Mamut 2018’den Mimarlık ve Kent Odaklı Eserler

mimarizm.com / 27 Nisan 2018
Bağımsız ve genç sanatçıları desteklemek amacıyla bu yıl 6.'sı düzenlenen Mamut Art Project'ten, radarımıza takılan mimarlık ve kent odaklı çalışmaları sizin için derledik.

Ahmet Hamdi Soydemir

Son dönem üretimlerinde resim geleneğine sadık kalmayı tercih eden Ahmet Hamdi Soydemir, çoğunlukla geleneksel bir teknik olan yağı boyayı seçerek, renk satıhlarını içeren pentürel bir dil geliştirmeye çalışıyor. Bu çalışmalarda zihinsel ve fiziki mekan kavramlarına odaklanırken, tanımsız bir dizi mekan imgesi oluşturmanın yollarını aradığı söylenebilir. Sanatçı tarafından üretilen kurmaca gerçeklik içerisinde yer alan bir dizi mekan kesiti; iç mekan ve dış mekan arasındaki sınırların kalktığı bazı absürd sahneleri ortaya çıkarıyor. Buradaki nesnelerin ve mekanların ne zaman ve ne şekilde bir araya geldiği, eksilen, yer değiştiren şeylerin hangi imgeler olduğu, bu kadrajlarda izleyiciyi meraklandıran, düşündüren bir muammaya dönüşüyor.

Soydemir'in resimlerindeki tanımsız ve sakin mekanlar, bir yandan da yaşadığımız mekanları ve zamanları düşünürtüyor: Kentsel dönüşüm, mekanların kaybolan hafızası, içi dışına çıkartılmış, terk edilmiş bir geçmiş ve tüm bunlarla dışarıdan bakan bizler...

*

Altay Tuz

Altay Tuz
Sadece Üyeler 

Türkiye'den "misafir işçi”lerin Almanya'ya göçmeye başlamasının üstünden 50 yıldan fazla zaman geçti. Sonunda, birçoğunun tahmin edemediği bir şey oldu; önce misafirliklerini uzattılar sonra da bir daha geri dönmediler. Bu topraklara köklerini salarak, Almanya'yı "yuva” diye nitelendirebilecekleri bir yer yapmaya çalıştılar. İlk misafirliklerinden 50 yıl sonra bile, hâlâ, her gün, yeni evlerinin getirdiği zorluklarla başa çıkmaya devam ediyorlar.

Bu “hâlen devam eden entegrasyon” süreci birçoklarına arada kalmış olma dışında bir seçim bırakmadı. Alman toplumunun bir parçası ve aynı zamanda ülkedeki en büyük azınlık olarak; karşlaştıkları yabancı düşmanlığının izlerini silecek bir "cennet vatan" ideali, günlük dertleri görmezden gelmeye yardımcı oldu ve onlara ihtiyaçları olduğunda sığınacakları bir liman sağladı.

Altay Tuz

Türkiyelilere özel sosyalleşme alanları ya da "kurtarılmış bölgeler", önce güvende ve rahat hissetmek, sonra da "evde" hissetmek için oluşturuldu. Zamanlarını, izole edilmiş topluluklarında, kendileri dışındakilere misafirperver olmayan kurtarılmış bölgelerinde geçirmeye başladılar. 

Misafir işçilerin kendilerine has, çok katmanlı kimliği, hem "cennet vatan"ın gelenekselciliğini, hem de Almanya'ya uygun yaşam biçimlerini içinde barındırıyor.

*

Aslı Işıksal

Aslı Işıksal
Uyku Hali 

Yeryüzü (Earth) ve Dünya (World) kelimelerinin arasındaki anlam boşluğunda, yeni aralıklar yaratma imkânı mevcut. Bir tarafta gezegen (Earth) olarak karşımızda el değmemiş vahşi bir alan, diğer tarafta insanın siyasallaştırıp ehlileştirdiği bir coğrafya (World) durmakta. Birinde mevzu, hayatta kalma ve canlı olmanın ta kendisi. Oysa diğeri, sürekli dirençli olma haliyle katılaşmak durumunda kaldığımız ve el birliği ile kimyasını bozup metamorfoza uğrattığımız bir dünya. 

Işıksal'ın, yabani ve evcil olanın çatışması üzerinden şekillendirdiği Uyku Hali serisi, bizleri eylemsizliğe alıştığımız bir tarafa sürüklemeyi hedefliyor. Domestik bir tavırla inşa ettiği otoportrede sonsuz bekleme ve eyleme geçememe hâline vurgu yapan sanatçı, kendi görüntülerini tarayarak üçboyutlu baskıya dönüştürdükten sonra titiz bir işçilikle tüm detayları görünür kılmış.

*

Bartu Kaan Özdişçi

Bartu Kaan Özdişçi
Magenta Days 

2014-2016 yılları arasında her fırsatta kuzey ülkelerine giden Bartu Kaan Özdişçi, ilk zamanlarda buraya neden gittiğini bilmese de her gezi sonrasında fotoğrafları eline aldığında, o coğrafyada kendinden bir şeyler bulabildiğini fark eder ve kuzey onun için bir tutku haline gelir. Son geziden sonra bu parçalar üzerine uzunca düşünen sanatçı, kuzeyin yalınlığının ve dinginliğinin ruhuyla bir bağ kurduğunu görür. Kuzey onun için bir aynadır...

*

Batuhan Keskiner

Batuhan Keskiner
wonderland

Sanatçı, wonderland serisinde Norveç'teki küçük bir banliyö kasabasında yaşadığı altı aylık süre boyunca çektiği gece manzaralarını sergiliyor. Keskiner'in yaşam alışkanlıklarına, gündelik pratiğine ve içinde doğduğu kalabalık şehir yaşamına kıyasla gerçek olamayacak kadar farklı ve huzur dolu olan bu kasaba, adeta bir harikalar diyarıdır. Fakat sanatçı, kendi gerçekliğiyle örtüşmeyen bu mekanları, ait olmadığını hissettiği geçici bir hayale bakıyormuş gibi mesafeli bir şekilde görür. Bir yere ait olamama hissinin, içinde bulunulan mekana yabancılaşmanın ele alındığı projede manzaralar, sanatçının yeniden yorumlayarak ürettiği hayali mekan imgelerine dönüşür.

Kışları gecelerin oldukça uzun olduğu kasabada yaşamın varlığı yalnızca ışıklar üzerinden hissedilebilmektedir. Kasabalının coğrafi ve kültürel göstergelerinin, mekanlar üzerinden okunduğu seride, insanlar, içinde bulundukları yapılarla iç içe geçmiş haldedir. Sessiz, yalnız ve bireysel kasabalının mekanları da tenha, karanlık ve bir başınadır.

*

Bedran Tekin

Bedran Tekin
Dışarıya Taşan

Bedran Tekin'in, insansız olan ama insana dair mekânlar ve eşikler gibi toplu olarak yaşanan yerlerin, insanlar olmadan canlı kalabilmesinin yollarını ararken başladığı bu proje yine insanlara, yaşananlara, yaşanmışlıklara bir göndermede bulunuyor.

Bedran Tekin©Emir Uzun

Sanatçı, her an birilerinin gelebileceği ya da çıkabileceği kapı eşiklerinde çekim yaparken şu sorulardan yola çıkıyor: Neyi içerde tutup, neyi dışarda bırakıyoruz? İçerdekileri saklarken kendimizi dışarıya nasıl gösteriyoruz? İnsanların birlikte yaşama durumu, hem politik hem de sosyolojik açıdan bizlere birçok veri sunuyor. Bu verileri ayrıştırma yapmadan, müdahale etmeden sadece fotoğrafladığına dikkat çeken Tekin, sanat pratiğinin fotoğraf ile güncel sanatın bir arada gösterileceği durumlar üzerine kurulu olduğunu vurguluyor. 

*

Bekir Dindar

Bekir Dindar
Karabiga

Ailesinin yaşadığı Karabiga'daki beldenin yakınında inşa edilen termik santrallerin doğada, toplumsal yaşamda ve kişisel bellekte yarattığı tahribatı konu alan projede Dindar, sunduğu fotoğraflar aracığıyla izleyiciyinin de bu ekoloji mücadelesine katıldığını vurguluyor. Tarihsel bir özne olarak kendini hikayenin içine yerleştirmekten çekinmeyen Dindar, sadece Karabiga'yı değil, aynı zamanda farklı kimlikleri arasındaki gerilimi de görselleştirip, öykü anlatıcılığını çoğullaştırıyor ve özneyi kolektifleştiriyor.

*

Cem Örgen

Cem Örgen

"A4" ve "A3", kağıt yığını üzerinde duran pipetten yapılmış, iki ayrı ölçekte kağıtçı arabası maketidir. Maketler küçük ölçekli boyutları ve renkleriyle birer oyuncağa benzer. Böylece kağıtçı arabası, onunla oynayan kişiye geleceğin bir modelini sunma işlevi gören oyuncakların literatürüne girer. Maket malzemesi olarak kullanılan pipet, kolay ulaşılabilir bir ara tüketim nesnesidir ve geri dönüşüme girecek kağıdın, kağıtçının ve kağıtçı arabasının üretim ağı içindeki aracılığına işaret eder. Tekerlek olarak yerleştirilen madeni para ve metal daireler ise kağıtçılığın malzeme, değer ve döngüyü içeren ekonomisinin diğer göstergeleridir.

*

Ethem Cem

Ethem Cem
Hex

Hex, üçboyutlu baskı ve projeksiyon eşleme gibi farklı ortamları bir araya getiren artırılmış bir yapı. Mimarlık, görsel sanatlar ve tasarımda kendini göstermiş Art Deco stilinden esinleniyor. 1920’lerin başında ortaya çıkan Art Deco, dairesel desenleri ve güneş ışığı ile kapanan çağın ışığını çağrıştırırken, makinelerin ve teknolojinin simgesi geometrik şekillerden yararlanıyor. Art Deco'nun göreli sadelik, düzlemsellik, simetri ve tekrarlarını benimseyerek, projeksiyon eşleme teknolojisiyle makineler tarafından üretilmiş bir nesnede bir araya getiren Hex, izleyicilere Art Deco ortamında görsel ve işitsel bir deneyim yaşatmayı amaçlıyor.

*

Kemal Yıldız

Kemal Yıldız
Ölü Mekânların inşası

Projesinde, bir zamanlar kullanılan ancak raf ömrünü doldurma veya yenileme nedeniyle hurdaya çıkan malzemelere önem atfederek şiirsel atmosferler oluşturmayı hedefleyen Kemal Yıldız, yapı içerisinde faal olarak kullanılmayan bölümlerin yeniden işlendirilmesini öngörüyor. 

Kemal Yıldız

Mekâna yerleştirilen malzeme kendisini umulmadık kombinasyonlarda gösterebilir. Gündelik hayatta yan yana gelemeyecek nesneler aynı düzlem içerisinde var olabilir. Böylece yeni tür bilgiler açığa çıkabilecektir. Örneğin resmi dairede kullanılan bir masa, çekmecelerinden ve tablasından kurtulmuş bir halde kendisini hibritlenmiş olarak bulabilmelidir. Bağlamından uzaklaşan, erozyona uğrayan, aşınan bu nesneler yeni evrenlerinde inşanın bir parçası olurlar. Çalışmayan makineler üreten bir çocuğun düşün evreni mekânlara asıl biçimini vermektedir.

*

Kıvılcım Harika Seydim

Kıvılcım Harika Seydim
Nowhere

Sanatçının bir seri olarak başladığı siyah-beyaz resim ve video çalışmaları; bireyin evrende, yeryüzünde, doğada veya kentteki kayboluşunu ironik bir kurguyla tekrar tekrar karşımıza çıkarıyor. Nowhere (Hiçbir yer) adlı seride, bireyin bir yere ait olma hissiyatı ve mekanla bütünlük kurmaya yönelik arayışı işleniyor. Birey, nereye giderse gitsin hiçlik hissi kendini hissettirecektir. Ancak kendi içine dönüp baktığında aidiyet ve bütünlük hisleri ruhunu besleyebilir. Mekanla birey arasında bir düzlemde gerçekleşen eksiklik ya da bulunmayış durumu, mevcut olmama hali, kısaca hiçliğin kendisi, çalışmaya referans oluşturur.

Kıvılcım Harika Seydim

Birey kendini, kendi kültüründen uzakta başka bir kimlik arayışı içinde bulur. Bu durum yeni sorgulamalara yol açar: "Kendimi hiç bilmediğim bir ortamda nasıl var edebilirim? Bulunduğum ortamla nasıl bir bütünlük sağlayabilirim? Bir yere nasıl ait hissedebilirim?"

*

Neziha Güler
Neziha Güler

Neziha Güler

Modern dünya ve küreselleşme ile birlikte tepe noktasına ulaşmış olan gözetleme ile gerek devlet, gerek kabullendiğimiz gözetleyiciler tarafından bu faaliyetin nesnesi durumuna getirildiğimiz açık. Bu durum yaşam alanlarımızı birer hücreye dönüştürmekte. Güler, çalışmalarında fotoğrafın kurgusal olanaklarından yararlanarak oluşturduğu mekanlarda bu hücre algısına dikkat çekiyor.

*

Öykü Canlı

Öykü Canlı
anavatanım

"Anavatanım", aile ve memleket mevzusu üzerine düşünürken insanın aidiyet duygusunu kaybedip yeniden bulmaya çabalamasının izlerini taşıyan bir hikaye. Hareketsizliğin hakim olduğu basık bir atmosferde zaman/mekan/canlılık üzerine çeşitlemeler içeriyor. Sıkışmışlık ve durağanlık hislerinde gezinirken ışık, akış, çıkış arayışını yine ışıkla (veya karanlıkla) anlatmaya çalışan serideki tüm fotoğraflar 2015-2017 yıllarında Giresun'da, büyük format kamera ve 4x5 inç renkli filmle çekilmiş.

*

Sidar Baki

Sidar Baki

Baki, oluşturma sürecinde salt doğa gözlemi, mekaniksel bir tasvir ve olduğu gibi gösterme eğiliminden uzak kurgusal bir betimleme tercih eder. İçinde bulunduğu çevrenin, kendisinde yarattığı etki resimlerinde görünürlük kazanır. Bu görünürlük, mekan-figür ilişkisiyle vücut bulur. Mekan içerisindeki figür ve nesnelerin durumunda, bilinçli bir rastlantısallık söz konusudur. Tuval üzerindeki nesneler ve figürlerin durumu, renk, ışık, gölge, yatay ve dikeyler sessiz ve durağan olan konulara hareketlilik katmıştır.

Resimlerdeki yalnızlık, durağanlık ve terk edilmişlik, yitirilmiş olan yaşamı anlatır. Geniş ve derinlikli mekanların merkezinde izleyiciyle iletişimi bulunmayan, kendi dünyasında varlık bulan küçük ama güçlü karakterler göze çarpar. Figürün çevreyle olan kopuk durumu keskin bir şekilde işlenir. Resimlerde mekan; izolasyon ve sınırlama unsurlarını vurgular. Burada figürler, ulaşılamayan yalnız bir konumdadır. Hareket, iş ve her türlü devinimin olduğu bu mekanlar resimde yerini derin bir sessizliğe bırakır.


İlişkili Haberler
Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :