Mimarlar Odası'nın Ulusal Mimarlık Ödülleri kapsamında verdiği en büyük ödülü olan "Sinan Ödülü"ne 2010 yılında değer görülen Mehmet Koruralp'in onuruna düzenlenen panel, "metaforlarla doğan" mimarın metaforik sözü ile son buldu.
Mimarlar Odası'nın, Ulusal Mimarlık Ödülleri kapsamında verdiği en büyük ödülü olan "Sinan Ödülü"ne 2010 yılında değer görülen Mehmet Koruralp'in mimari felsefesi ve üretimi, 2 Nisan 2011 Cumartesi günü MSGSÜ Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu'nda gerçekleşen panelde değerlendirildi.
Mimarlar Odası'nın, Mimar Sinan anısına düzenlediği "Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri" kapsamında verilen en büyük ödül olan "Sinan Ödülü"ne 2010 yılında değer görülen Mehmet Konuralp'in mimari üretimi, "Sinan Ödüllü Mimarlar Programı" çerçevesinde gerçekleşen panel ve sergi ile mimarlık kamuoyu ile paylaşıldı.
Mimarlar Odası Genel Başkan Yardımcısı Erkan Karakaya, etkinlikte yaptığı açılış konuşmasında, Sinan Ödülü'nün, Türkiye'de kaliteli mimarlık hizmetinin aranması ve uygulanması adına teşvik edici bir unsur olduğuna dikkat çekerek, Oda olarak, bu ödüle değer gördükleri meslektaşlarının başarıları ile gurur duyduklarını ifade etti.
Karakaya'nın ardından, Mehmet Konuralp'in AA (Architectural Association)'deki hocalarından John Winter söz aldı. Konuralp'in mimari üretimini uluslararası bağlamda değerlendiren Winter, AA'in altın dönemi olan 1960'larda kurumun tozunu yutan Konuralp'in, bildiği doğrulardan şaşmadan yoluna devam ettiğinin altını çizdi. Bu saptamasının, mimarın çalışmalarına ayrılan sergide rahatça görülebileceğini sözlerine ekledi.
Açılış konuşmalarını, 1994 Sinan Ödülü sahibi Doğan Tekeli'nin başkanlığında gerçekleşen paneller izledi. Doğan Kuban, Afife Batur ve Günkut Akın'ın konuşmacı olarak katıldığı birinci panelde, Konuralp'in mimari üretimi, Modernizm akımı ve onun alt kolu olan Brütalizm çerçevesinde ayrıntılı bir okuma şeklinde irdelenirken; mimarın uluslararası mimarlık dünyasındaki ve çağdaş Türkiye mimarlığı içindeki yeri değerlendirildi.
"Katıksız Modernizm" ve "iyi mimari"
Mehmet Konuralp'in, Türkiye'de modernizmi en iyi temsil eden mimarlardan biri olduğunu ifade eden Doğan Kuban, Türkiye'nin Modernizm ile imtihanını 200 yıllık geniş bir perspektif üzerinden değerlendirdikten sonra, Konuralp'in mimari felsefesinin ardındaki isimler ile mimarın öne çıkan projelerini dinleyiciler ile paylaştı. Kuban, 1965-66'da AA'deki mimarlık eğitimini tamamlayan Konuralp'in modernizm içinde yetişmiş bir mimar olarak, ulusal ya da postmodernist akımların etkisinde kalmadan, katıksız bir modernizm sergilediğini belirtti.
Le Corbusier'nin Villa Savoye için kullandığı "mimari gezi" (promenade architecturale) nitelemesinin, uzun aksiyal yapıları seven Konuralp'in Sağra Evi için de söz konusu olduğuna işaret eden Kuban; Konuralp'in Maçka Sanat Galerisi, Karayolları Bölge Müdürlüğü, Sabah Gazetesi, İş Bankası Adana Bölge Müdürlüğü projelerinde yer alan detaylardan yola çıkarak, "iyi mimar, detaylara verdiği önemden belli olur" dedi.
Metaforların doğurduğu, teknolojinin beslediği, mükemmeli arayan bir mimar
Afife Batur ise, "İşlev'den Metafor'a veya Teknolojinin Kavramsal Kullanımı: Konuralp Mimarlığı üzerine bir okuma denemesi" başlıklı ayrıntılı sunumunda, Konuralp'in mimarlığı üzerine yapılan bir okuma girişiminin, alışıldık inceleme yöntemlerinin dışına çıkmaya zorlayan bir farklılığı dayattığını ifade etti.
Temel geometrik formları benimseyen, objektif bir mimarlığa sahip Konuralp'in, AA gibi elit bir eğitim kurumunda bulunmuş olmasını ve canlı bir kültür ortamından beslenmesini büyük bir şans olarak niteledi.
Mehmet Konuralp'in bir metafor/metaforlar dünyası ile birlikte doğduğunu ve bu birlikteliğin yalnız tasarımı dolgunlaştırmakla kalmayıp en küçük ayrıntıya inen bir etik yarattığına dikkat çeken Afife Batur, mimarı şu ifadelerle betimledi:
"İlginç olmaktan çok, iyi olmayı seçen, yapıtının içeriğini doldurmayı ve referanslarını çoğaltmayı görev bilen, minimalist bir seçkincilikle mükemmeli arayan bir mimar."
Estetik duyarlılıkla güçlenen Brütalizm
Konuralp Mimarlığı'nı "teknoloji ve kent" bağlamında değerlendiren Günkut Akın, Konuralp denilince akla gelen ilk üç imge olan Modernizm, Teknoloji ve Brütalizm (ve bunlara eklenebilecek "estetik duyarlılık") üzerinden mimarın yapılarını inceledi. Brütalizm - Konuralp ilişkisinin 1960-65 yıllarına denk gelen AA eğitimine dayandığını söyleyen Akın, Brütalizm'in "nedensel düşünme ve her şeyi tasarlama" eğiliminin Konuralp'te olduğuna dikkat çekti.
Akın, modernliğin anahtar kavramı "zorunluluk" (necessity)tan yola çıkan ve böylece projelerini sağlam bir zemine oturtan Konuralp'in, "sıradışı öncülük" ve "estetik duyarlılık"ın gündeme geldiği yapılara imza attığını sözlerine ekledi. Bu tespitine de, Konuralp'in Sabah-ATV Medya Grubu için geliştirdiği ve kentsel bağlam içinde "avant-garde" (ana akımın dışına çıkan) bir görüntü sergileyen Nişantaşı'ndaki proje ile AA'deki öğrencilik yıllarında geliştirdiği Ashford Şehir Projesi'ni örnek gösterdi.
Han Tümertekin, Elâ Güngören ve Behruz Çinici'nin katılımıyla gerçekleşen ikinci panelde, Konuralp'in mimari üretiminin dışında mimarın kişisel erdemleri de dinleyiciler ile paylaşılmış oldu.
Üç arzu nesnesinin sahibi, yol açıcı bir rol model
Mimarlığa dair herhangi bir bilgisi olmadığı bir dönemde, Mehmet Konuralp'in Karayolları Bölge Müdürlüğü binası sayesinde, mesleğe olan ilgisinin bir anda değiştiğini belirten Han Tümertekin; "Mimarlık okumaya başladığımda bakışım daha da değişti. Dünya ile ilişki kuracak bir gedik arıyordum. O sırada Konuralp'in ümit oluşturan yönüne şahit oldum. Maçka Sanat Galerisi, Sevim Butik, Karayolları için hazırladığı aksonometrikleri görünce, 'Dünyaya buradan da bakılabiliyormuş' dedim. Bilgim arttıkça, onu daha da iyi anladım. Her düşüncesini estetize ederek, kararında yerine koyan bir mimar gördüm" sözleri ile başladığı konuşmasını esprili bir eksende sürdürdü.
Konuralp'in, kendisinin de edinmek istediği üç nesneye (Alfa Romeo Guilia, Brionvega radyo, Mont Blanc Meister Stuck dolmakalem) sahip olduğunu görünce, rol modeline olan bağlılığının daha da pekiştiğini dile getiren Tümertekin, uluslararası tanınırlığı arttıkça, Konuralp'in kendisi için ne denli önemli bir yol açıcı olduğunu görmüş: "Mehmet Konuralp'in, benim ve benim kuşağımın birkaç adım önünden giderek bize yol açtığını ve bazı şeyleri anlatmakta daha az çaba sarf etmemizi sağladığını düşünüyorum".
Kendi içinde tutarlı bir mimarlık, aşık olunası bir ofis
Han Tümertekin gibi kendisinin de Konuralp'in ofisine hayran olduğunu ifade eden Elâ Güngören, ofisin sihrini, "özenle seçilip bir araya getirilmiş objeler ve onlara duyulan bağlılık" ile ilişkilendirdi. Güngören, doktora tezi sırasında daha yakından tanıma fırsatı bulduğu Mehmet Konuralp'in tasarım felsefesi ve yaratısını, mimarın kendi metinleri üzerinden aktardı.
Konuralp'in eserlerinin, dilbilimin temelini oluşturan "metafor, sembol, anlam" tartışmaları üzerinden şekillendiğine dikkat çeken Güngören, Konuralp Mimarlığı'na ilham veren metaforlardan; mağara, mercan adacıkları, fetüs, omurga, kale, sur, korugan, fanus imgelerini ilişkili oldukları yapılar ile birlikte aktardı.
Konuralp Mimarlığı'nı, "kendi içinde tutarlı ve zamanla değişmeyen bir mimarlık" sözleri ile niteleyen Elâ Güngören, Le Corbusier gibi Konuralp'in yapılarının da "yaşayan silolar"a dönüştüğünü ve makineleştiğini sözlerine ekledi.
Çinici'nin gözünden "Mehmet Mimar"
Panelde son söz, Mehmet Konuralp'in 40 yıllık dostu Behruz Çinici'ye ayrılmıştı. Usta hatip Çinici, "Konuralp sevecen, duygusal, vicdani, iyi bir çocuktur" sözleri ile başladığı konuşmasını, mimarın soy ağacı ile ilgili derin bilgiler ile süsledi.
Anne tarafı Yavuz Sultan Selim'e dayanan Mehmet Konuralp, Çinici'ye hitaben yazdığı bir mektupta şu ifadelere yer vermiş:
"Kozmopolit bir liman çocuğuyum. Ailemden Osmanlı kültürünü ve ahlakını öğrendim. İngiltere'den meslek etiğini, Norveç'ten doğa sevgisini, Almanya'dan fesefeyi, İtalya'dan zarafeti ve lezzeti, Hindistan'dan insan ruhunu, Çin'den yaratıcılığı ve dördüncü boyutu öğrendim."
"Mimarlıktaki 'per sonare'lerin çoğalması dileğiyle..."
Konuşmacıların ardından kürsüye geçen Mehmet Konuralp, sunumlar için meslektaşlarına teşekkür ettikten sonra; "Gün boyunca benim mimarlığa neler kattığım üzerine konuşuldu. Ben de, mimarlığın bana kattıklarına vurgu yapmak istiyorum" dedi.
Panel boyunca, kullandığı metaforlar üzerinden değerlendirilen Konuralp, panel için hazırladığı konuşmasında da metaforlardan yardım aldı. Günlük yaşamda üstlendiğimiz sosyal rollerden, yani 'persona'lardan / 'per sonare'lerden yola çıkan Konuralp, mimarlıktaki zenginliğin de bu rollerden ileri geldiğini ifade etti ve konuşmasını şöyle tamamladı:
"Mimarlık akademisyen, ekonomist, devrimci rollerini içerebilir. Bu, mesleğin açıkfikirliliğinden, 'per sonare' yeteneğinden kaynaklanmaktadır. Maskeler donuktur, esas yeteneği 'per sonare' açığa çıkarır. Mimarlıktaki 'per sonare'lerin çoğalması dileğiyle..."
Panelin ardından, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Sergi Salonu'nda ziyarete açılan "Mehmet Konuralp Mimarlığı" sergisi 19 Nisan'a dek gezilebilir.