Mark Foster Gage ile İnovatif Mimarlık Üzerine

Tuba Tellioğlu Şeren / 11 Mart 2016
Geçtiğimiz hafta Yapı-Endüstri Merkezi’nde Geberit’in davetlisi olarak “Tasarım Akışkanlığı” adlı bir konferans veren ünlü mimar, yazar ve akademisyen Mark Foster Gage ile seminer öncesinde mimarlık pratiğinin geleceği üzerine sohbet ettik.

West 57th Street Tower Projesi - New York 

Bir genelleme yapmak gerekirse bugünün mimarlık dünyasında karşılaşılan en önemli zorluklar nedir size göre? 
Bana göre, bugün en zor olan şey insanların ilgisini çekebilmek. Yaratıcı disiplinler arasında önemli bir yere sahip olan mimari eskiden çok daha fazla ilgi görüyordu. Şimdiyse insanların ilgisini çeken milyonlarca farklı konu ve alan var. Moda, teknoloji, i-phone’lar… Bu nedenle mimari konumunu korumak adına sesini biraz daha fazla yükseltmek zorunda kaldı gibi geliyor bana. Büyük kitleler tarafından fark edilmek için daha güçlü ve daha etkili işler ortaya koymak zorunda.

Peki bu noktada inovasyonun ne gibi bir katkısı var?
Evet, bunun ilk soruyla ilgisi var. Bence mimari artık daha inovatif olmak zorunda. Son 20 yılda belki de insanlık tarihinin en büyük teknolojik devrimini yaşadık. Çok kısa sürede birçok değişim yaşandı. 1996 yılında ilk kez İstanbul’a geldiğimde ne laptop, ne email, ne de akıllı telefonlar vardı. Twitter, youtube ve facebook’tan bahsetmek de mümkün değildi. Bu sadece 20 yıl önceydi. Bu teknolojiler yaşamımızda büyük değişimlere yol açtı. Bu noktada mimarlık da teknolojiyi kullanarak daha iyi işler ortaya koymaya, bu dramatik değişimlere uyum göstermeye ve yanıt vermeye çalıştı.

Mark Foster GageMark Foster Gage

Mimarın toplumda üstlendiği rol hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence Rönesans’tan beri mimarlar kendini toplumdan izole etmiş dehalar olarak görülüyordu. Mimarlar bireysel sanatçılardı. Ama bugünün mimarları daha işbirlikçi olmak zorunda. Mimarlar daha fazla insanla bir arada çalışıyor. Bu da onların daha fazla alan hakkında bilgi sahibi olmalarını gerektiriyor. Günümüz mimarları yenilikleri takip etmeli ve kendi işinde kullanmaya çalışmalı. 

Teknoloji yaptığınız işlerde çok önemli bir yere sahip. Yazılım teknolojisi mimariyi nasıl etkileyecek? Gelecekle ilgili bir projeksiyon yapabilir misiniz?
Bence ileride daha “az” mimari kullanılacak. Yani daha fazla bina göreceğiz ama bunların çok azı “özel” bir mimariye sahip olacak. Bu az sayıdaki “özel” mimarlık örnekleri ise gerçekten de çok etkileyici olacak. Herkes gibi ben de bunun tersinin gerçekleşmesini diliyorum. Tüm dünyada aynı malzeme kullanımı tek tipleşmeye yol açacak. Örneğin, Teksas’taki bir bina ile İstanbul’dakini ele alalım. Bunların her ikisi de aynı yapı malzemesini kullandıkları için birbirinin benzeri olmaya aday. Bölgeler arasındaki farklılıklar ortadan kalkacak. Bu nedenle bir kimliksizlik sorunuyla karşı karşıya kalınabilir. Umarım bu trend çok uzun sürmez. Gayrimenkul sektöründeki insanların kâr etmeye odaklanmaları bu sonucu doğuruyor. Bizim neslimizdeki mimarların en büyük savaşı bu bence. Sadece kâr etme amacı güden zihniyetlere mimarinin önemini anlatmaya çalışmak. Biraz depresif bir manzara çizdim sanırım. Ama işin iyi tarafından bakarsak teknolojinin yardımı sayesinde gelecekte mimaride inanılmaz güzellikte işler ortaya konabilecek. Daha öncekilere hiç benzemeyen muazzamlıkta işlere tanık olacağız. 

Bond Street Rezidans Projesi - New YorkBond Street Rezidans Projesi - New York

Peki bir mimar tasarım sürecinde öncelikle neye odaklanmalı? 
Günümüzde mimaride öncelikle yapının kendisinden çok “hikayesi”ne odaklanılıyor. Bir örnek vermek gerekirse Santiago Calatrava’nın tasarladığı kuşa benzeyen istasyonu. Birçok mimar, yapının hikayesini kurgulamakla o kadar çok meşgul oluyor ki sonunda ortaya yapısal anlamda çok da iyi olmayan işler çıkıyor. Ayakları yere basan, sağlam bir mimariden bahsetmek mümkün olmuyor. Mimarların işin hikayesi kadar son noktada ortaya çıkacak ürüne odaklanmaları gerektiğini düşünüyorum. 

Son dönemde adından sıkça bahsettiren West 57th Street Tower projesinden bahsedebilir miyiz? Yapının çarpıcı stili hakkında birçok yorum yapıldı. Siz yapınızın stilini nasıl tanımlarsınız? 
Stilinin ne olduğu çok önemli değil. Şu ya da bu stile bağlı demek istemem açıkçası. Ama içinde farklı stillere atıfta bulunan birçok tarihi unsur barındırıyor diyebiliriz. Modern yapılarda çok fazla detaya rastlanmıyor. Bu da insanların detaylandırılmış bir çalışma gördüklerinde onu "tarihi” olarak sınıflandırmalarına yol açıyor. Bu nedenle onu Beaux-Arts, Gotik ya da Rönesans olarak tanımlama gereği duyuyorlar. 

Peki bu projeyle ilgili nasıl geri dönüşler aldınız? İnsanların hoşuna gitti mi sizce? Farklı eleştiriler de var mıydı?
Son dönemde basında sıkça yer aldı, evet. Ama inanın çoğunu takip edemedim. Birinde “Michelangelo bu gökdelenle geri döndü” deniyordu. Yapıyı, Ghostbuster’ın film setine benzetenler oldu. “Batman’ın yaşaması gereken yer” diyenler de çıktı. Aslına bakarsanız insanlar arasında binayı sevenler kadar ondan nefret edenler de var. Ama bu durumu  iyi karşılamak lazım. En azından ortada bir tepki var diye düşünüyorum. Tüm bunlar insanların projeyi görmezden gelmesinden çok daha iyidir. En azından bir tepki veriyorlar. Bu bina insanları provoke etmek için tasarlandı. “Bu mimarinin bitişi” ya da “bu mimaride yeni bir başlangıç” gibi çok önemli eleştirilerde bulunuyorlardı. 

Son dönemde Central Park’ta bir protesto yapıldı. Central Park civarındaki gökdelenlerin park alanını gölgede bırakmasıyla ilgili şemsiyeli bir grup insan protesto eyleminde bulundu. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? 
New York tarihine baktığınızda en iyi projeler bile protesto edilmiş.  Empire State Binası ya da Rockefeller Binası yapıldığında da insanlar hep karşı çıkmış. Değişime karşı duran bir takım konservatif insanlar her dönem olacaktır. Bence protesto edilmesi gereken daha önemli şeyler var. 

Bugün artık sosyal amaçlara hizmet eden bir mimariden söz etmenin pek mümkün olmadığını eleştirenler var...
Evet, doğru. Aslında mimarinin sosyal amaç için çalışması fikrini çok güzel buluyorum. Bazı durumlar için uygun olabilir. Ama şu anda 50 yıl önceki kadar uygun olduğunu düşünmüyorum. Çünkü şu anda inşaat sektöründeki insanların neye ne kadar para ayıracakları belli. Bu durumda mimarinin yenilikçi olması için çok da geniş bir alan kalmıyor. Ayrıca mimar planlama yapma konusunda etkin değil. “Buraya yüksek gelirli aileler için bunu yaptıysak şuraya da düşük gelirliler için bunu yapacağız” deme şansına sahip değil. Buna mimar karar vermiyor artık, parası olan müşteri karar veriyor. İstediği binanın yapılması için mimarı çalıştırıyor. “Şehrin bu bölgesinde bunu yapmak istiyoruz” diyemiyor mimar. Bunu yapması gerektiğini düşünmek naiflik olur. Çünkü mimarın bunu yapmaya gücü yok, parayı kontrol eden o değil. Ancak yanlış anlaşılmasın, böyle olması gerektiğini değil, sadece şu anda durumun bu olduğunu söylüyorum. Aslına bakarsanız mimarlar, mimariyi her türlü problemi çözmeye gücü yeten bir alan gibi göstermeyi seviyorlar. Ama aslında mimari her şeyin çözümü değil. 

The Metropol Hotel Tribeca - New York

Sosyal amaçların gerçekleştirilmesi noktasında bir mimarın etik sorumluluk taşıması gerektiğini düşünüyor musunuz?
Bu noktada bence herkes etik sorumluluk taşımalıdır. Ama kişisel olarak ben mimarinin sosyal değişimi gerçekleştirmeye yetkin bir silah olduğunu düşünmüyorum. Belki de eskiden buna gücü yetiyordu. Modernizmi ve uluslararası üslubu oluşturan fikirlerin temelinde bunu görmek mümkün. Modernizmde ve uluslararası üslupta çok fazla detaya yer vermekten kaçınılıyordu ve maliyet düşüktü. Bu nedenle de tüm dünyayı etkisi altına aldı. Ama şu anda New York’ta uluslararası üslupta tasarlanmış bir yapıya baktığınızda onun dünyanın en lüks şeyi olduğunu bilirsiniz. Günümüzün modernizmi pahalıdır. Sonuçta bu üsluplar da zamanla üzerinde temellendirildikleri fikirlerden uzaklaşarak sosyal amaçlarını yerine getiremez oldular. Kapitalist güçlere karşı koyamadılar ve hatta onlar tarafından ele geçirildiler. Şu anda mimarın önerisi doğrultusunda inşa edilen ve o bölgenin sosyal durumunu değiştiren bir mimari yapı örneği aklıma gelmiyor. Bir müşteri bir gün kamu yararına bir yapı inşa etmek istediğini söyleyip mimara başvurursa proje gerçekleşebilir. Ama bugün mimarlar şehrin hangi bölgesine nasıl bir yapı inşa edilmesi gerektiğine karar vermiyorlar. 

Hiç proje reddettiğiz oldu mu?
Her zaman olur bu. Eğer müşterinin benimle aynı yerden bakmadığını ya da yenilikçi fikirlere yeterince açık olmadığını hissedersem projeyi geri çevirebilirim. Bir de bize dergiden bir sayfa koparıp “Bunun gibi bir şey istiyorum” diyen müşterilerle çalışamıyoruz. Çünkü ofis olarak tasarım sürecinde müşteriyle birlikte fikir üretip çeşitli alternatifler üzerine kafa yorduktan sonra yeni bir tasarım ortaya çıkarmaya çalışıyoruz.

Aynı zamanda bir akademisyensiniz. Yale Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin Yardımcı Dekanlığını yürütüyorsunuz. Üniversitede mimarinin etik sorunlarının tartışıldığı dersler mevcut mu? 
Tabii ki bunların tartışıldığı dersler var. Örneğin, 1980’den beri Yale Üniversitesi’nde ders veren Frank Gehry’nin bu konular üzerine düşünen en önemli mimarlardan biri olduğunu söyleyebilirim. Ancak fakültemizde onun yaptığı projeleri eleştiren mimarlar da var. Ama halen aynı üniversite çatısı altında ders vermeye devam ediyorlar. Bir denklemin iki farklı ucunda olabilirsiniz. Önemli olan tartışmaya açık olmaktır. Yaptığınız iş eleştirilebilir, bu gayet normaldir. Düşünceler sonuçta böyle gelişip ilerler. 

Ile Rene-Lavasseur Ev Projesi - Kanada

Peki siz nelerden ilham alırsınız? Tasarım süreci öncesinde kendinizi nasıl beslersiniz?
Seyahate çıkarım. Kendi dünyamın dışına çıkmak, başka dünyaları keşfe çıkmak isterim. Örneğin, dün Özbekistan’taydım. Semerkant’ı, oradaki camileri ve çini karo işçiliğini görmek istedim. Zara, Gap, Diesel ya da Starbucks yok Semerkant’ta. Her şey size tamamıyla yabancı. Geçen yıl da gidebileceğim en farklı ve yabancı yer olduğu için Kuzey Kore’yi seçmiştim.  Bu tip ortamlarda bulunmak her defasında bana dünyada birbirinden farklı birçok yaşam şekli ve düşünce biçiminin var olduğunu hatırlatıyor. Dünyanın tümünün Semerkant ya da Kuzey Kore gibi olması gerektiğini söylemiyorum. Sadece bu farklı yaşam biçimlerinin bana ilham verdiğini söylüyorum. Bu şekilde mimarinin insanın yaşamı üzerinde ne kadar büyük bir etkiye sahip olduğunu tekrar hatırlıyorum ve bu bana güç veriyor. Bu yüzden egzotik yerlere seyahat etmeyi seviyorum. 

Projelerinizde bugüne kadar karşılaştığınız en büyük zorluk neydi? 
Bence mimarların yaşadığı en büyük zorluklardan biri, müşterilerin her zaman daha önce aynı tipoloji üzerinde çalışmış bir mimarı tercih etmek istemesi. Örneğin, müşteri bir kütüphane ya da hastane inşa etmek istiyorsa daha önce bir kütüphane ya da hastane tasarlamış bir mimarla çalışmak için ısrarcı oluyor. Bu yüzden de mimarların farklı kategoride bir iş almaları ve ilk projelerini gerçekleştirmeleri zorlaşıyor. Müşteri parasını güvence altına almak istediği için bu konu hakkında yeterli deneyime sahip olup olmadığınızı öğrenmeye çalışıyor. Bugün birçok kişi bu konuda eskisi kadar maceracı davranamıyor. Çünkü daha genç bir mimarla yenilikçi bir tarz denemek maliyet açısından biraz daha riskli görünüyor. 

Türkiye’deki modern mimari hakkında ne düşünüyorsunuz? 
Açıkçası bu konuda çok fikrim yok. Türkiye’deki tarihi yapılar hakkında biraz bilgim var. Üniversitede henüz bir öğrenciyken bütün paramı harcayıp Ayasofya’yı görmek için İstanbul’a gelmiştim. 20 yıl önceydi bu. New York’ta 2 bin yıl önce inşa edilmiş tarihi bir yapı görmenize olanak yok. İstanbul bu konuda şanslı çünkü tarihi yapılar bakımında çok fazla çeşitliliğe sahip.   


İlişkili Haberler
Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :