Yapı-Endüstri Merkezi (YEM) tarafından bu sene altıncısı düzenlenen Konut Konferansı, "Konutun Gücü Adına!" sloganıyla sektör paydaşlarını 24 Kasım 2015 Salı günü YEM'de bir araya getirdi.
AKG Gazbeton, Blum TR ve Çuhadaroğlu ana sponsorluğunda ve ÇEDBİK, GYODER, ICVB, Piemonte Agency, SeSa Build, Türkiye İMSAD, ULI Türkiye’nin de destekleriyle düzenlenen Konut Konferansı 2015, YEM etkinlikler Yöneticisi Zeynep Gülşen'in açış konuşması ile başladı. Konut Konferansında bugüne kadar 103 konuşmacıyı ve 3000'in üzerinde katılımcıyı konuk ettiklerini belirten Gülşen, etkinlik sponsorlarına ve destekleyen kurumlara teşekkür etti.
YEM'den konutta bireyi ön plana çıkaran konferans
YEM Genel Müdürü Tolga Türkanık, Yapı-Endüstri Merkezi'nin yapı sektörü paydaşlarına 47 yıldır hizmet verdiğini hatırlatarak, Konut Konferansı'nın bu hizmetler içindeki yerine değindi. "Konut bizim için güven demek. Türkiye'de gelirimizin büyük bölümünü buna aktarıyoruz. Bu güveni elde etmek için sosyal hayatımızda feragat ediyoruz." diyen Türkanık, Konut Konferansı'nın bu sene konutun ekonomik boyutunun yanı sıra sosyal ve felsefi yönüne odaklanılacağını söyledi.
Konferansın bu seneki moderatörü olan Fortune Türkiye Yayın Direktörü Cüneyt Toros ise, 23 yıldır ekonomi gazeteciliği yaptığını belirtti ve takip ettiği mesleki toplantılar arasında, YEM etkinliklerinin bireyi ön plana çıkaran yönü ile fark yarattığını ekledi.
Konut, yaşam alanından ticari metaya dönüştü
Konferansın ilk konuşmacısı, "Bir Mimarın Güncesi" başlıklı sunumu ile Artu Mimarlık Kurucu Ortağı Murat Artu idi. Konut/ev konusuna felsefi açıdan yaklaşan Artu, "Mimarlıkta felsefeyi bina aracılığıyla yapamazsınız çünkü yapı somuttur. Yapı amaç mı, araç mı, önce buna yanıt vermeliyiz." dedi. Günümüzde konutun, insanın yaşaması için yapılan bir şeyden, gayrimenkul adı altında ticari bir metaya dönüştüğüne dikkat çeken Artu, "Konutu yaşamak için değil, satıp kâr elde etmek için alıyoruz. İnsana değil, yapıya daha çok önem veriyoruz." şeklinde konuştu.
'Mimarın hayalindeki ev' konusunu tartışırken evlilik kurumuna da değinen Murat Artu, "Mimarlığın evle ilgili sorunsalı, kadın-erkek-doğa ile nasıl bir ilişki kurulması gerektiğine yanıt aramaktır. Aile bireyleri artık bir arada değil, yan yana yaşamaktadır. Birliktelik yan yanalığa dönüştüğünde zorunluluk olmaktan çıkıp, özgür bir rejime dönüşür. Yapı amaç olmaktan çıkıp, size hizmet eden araç olur. Mimarlık ise bunu düzenleyen rejimdir." dedi.
Hangimiz masumuz?
"Hangimiz Masumuz?" başlıklı oturumda bir araya gelen fotoğraf sanatçısı - mimar Murat Germen ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Emrah Altınok, İstanbul'daki yoğun konut üretimini eleştirel bir perspektifle ele aldılar.
Göz ve söz teması bitti
Ticari metaya dönüştüğü ve ihtiyaç sahiplerine ulaşmadığı için eğitimini aldığı mimarlık ve planlama mesleğini yapmadığını belirten Murat Germen, "Gökdelen karşıtıyım, konuşmam da bunun üzerine olacak" dedi. İnsanların gökdelenlerde kopuk bir yaşam sürdüklerinden dem vuran Germen, bunun zararlı bir yaşam biçimi olduğunu dile getirerek şunları söyledi: "Türkiye'de son on yıllık dönemde kentsel dönüşüm adı altında sunulan rant odaklı inşaat eyleminin, kenti rant zonlarına ayırmaya yönelik olduğunu gözlemlemek zor değil. AVM'ler ve onlara erişmek için inşa edilen araba odaklı karayolları gibi kenti bölen ya da insanları sokaklardan iç mekanlara yönlendiren projelerin yanında, kentin istisnasız her yanını işgal etmekte olan konut projeleri insanlar arasındaki iletişimin kesilmesine yol açacak şekilde inşa ediliyor. Önceleri alçak katlı yapıların arasında insani ölçekli açık alanlarda birbirleri ile göz ve söz teması kurabilen hemşehriler, yüksek katlı yapılara yerleştirildiklerinde birbirlerinden kopmaya başlıyorlar."
"Zonlama ayrıştırmak için değil, doğru birliktelikler kurmak için yapılır, bizde ise tersine işliyor" diyen Germen sözlerini şöyle tamamladı: "Bizdeki yüksek yapılar, Hong Kong ya da New York'ta olduğu gibi kent yaşamının ve karakterinin bir parçası değil. Gündüz ancak güvenlik gözetiminde erişim sağlanabiliyor, gece erişim sağlayabileceğimiz gökdelen sayısı ise çok az."
Kentsel yıkım mı, kentsel devrim mi?
Yeni kentleşme deneyiminin yarattığı açmazlara değinen Murat Germen'in ardından, makro süreçlere odaklanan Emrah Altınok ise, Türkiye'de 2000 sonrası konut üretimini, TOKİ örneği özelinde mercek altına altı.
TOKİ'nin Avcılar, Başakşehir, Küçükçekmece ilçelerini kapsayan su havzasına inşa etmekte olduğu yeni yerleşim alanı, Zürih büyüklüğünde dört şehrin barınabilecek büyüklüğe sahip. Altınok bu projeden hareketle, ekonomi-politik bir aygıt olarak konutun gücünü, iç tutarlılıklar ve iç çelişkiler ekseninde değerlendirdi.
İç Tutarlılıklar:
1. Karşılanabilir konutun ekonomi politiği (Ucuz Konut -> Refah Devleti / Sosyal konut -> yaratıcı bir popülizm aygıtı)
2. Bir hegemonya yaratım süreci olarak 'mülklü'leştirme (Borçlanma yoluyla sisteme adapte olma, istikrara bağımlı hale gelme)
3. 'Kolektif tüketim'in aracısı olarak Toplu Konut
4. Aşırı birikim krizlerine uzun dönemli çözümler - Kentsel Mekan Üretimi (Kentsel mekanın yeniden organizasyonu / Uzun dönemli emlak ve altyapı yatırımları)
İç Çelişkiler:
1. Sınırsız mekan üretiminin iç çelişkileri (Minimum maliyet - Maksimum kâr = Düşük yaşam kalitesi)
2. Sınırsız mekan üretiminin iç çelişkileri (Üretim alanının daralması ve ekolojik çöküş)
3. Yatırımlar coğrafyasında 'Kör Alan' (Tüketim kapasitelerinin öngörülememesi)
4. Mekansal sabitlerin limitleri (Hantallaşan Sermaye)
5. Aşırı Yatırım - Devalüasyon - Kredi Balonu
6. Mekansal parçalanma - Sosyal ayrışma
Biri Beni Durdursun!
Konut Konferansı’nın üçüncü oturumunda “Biri beni durdursun” başlığı altında, riskli alan ilan edilen ve İBB’nin kentsel dönüşüm projeleri ile tartışmaların alevlendiği Sarıyer’de bulunan Derbent mahallesi masaya yatırıldı. Gecekondu tarzı yapılaşma ile öne çıkan Derbent mahallesinde yaşanan süreçlerin anlatıldığı oturuma Bir Umut Derneği’nden şehir plancısı Gizem Kıygı ile kentsel aktivist ve mimar Sinan Logie konuşmacı olarak katıldı.
“Kendisi”ne sahip çıkan mahalle: Derbent
Kıygı, kent politikalarından bahsederek, son yıllarda kentlere rant odaklı yaklaşıldığının altını çizdi. Kıygı, sermaye lehine yönetilen, yıpratıcı bir kent politikası sürecine girildiğini vurguladı. Derbent’in de lokasyon itibari ile bu rant odaklı politikaların merkezine yerleştiğini kaydeden Kıygı, Derbentliler’in bu politikaların kıskacından kurtulma süreçlerine değindi. Derbent’in 1930’larda kurulan gecekondu tipi yapılaşmaya sahip bir mahalle olduğunu söyleyen Kıygı, mahallenin riskli alan ilan edilerek, kentsel dönüşüm projeleri ile göçe ve değişime zorlandığının altını çizdi. Kıygı, bütün bu süreçlerin ardından mahallede yaşayanların kendilerini varlık mücadelesi içinde bulduğunu kaydetti. Kıygı, Derbent’in sahip olduğu nüfus itibari ile seçimden önce politikacılar tarafından oy deposu olarak görüldüğünü belirterek, “tapular bagajda” denilerek seçim zamanı uğranılan bir yer olarak görüldüğünü söyledi. Mahallelinin varlık mücadelesine, kendi konut politikalarını kendilerinin üretebildiği bir kooperatif kurarak başladığını ifade eden Kıygı, bu kooperatifin tamamen ranta kapatıldığını anlattı. Ardından Derbentliler’in benzer sorunlar yaşayan diğer Sarıyer mahalleleri ile birleştiklerini belirten Kıygı, devletin kendilerini tanımladığı “yok sayılma, işgalci” konumundan çıkıp, yeni bir mülkiyet ve çözüm üretme aşamasına geldiklerini söyledi. Kıygı, “Derbentliler bize farklı bir mahalle ve kent siyasetinin olabileceğini gösterdi. Var olma mücadelesinden kendi talep mekanizmalarını kuracak bir duruma geldiler. Diğer insanlarla dayanışma içersinde kendi sokaklarına, mahallelerine sahip çıktılar”dedi.
Kıygı’dan sonra sözü alan Sinan Logie, Derbent mahallesi için yapılan çalışmalardan bahsetti. Bölgede incelemelerde bulunduğunu belirten Logie, mahalle sakinlerinin mahalleden memnun olduğunu ve taşınmak istemediğini kaydetti. Derbent’te organik toplumsal bir yapılaşma olduğunu ifade eden Logie, sokak aralarındaki geometrilerin sağladığı ortak sosyal yaşam alanlarını anlattı. Logie, mahalleliler için oluşturulan atölyelerde mahallelinin yaşam alanları için kendi düşlerini hayata geçirme fırsatı bulduklarını söyledi. Logie, kente sadece imar ya da emsal odaklı bakılmasının yanlışlığına vurgu yaparak, bu tür kent politikalarının kenti yaşanmaz hale getireceğini söyledi.
Konut alımında cephe tasarımı faktörü
Çuhadaroğlu Alüminyum Sistemleri Pazarlama Müdürü Halit Güral, "Konutta Cephe Aranıyor!" başlıklı sunumunda, güncel projeler ve gelecek senaryoları üzerinden cephe tasarımının konut satışına etkisini ele aldı. Yapı maliyetini belirleyen en önemli girdilerden birinin lokasyon olduğunu hatırlatan Güral, konut alırken öncelikle ulaşım kolaylığı, depreme dayanlıklılık / sağlamlık ve sosyal çevrenin dikkate alındığını, cephenin ise alım motivasyonu açısından henüz bir parametre olarak yer almadığını belirtti.
Eğitim ve gelir durumuna göre cephe özelinde enerji verimliliğinin öne çıktığını söyleyen Güral, konut birim satış fiyatlarını cephede kullanılacak malzeme ve sistemlerin belirlediğini ekledi. Halit Güral, alüminyum cephe sistemlerinin sunduğu hizmetleri ise şöyle sıraladı: Rüzgar dayanımı, hava ve sus sızdırmazlığı, ısı yalıtımı, güneş kontrolü, ses yalıtımı, doğal havalandırma.
Yeni çağın yapı malzemesi gazbeton
AKG Gazbeton Pazarlama ve Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Sırrı Güvenç, "Sayende Kendimi Hafiflemiş Hissediyorum" başlıklı konuşmasında, konutlarda gazbeton kullanımının avantajlarına değindi. İnşaatta en önemli etkenin güven olduğunu söyleyen Güvenç, bu bağlamda dayanıklı ve sağlıklı konutlar üretmenin önemine dikkat çekti. Yeni deprem yönetmeliğinin binaların ayakta kalmasının ötesinde minimum hasarı hedeflediğini ifade eden Güvenç, "Biz de üreticiler olarak buna önem veriyoruz.
AKG Gazbeton Ar-Ge ve İnovasyon Merkezi'nin kurulumunda son aşamaya geldik." dedi. Gazbetonun yeni çağın yapı malzemesi olduğunu ifade eden Sırrı Güvenç, "Akademik araştırmalara göre çok katlı yapılarda deprem güvenliği açısından tavsiye edilen yapı malzemesi, gazbeton. Bu anlamda kentsel dönüşüm projelerini bir fırsat olarak görüyoruz. Gazbeton kullanımı projelerde %22'ye varan tasarruf sağlarken, deprem dayanımı, yangın güvenliği ve ekoloji özellikleriyle de öne çıkıyor." şeklinde konuştu.
Evin yeni kalbi mutfak, konutlarda fark yaratıyor
Oturma Odası Artık "Benim" başlıklı konuşmasında, markalarının 53 yıllık gelişim sürecinden bahseden Blum TR Satış Danışmanı mimar Banu İşcan Kamaşoğlu, daha sonra markanın sunduğu inovatif çözümleri detaylı bir şekilde aktardı.
Kamaşoğlu, günümüzde mutfak alanında öne çıkan trendleri şöyle sıraladı: Büyük konut projelerinde azalma, yenileme projelerinde artış, Konutlarda "Open Space" mutfak ve yaşam alanlarının iç içe tasarlanması, Açık mutfakların artışı, Kolay erişim ve iyi alan kullanımı, Artan kulpsuz veya gizli kulp trendi, Tasarımlarda daha yalın ve düz çizgiler.
"Amacımız fark yaratmak"diyen Kamaşoğlu, mutfakların iyi planlanmasının konut satışlarına da katkıda bulunacağının altını çizdi.
“Mahallen için Günübirlik Dönüşüm Rehberi”
Konut Konferansı’nın 4. oturumunda “Mahallen için Günübirlik Dönüşüm Rehberi” başlığı altında Amerika’daki mahalleleri dönüştüren “Better Block”un öyküsü anlatıldı. Better Block kurucu ortağı Andrew Howard, deneyimlerini ve dönüşüm projelerinin amaçlarını konferans izleyicileri ile paylaştı. Howard, “Bütün dünyada insanların kendilerini rahat hissedebileceği mekanlar yaratmak istiyorum” diyerek sözlerine başladı. Howard, insanların şehirlerde artan trafik ve nüfus yoğunluğundan korktuklarını ifade ederek, son 20 yılda konut ve kent politikalarının bu doğrultuda oluşturulduğuna dikkatleri çekti. Amerika’da dönüşüm için bürokrasi ve kurallar karşısında sert mücadele verdiklerini belirten Howard, hem konut hem de trafik açısından farklı tasarımlar gerçekleştirdiklerini kaydetti. Amerika’da yapacakları dönüşüm için öncelikle “buradaki nasıl kuralları kaldırabiliriz” sorusuna kafa yorduklarını ifade eden Howard, dönüşüm için toplum liderlerini, şehir konseyini davet ettiklerini anlattı.
Yaptıkları dönüşüm projeleri ile insanlara yaşadıkları şehirleri düşünmesini, buralara projeler üretmesini sağladıklarını ifade eden Howard, insanların yaşayacakları şehirleri, sokakları kendilerinin yaratmasına öncülük ettiklerini söyledi. Dallas’ta bulunan bir sokağın dönüşüm öyküsünü izleyicilerle paylaşan Howard, bu projenin şehir politikalarının orada yaşayanlar lehine değiştirilebileceğini gösteren bir çalışma olduğunu belirtti. Better Block’un diğer ülkeler için de projeler ürettiğini kaydeden Howard, İran’da yaptıkları bir dönüşüm projesini anlattı. Kendi sokaklarına sahip çıkmanın insanları bambaşka biri haline dönüştürdüğünün altını çizen Howard, yaratılan ortak sosyal alanlarda insanları bir araya getirmenin önemine değindi.
Better Blok’un nasıl inşa edileceğinden bahseden Howard, tek bir mekan üzerine odaklandıklarını, ardından orada yaşayanları bir araya getirdiklerini söyledi. İnsanların kendi yaşadıkları alanlar için sevdikleri ve sevmediklerini, isteklerini yazdıklarını belirten Howard, ardından projenin yürümeye başladığını kaydetti. Howard, Better Block ile şehirlerin geçicilikten kalıcılığa geçişlerinin sağlandığını ifade etti. Howard, insanları mutlu eden Better Block ile devletin konut üzerinde nasıl hareket etmesi gerektiğini gösterdiğini de sözlerine ekleyerek, “Yukarıdan aşağıya yani devletten halka kent ve konut politikaları üretilmesi son derece yanlış. Aşağıdan yukarıya doğru kent ve konut politikaları üretilmeli” dedi.
“Akıllı Kentlilik-İstanbul’un kentsel alanlarından öğrenme”
“Akıllı Kentlilik-İstanbul’un kentsel alanlarından öğrenme” başlıklı oturumda Studio Bohle’nin kurucusu Hendrik Bohle, İstanbul’un özgün yapılarına ve kamusal alanlarına dair gözlemlerini dinleyiciler ile paylaştı. Bohle, İstanbul’un da diğer dünya kentleri gibi soylulaştırma, turistikleştirme gibi pek çok süreç yaşadığını ve pek çok sorunla boğuştuğunu söyleyerek, İstanbul’da farklı yapılaşmalar içindeki farklı yaşam biçimlerinden bahsetti. Konutu besleyen kamusal alanların önemine değinen Bohle, İstanbul’da kamusal alanların farklı kullanımlarından da örnekler verdi. Kamu alanlarının daha ilgi çekici hale getirilmesinin dünyada kent politikalarına yansıdığını söyleyen Bohle, yüzyıllardan beri İstanbul’un kamu alanlarının bir cazibe merkezi olduğunu ve bunun böyle devam ettiğini belirtti.
Bohle, İstanbul’daki konut tasarım örneklerini yorumladığı konuşmasında, gayriresmi binaların kentin yüzü haline geldiğini belirtti. Gayriresmi kent mekanlarının farklı sınıflardaki insanları bir araya getirip kaynaştırdığını ifade eden Bohle, bu tür mekanların sosyalleşme üzerinde oynadığı rolden bahsetti. Bohle, kent bahçelerinin toplum içindeki birleştirici rolünün önemine değinerek, kent bahçelerinin konut çözümlerinin bir parçası olması gerektiğini kaydetti. Bohle, “Kentler oluşur, ardından deforme olur ve ardından yeniden oluşur. Yeniden oluşturma sürecinde birlikte müzakere etmek çok önemlidir” dedi. Kent politikalarında modernizmin artık bittiğine vurgu yapan Bohle, yeni kent politikalarında katılımcılığın, paylaşımcılığın önemine değindi.
"Kırla Kent Arasındaki Gerilim: Konut"
Konferans öğle arasından sonra Prof.Dr. Ahsen Özsoy ve Prof.Dr. Gülden Erkut’un katılımıyla ‘Kırla Kent Arasındaki Gerilim: Konut’ başlıklı oturumla devam etti.
İlk olarak sözü alan Ahsen Özsoy, planlı ve plansız olarak gelişen ve dönüşen konut alanlarından kaynaklanan sorunlardan ve bu sorunların kent ve kentli üzerindeki etkilerinden bahsetti. Özsoy sunumunu yoğunluk sorunu, konut tasarım kalitesi sorunu, sınırlar ve arayüzler ana başlıkları altında toplayarak kentten örnek fotoğraflarla detaylandırdı. Özellikle kentsel dönüşüm alanlarında yeniden üretilen konut yapılarının maksimum yoğunlukla inşa edilmesinin kente getirdiği yüklerden, mega projelerin birey ölçeğini ortadan kaldırmasından, dönüşen alanlarda mevcut sakinlerin düşünülmemesinden bahseden konuşmacı dönüşümün bu şekilde gerçekleşmesi hakkında da ‘Kentin kendi sorunlarını çözmek adına büyük bir fırsat kaçıyor’ yorumunu yaptı.
Konuşmasına ‘Duyarlı, kaliteli konutlar tasarlamak bu kadar mı zor?’ diyerek devam eden Özsoy, afet sonrası geçici yapılaşmalarda bile olsa her konutun iyi bir tasarımı hak ettiğini belirterek tasarım kılavuzlarının geliştirilmesi, kullanıcıların ve tüm paydaşların sürece dahil olması gibi uygulamalarla bunun gerçekleştirilebileceğinin altını çizdi. Son olarak kentte geçirimsiz yapı adalarının sayılarının ve boyutlarının giderek artmasının, bu yapılaşmaların çizdiği sınırların (teller, duvarlar, kameralar,..) toplumsal, sosyal ilişkiler ve kentin tüm işleyiş ve mekanizmaları bağlamında ele alınarak daha insani çözümler ve iyi konut tasarımlarıyla dönüştürülmesi gerektiğini söylerek konuşmasını tamamladı.
Oturumun devamında Gülden Erkut, uluslararası Habitat konferanslarından bahsederek iklim değişikliklerine karşı yeni bir kentsel gündemin, kentsel modellerin oluşturulması gerekliliğinin altını çizerek konuşmasına başladı. Kentsel büyümenin getirdiği sorunlar olarak ‘yoğunluk, büyüme, aynılaşma, açık alanların yetersizliği, NIMBY, sosyo-mekansal ayrışma, yoksullaşma, gelirin adaletsiz dağılımı, güvenlik’ gibi başlıkları sıralayan Erkut, ‘ Bu sorunlar neden ortaya çıkıyor? Kararları etkileyen aktörler kim?’ sorusunu yöneltti.
80’ler sonrası İstanbul’da ve Türkiye’de planlama ve yapılaşmada gerçekleşen değişimlerden bahsederek İstanbul özelinde bu dönüşümü ortaya koyan zaman çizelgeleri ve haritalamalarla sunumunu gerçekleştiren konuşmacı, sorunun ekonomik elitler ve siyasi elitler yanında sosyal toplum kuruluşlarının, baskı gruplarının ve şehirde yaşayan herkesin karar alma süreçlerine dahil olamaması olduğunu söyledi. Bu süreçlerin yeniden şekillendirilip şehirde yaşayanların, sivil toplumun, akademisyenlerin, planın ve planlamanın gücünü ve söz hakkını yeniden kazanması gerektiğini vurguladı.
"Kamunun da işin içinde olması gerekiyor"
“Yuvarlak Masaya Sorduk: Konutu Ayakta Tutan Ne?” başlıklı oturumun ilk konuşmacısı olan GYODER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Özlem Gökçe, “Mimarlık ve Müteahhitlikte Yatırım mı?” adlı sunumunda , konut sektörünün inşaat sektörünün bel kemiği olduğunu ve inşaat sektörünün de Türkiye ekonomisinin lokomotif sektörlerinden biri olduğunu belirtti. Böyle bir sektörün temsilcisi olarak bütün SSK’ların birlikte çalışması gerektiğini iafde eden Gökçe, konut sektöründe yıllık ortalama 750 bin konuta ihtiyaç duyulduğunu hatırlattı. Gşöyle devam etti: “Bu kadar büyük bir hacimin doğru konumlandırılması ve sürdürülebilmesi gerekiyor. Bu anlamda kentsel dönüşüm bizim için tarihi bir fırsat. Bunu iyi kullanıp kullanamadığımızı doğru tartmalıyız. Ancak bununla ilgili yapılan planlar ve yaklaşımlar yeterli değil, dolayısıyla gayrimenkul geliştiricisi mevcut kurallar çerçevesinde hareket ediyor. Burada sektör tek başına hareket ederek, doğru, sağlıklı ve sürdürülebilir konutlar üretemez. Kamunun da işin içinde olup bizleri ve ekonomiyi doğru şekilde yönlendirmesi gerekiyor.”
"Ortak akıl oluşturulmalı"
Ardından “Çevre Değerlendirmesi ve Kentsel Ekonomi mi?” başlıklı sunumuyla konuşma yapan ULI Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Ayşe Hasol Erktin, konuşmasına Urban Land Institute’ten bahsederek başladı. ULI’ın, 1936’da Amerika’da kurulmuş olsa da şuanda uluslararası bir düşünce kurumu olduğunu dile getiren Erktin, kurumun amacının gayrimenkul ve arazi geliştirme konularında katkı veren herkesi biraraya getrimek olduğunu ifade etti. Türkiye’de konutun şuanda bulunduğu noktadan hiç kimsenin memnun olmadığını anlatan Erktin, konuşmasına yurtdışındaki konut sektörünün tartıştığı konuları belirterek devam etti. Erktin, yurtdışında özellikle yoğunluk ve sağlıklı yaşanabilir yerleşkeler konusununda üzerinde durulduğunu belirterek, burada da bu gibi konuların tartışmaya açılması ve ortak akıl oluşturulması gerektiğini belirtti.
"Yaşam kalitesini yükseltmeliyiz"
“Yenilikçi Yapı Malzemesi mi?” sorusuyla devam eden Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı F. Fethi Hinginar ise, konuşmasına, “Avrupa’da kullanılan malzemelerin daha kalitelelileri bizde üretiliyor ancak ortaya çıkan konut için aynı şeyi söyleyemiyorum” diyerek başladı. “İnsanın yaşam kalitesini yükseltecek bir yapılaşmanın oluşması için ortak akıl oluşturmamız gerekiyor” diyen Hinginar, “Bu noktada şehir plancıları, çevre kurumlarının bütün konuları uyum içinde ele alması gerekiyor. Ortak akıl dediğimiz zaman bütün sektörlerin temsilcileri, sivil toplum örgütleri ve kamu biraraya gelmeli” diyerek konuşmasını tamamladı.
"Binanın çevreci olması için kentin de öyle olması gerek"
Yuvarlak masanın son konuşmacısı ise “Yeşil Bina mı?” başlıklı sunumuyla ÇEDBİK Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Özdil oldu. Konuşmasına, “Yeni yaptığımız binaları deprem korkusuyla yapıyoruz ama güvenli mi değil mi bilmiyoruz” diyerek başlayan Özdil, “Yapı kültür işidir. Örneğin, cevre dostu bina yapmak, insana dost olan güvenli, konforlu ve sağlıklı yapı yapabilmek için bütünsel tasarım yapılmalı. Bunun için de bir değil belki bir kaç tasarımcı birarada olmalı. Oysa bizim kültürümüzde bu yok. Böyle bir kültürün entegre tasarım üretmesi biraz zor” dedi. Planlanmamış ve planlanması zor olan bir şehirde yaşadığımızın altını çizen Özdil, bir binanın çevreci olması için çevrenin de kentin de çevreci olması gerektiğini belirterek, konuşmasını şöyle tamamladı: “Binanın çevre dostu olması için çevresinin sağlıklı olması lazım. Bunun içinse başta tam bir ekiple, bütün senaryolar düşünülecek sonra doğru malzelmeyle doğru uygulama yapılacak ve bu kent, semt ve mahalle ölçeğinde sürdürülecek. Sonra da orada yaşayan insanlara bu kültürü aşılamak gerekiyor.”
"Örnek proje geliştirmeliyiz"
Son olarak oturumun kapanışını yapan Yapı-Endüstri Merkezi Genel Müdürü Tolga Türkanık, şimdiye kadar konutla ilgili herşeyi konuşmaya çalıştıklarını vurgulayarak, “Bu bizim gerçekleştirdiğimiz altıncı konferans ve yıllardır konuştuk. Bakanlıktan, belediyeden herkesi buluşturduk ama artık birşeyler yapmak gerekiyor. Artık bakanlığa gidip birlikte adımlar atmanın yolunu bulmalıyız. Yeni bir örnek proje yapmalıyız, sürdürülebilir kent oluşumunu örnekleyebileceğimiz bir proje gerçekleştirmeliyiz” dedi.
Yeni neslin kente etkisi
“Eğilimlerin Keşfedilme Serüveni- Konutta Millennial Etkisi” başlıklı bir konuşmayla konferansa katılan Strata Architects Kurucu Ortağı Nizam Kızılsencer, Newyork üzerinden başladığı sunumda, şehrin ve gayrimenkul sektörünün nüfus yoğunluğuna nasıl bir çözüm bulduğunu anlattı. Nüfus yoğunluğunun çok yüksek olduğunun altını çizen konuşmacı, bu durumun yapı yoğunluğunu ve yüksekliğini de beraberinde getirdiğini vurgulayarak, yeni nüfusün yani y kuşağının konuta ve şehirleşmeye etkisinden bahsetti.
"Denetim şart!"
Konferansta “Bana Soracak Olursanız” adlı bölümde Cüneyt Toros’un sorularını cevaplayan TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe, konutun özellikle güvenli olması gerektiğini belirterek, “Bunun için de denetlenmesi şart” dedi. Sağlıklı bir proje ortaya koymanın sadece proje yapanla ilgili bir süreç olmadığını vurgulayan Gökçe, projenin bir başka göz tarafından da denetlenmesi gerektiğini söyledi. Kentsel dönüşüm konusunda da açıklamalarda bulunan Gökçe, kentlerin yenilenmesi ve düzenlemesi açısında güzel bir adım olabilecekken, sürecin böyle gelişmediğini ve kentsel yoğunluğun, konut sayısının arttığı bir şekil aldığını ifade etti.
"Mimarın Hayali: Bütünün Uyumu"
Andrea Desimone Architetto kurucusu Andrea Desimone İtalyanca gerçekleştirdiği sunumuna dilin, kendini doğru ifade etmeninin ve diyalogun öneminden bahsederek başladı. Kendi ofisinin proje üretme dinamiklerini örneklerle detaylandırarak aktaran Desimone, bu süreçte müşterinin ihtiyaçları, talepleri ve çevrenin ihtiyaçları ile diyalog halinde olmasının en önemli kriter olduğunu ifade etti. Bu diyalogun kurulması için de ofis olarak el çizimlerine çok önem verdiklerini söyleyerek Alessandria kenti projesinden, Moskova’daki Pilot-2, Block 7 ve Avustralya’daki Modular House projelerinden bahsetti. Kullanışlılık, sağlamlık, güzellik olarak tanımlanan üç ana ilkenin yerine diyalog, uyum ve kimlik kavramlarını benimsediğini söyleyen mimar, projelerinde farklı stillerin, ayrıntıların, dokuların, malzemelerin bir araya gelerek birbirinden ayrışan ancak bir arada uyum içerisinde var olan yapı birimleri oluşturmasını hedeflediklerinin altını çizdi.
"Görücüye Çıkan Konutlar"
Konferansın ‘görücüye çıkan konutlar’ isimli oturumunda ise Gönye Proje Tasarım ve Mimarlık kurucu ortakları Gönül Ardal ve Yelin Evcen, örnek daire tasarımının kriterlerinden ve bu süreçteki risklerden bahsetti. Örnek dairelerin satış ofislerinden ayrı düşünülemeyeceğini belirterek konuya başlayan mimarlar, konsept projeyi oluştururken yola çıktıkları kavramlardan örnekler verdi. Ardal ve Evcen, her tasarım için bir hikaye kurguladıklarını söyleyerek kimi zaman bir fotoğraftan, kimi zaman bir tablodan esinlenerek belirlenen kavramlar doğrultusunda gerçekleştirdikleri projelerden görseller paylaştı. Uygulama aşamasının çok önemli olduğunun altını çizen konuşmacılar, örnek daire tasarımları için dikkat edilmesi gereken kriterleri hedef kitle, bölge, bütçe, m2 satış fiyatları, çoklu imalata uygunluk, malzeme tedarik kolaylığı, çevre projelere göre fark yaratmak ve yatırımcı firmanın vizyonunu yansıtmak başlıkları altında topladılar. Risk olarak ise sıradanlaşmak, kişiselleştirmek, kullanışsız malzeme seçimi, bütçenin aşılmasından bahseden mimarlar, sunumlarını ödüllü projelerinden örneklerle tamamladı.
"Bir Değişimin İç Yüzü"
Yapı Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Yasemin Keskin Enginöz ise Basın Ekspres hattı üzerindeki değişimi incelediği sunumuyla konferansın son konuşmacısı oldu. Enginöz, Basın Ekspres hattının geçmişi, bugünü ve geleceği hakkında araştırma, inceleme ve sorgulamalara odaklanan sunumuna 14 Kasım’da alanda gerçekleştirilen gezinin video gösterimi ile başladı. Beş farklı belediyenin yönetim alanıyla çevrelenen ve Ayamama deresine paralel olarak gelişen vadi niteliğindeki bölgenin MİA (merkezi iş alanı) olarak kurgulandığından bahseden konuşmacı, sunumun devamında bölgedeki G Plus ve IstWest projelerinin yatırımcı ve mimarlarının saha gezisinde yaptıkları konuşmalara yer verdi.
İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda 7 nolu Alt Bölge’nin içerisinde konumlanan alanın nüfusu donduran ve sanayiyi alanda tutan projelerle gelişmesinin beklendiğini söyleyerek, şu anda alanda konut ve otele yönelik geliştirilen projelerin detaylarını aktardı. Bölgede geliştirilen ofis projelerinin altyapı projelerinin yetersizliğinden dolayı beklenen doluluğa ulaşmadığını da ekleyerek, alandaki daire tiplerini etkileyen nedenler olarak; alanın büro bölgesi olarak algılanması, uzun süreli oturum amaçlı çocuklu ailelerin tercih etmemesi, bölgenin havalimanına yakın olması nedeniyle kısa süreli konaklamalar için tercih edilmesi gibi başlıkları sıraladı. İlerleyen dönemlerde alanın gelişimini etkileyen projeler olarak da 3. Havalimanı - Kuzey Marmara Otoyolu, Olimpiyat Yolu Projesi, Ayamama Deresi Islah Projesi, Mahmutbey Adalet Sarayı, Raylı Sistem Projeleri, Atatürk Havalimanı’nın belirsizliği, Başakşehir-Sefaköy-Halkalı Havaray Hattı projelerini listeledi. Basın Ekspres yolu ve çevresindeki kentsel gelişmeyi etkileyecek dinamikleri yeni bir yönetim modeli, deprem ve sel başta olmak üzere afet riski, göç, kentsel büyüme/akıllı büyüme, kentsel kalite başlıkları altında toplayan Enginöz, alana dair “Karma kullanım yaşamı nasıl besler? Bütüncül bir yaklaşım ve yönetim nasıl oluşturulur? Bölgede yaya ulaşımı? Yeni projeler hattın doğu-batı yakasında içeri girdiğinde karşılaştıkları sosyal baskı? Sanayi alanı ve çalışan yoğunluğu nasıl değişiyor?” gibi yeni sorular üreterek konuşmasını tamamladı.