmaya atıfta bulunarak “Bu tarz bir açıklama yapmaya 1980’li yıllarda ya da kendi öğrencilik yıllarımda kimse asla cesaret edemezdi. Şimdiyse mimarlık dünyası bu tür açıklamalara katlanmak zorunda” dedi. (Patrik Schumacher WAF’taki konuşmasında, Londra’nın yükselen konut krizinin önlenmesi için imar yönetmeliklerinin ortadan kaldırılması, kamusal alanlarının tamamıyla özelleştirilmesi ve toplu konutların hurdaya çıkarılması gerektiğini savunmuştu. Schumacher’in konuşmasıyla ilgili haberin detaylarına buradan ulaşabilirsiniz.)
Konuşmasına estetik frenin nasıl aşındırıldığıyla ilgili argümanlarla devam eden Tanyeli, yüksek kültürle popüler kültür arasındaki sınırların silikleştirildiği bir çağda, herhangi bir estetik kaliteden söz etmenin çok da mümkün olmadığını dile getirdi.
“Medya bir zamanlar mimarın eylemine katkıda bulunurdu”
İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekan Vekili Uğur Tanyeli, söyleşinin devamında medya freniyle ilgili de etkileyici açıklamalarda bulundu. Selüloz egemenliğindeki yazılı medya ve daha hızlı bilgi vermenin önem kazandığı dijital medyada üretilen içeriğin birbirinden tamamıyla farklı olduğunu savunan Tanyeli, medyanın mimarlık dünyasını yönlendirme, ona bir anlamda “ayar verme” gücünün artık kalmadığını sözlerine ekledi. “Örneğin, Architectural Digest gibi bir dergide sizinle ilgili bir makalenin yer alması bir zamanlar çok önemli bir olaydı ve bu mecrada yer alan bir eleştiri mimarlar tarafından son derece ciddiye alınırdı. Medya, mimarın yaptığı işleri yeniden gözden geçirmesi, kendine yeniden çeki düzen vermesi adına çok güçlü bir araçtı. Medya bir anlamda mimarın eylemine katkıda bulunurdu. Artık böyle bir eleştirel yaklaşımdan söz edemiyoruz. Günümüzün yeni medyasında, en önemli bir konuyu bile en fazla 15 gün boyunca tartışıyor, sonrasında hemen unutuşa teslim ediyoruz. Ancak medya freninin olmadığı bir dünyada başka frenlerin de çalışmayacağına dikkat edelim” dedi.
"Mimarlar, zamanın seküler peygamberleriydi"
Konuşmasının devamında Tanyeli, mimarlık içi denetim araçlarının aşınmasından söz açarak mimarlık düşüncesinin gelecekte farklı bir yere sahip olacağını söyledi. “Günümüzde tasarlayan ve düşünen mimar ayrımı yapılmaktadır. Oysaki geçmişte mimarlar hem kuramcı, hem de tasarımcı kimliklerine sahipti. Düşünceyle tasarım arasında geçişsiz bir ilişki vardı. Örneğin, Le Corbusier yazdığı kitaplarda savunduğu fikirleri aynı zamanda tasarımlarına yansıtıyordu. Mimarlar adeta zamanın seküler peygamberleriydi, yazdıkları kitaplarsa kutsaldı. Tasarımcılar kitaplarında yer verdikleri fikirleri vaaz ediyorlardı. Günümüzde ise bu denklem farklılaştı. Artık mimariyi var edilmiş bir üretim üzerinden tartışıyoruz. Tasarlayan mimar ayrı, düşünen mimar ayrı… Düşünen mimarlar, mimarlık olgularını bir sosyal bilimci gibi yorumluyor. Artık mimarinin içinden değil, dışından konuşuyoruz” diyen Tanyeli, bu değişimin bir hayli radikal olduğunu sözlerine ekledi.
“Yüksek Kültür –Popüler Kültür Dikotomisinin Yıkımı ya da Elitizmin Sonu”
Tanyeli,“1929’da ABD’de başlayan ekonomik bunalım, hisse senedi spekülasyonlarından doğmuştu. Bugünün Türkiyesi ise mimarlık yatırımlarından kaynaklanabilecek bir bunalıma doğru hızla yol alıyor. Böyle bir dünyada elitizm için yer kalmadı. Mimarlık dünyası hala Schumacherler yetiştiriyor. Adam Smith’le birlikte bu düşünce sistemini geride bırakalı çok oldu oysaki.” şeklinde mimaride elitizmin sonunun geldiğini vurguladı.
“Yeni Elitizm Görünmez Hale Nasıl Gelir?”
"Bu yıl Pritzker Ödülü şimdiye kadar adını duymadığımız bir mimarlık üçlüsüne verildi. Artık Pritzker Ödülü yıldız mimarlara verilmiyor. (2017 Pritzker Ödülü’nün sahibi RCR Arquitectes Üçlüsü'nün haberine buradan ulaşabilirsiniz.) Mimarlığın elitist görünümleri giderek silikleştirilmektedir” diyen Prof. Dr. Uğur Tanyeli, konuşmasının son bölümünde dinleyicilere “Mimarlıkta ya da Mimarlık Aracılığıyla Direnilmeli mi?” sorusunu yöneltti. Soruya, “ Erken modern dünyanın kutsallaştırdığı bir mimariden bugün artık söz etmek mümkün değil, mimari kitleselleşmiştir” şeklinde bir açıklama getiren Tanyeli, değişimi göz ardı etmeden farklı yollar ve yöntemlerle hala mimarlıkta direnilebileceğinin altını çizerek sözlerini noktaladı.