Yazarımız Simlâ Sunay'ın, mimar-restorasyon uzmanı Selda Baltacı ile gerçekleştirdiği söyleşinin ikinci bölümünde, KUZGUNCUK 573-1 (Nail Kitabevi) restorasyon projesinin uygulama sürecini sayfalarımıza taşıyoruz.
KUZGUNCUK 573-1 (Nail Kitabevi) hakkında kısa ön bilgi:
Yapı, Kuzguncuk’ta sahilden yukarı doğru çıkarken, İcadiye Caddesi'nin Bereketli Sokak’la kesiştiği köşede yer alır. Zemin katı kâgir, üst katları ahşap bir köşe yapıdır. Zemin katı duvarlarının dış yüzleri küfeki taşı kaplamalıdır. Bu kattaki pencerelerin etrafında yine küfeki taşından profilli taş söveler vardır. Çıkmalı ve cumbalı üst katların cephe kaplaması lamba-zıvana geçmeli ahşap kaplamalardır. Birinci ve ikinci katlarda, ön cephede dairesel bir cumbası bulunur. Ahşap karkas sistemle yapılmış cumbanın dış yüzü bağdadi çıtaları üzerine sıvalıdır. Yarım kat büyüklüğündeki üçüncü kat ise, bir alttaki katın çatısının üzerinden Boğaz’a doğru bakar.
Simlâ Sunay: Söyleşimizin ilk kısmında senin ev-ofisinin de yer aldığı 3 EV projesini konuşmuştuk. O zamandan beri restorasyon ağırlıklı ve Kuzguncuk merkezinde üretmeye devam ediyorsun. Son dönem işlerinin içerisinde İstanbul’un özel kitabevlerinden biri haline gelen Nail Kitabevi de var. Tipik Boğaz köyü dokusunda, köşe özellikli, cumbalı, ikinci sınıf bu tarihi eserin restorasyonu, sen işi devralmadan önce başlamıştı sanırım. 2008 yılında yapının arkadaki yapıya yaslanan duvarında ve merdiven holünün yanlarında betonarme güçlendirmeler yapılmış. Yapım sistemine uygun olmayan bu imalatlar nedeniyle uygulama durdurulmuş ve yapı 2013 yılına kadar harap denecek halde kalmış. Bu tarihte sen devreye giriyorsun. Nasıl başladınız, rölöve, araştırma ve restitüsyon süreçleri nasıl geçti?
Selda Baltacı: Evet. Yapının restorasyonuna başlanmıştı ve senin de belirttiğin sebeplerle uygulama tamamlanamamış, yapı harap halde kalmıştı. Yapının el değiştirmesiyle birlikte, yeni sahibi bizden restorasyon uygulamasını yapmamızı istedi. Çünkü restorasyon projesi 2000 yılında ofisimizde çizilmişti. Projeyi o tarihlerde ortağım olan Cem Yücel ve ofisimizin ilk çalışanı Türkan Kahveci ile birlikte çalışmıştık.
İlk olarak, sonradan yapılmış müdahaleleri ve betonarme uygulamaları kaldırdık. Yapıya üç tarafından iyi tasarlanmış demir konstrüksiyonlu bir iskele kurduk ve yapıyı bu iskelelere bağlayarak askıya aldık. Yapılan müdahaleler ve yarım kalmış uygulama nedeniyle mevcut yapının taşıyıcı strüktürü yıllarca yağmur, kar vb. hava koşullarına maruz kalmış ve kapasitesini tamamen yitirmiş haldeydi. Ahşap karkas taşıyıcı sistemin neredeyse hepsini yenilememiz gerekti. Ön cephedeki dairesel cumba, dışarıdan sıvalı bir yüzeye sahip olduğu için nispeten iyi durumdaydı ve bunu olduğu gibi korumayı başarabildik.
Nail Kitabevi'nin yer aldığı yapının restorasyon öncesi ve sonrası durumu.
Yapı daha önce berber dükkanı olarak kullanılıyordu. Araştırmalarınızda erişebildiğiniz en eski işlev hangisi?
Cengiz Bektaş, "Kuzguncuk" isimli kitabında, Berber Muzaffer’e ait dükkânın duvarlarının Kuzguncukluların resimleriyle dolu olduğunu söylüyor. İlginç bir müzeye benzediğini söylediği bu dükkânla ilgili olarak (Berber Muzaffer’in ölümünden sonra) “bir dost kiraladığı bir yerde ondan kalanları olduğu gibi koruyor” diyor. Biz 1999-2000 yıllarında yapının rölövesini alırken, Berber Muzaffer'in dükkânı boş haldeydi, ölümünden sonra burayı kimse kullanmamıştı ancak ondan kalan pek bir şey de yoktu. Sözünü ettiğim kitapta da Berber Muzaffer’den öncesine ait bir kullanım bilgisi yok.
Yapının yeni sahipleri burayı baştan beri kitap-kafe olarak mı işletmek istiyordu? Restorasyon süreci ve işlevlendirme nasıl ilerledi?
Evet. Yapının sahibi Erhan Nailoğlu burayı, uzun zamandır hayalini kurduğu kitapçı dükkânını açmak için satın almıştı. Çalışmalarımız sırasında zemin kattaki minik mutfakçığı da burada kitap okumaya, bakmaya, almaya gelen insanların çay ve kahve içebilmesi için kullanmayı düşündük. Erhan Bey ile tanıştığımızda: “Selda Hanım, bütün duvarları tavana kadar kitap olan mekânlar istiyorum” demişti. Sanırım öyle de oldu.
Yapı bir konut projesi olarak tasarlanmıştı. Yeni kullanımında da bu projeyi uyguladık, değişiklik yapmamıza gerek kalmadı. Giriş katı berber dükkanı iken kitapçı dükkanı oldu. Kafe bölümünde zaten küçük bir mutfak vardı. Kitap rafları ile çevrelenen üst kattaki salon ise okuma mekanı oldu. İkinci kat, yayınevinin ofisi olarak kullanılıyor. Yarım kat olan üçüncü kat ise konukevi şeklinde düşünüldü. Burası da minik bir mutfağı ve banyosu olan bir mekân...
Yapı, 18. ve 19. yüzyıla özgü Barok ve Rokoko figürleri içeriyor. Köşedeki kapının üzerindeki yarım daire alınlığın ortasında bitkisel bezemelerle sarılmış bir madalyon var. Kabartma kolon yivlerinin üzerindeki volütler ve kenger yaprakları, kapı üzerindeki madalyonu saran kenger yaprağı kabartmaları, dalgalı “S” ve “C” kıvrımlar… Restorasyon sürecinde bu bitki bezemelerinin imalatını nasıl gerçekleştirdiniz?
Yapının planlarında da görüldüğü gibi, merdivenin iki yanında kalan küçük mekânları, tuvalet, banyo, mutfak gibi servis alanları için kullandık. Geriye kalan mekân ise tek bir salon/oda ve kurgu her katta bu şekilde devam ediyor.
Bitkisel bezemeleri uzman bir ekip dikkatle temizledi. Kapının iki yanındaki mozaik sütuncukları ve bunların Marmara mermeri ile yapılmış kaidelerini de temizledik ve olduğu gibi bıraktık. Dairesel cumbanın altında kalan kısımda yine dairesel olarak devam eden yapraklı bezemelerin olduğu bölüm ise yeniden yapıldı. Bezemeler tamamen yok olmuştu ve üzerleri bombeli bir şekilde sıva ile kapatılmıştı. Burada bir bütünleme yapmaya karar verdik ve bu oymalar, aslına uygun olarak restoratör Özgür Yıldırım gözetiminde Kayserili bir taş ustasına yaptırıldı. Bu usta aynı zamanda yapının ahşap kaplamalarının bitiminde, yapı çevresi boyunca etek gibi dönen kat silmelerinin kaybolmuş olan kısımlarını da yerinde, elde oyarak tamamladı. Yapının taş işlerini "aynı yapım teknolojisi" ile aslına uygun olarak tamamladık.
Yapının tamamlanma sürecine ufak da olsa dâhil olma şansı elde etmiştim. Beni en çok etkileyen, iç mekân düzenlemelerinde tam bir Kuzguncuk işbirliği olmasıydı. Bihrat Mavitan’ın eserleri söz gelimi… Mobilyalar nerede üretildi? Başka kimler müdâhil oldu projenin son haline gelmesine?
Gerçekten de burası Kuzguncuk’ta yaşayanların çok sevdiği bir yapı... Sevgili Bihrat Mavitan merdiven duvarındaki nişlere, dairesel cumbadaki pencere üstlerine ve girişin tam karşısındaki duvar alnına bronz döküm rölyefler yaptı. Bu rölyeflerden her biri Kuzguncuk’ta yaşamış, yaşamakta olan ya da bir şekilde Kuzguncuk’a değmiş kişilere; yazar, şair ve sanatçılara ait. Onların anılarını diri tutmak üzere girişilmiş bir proje...
Yapılan tahribatlar göz önüne alındığında, uygulamaya başlamak için rölövenin yeniden çizilmesi ve izinlerin yeniden alınması gerekti. Bu aşamada, o dönem ofisimizde çalışan mimar Saydam Beyazıt’ın çok emeği oldu. Daha sonra uygulamada, ofisimizden Berat Yazgan bulundu ve tabii ki senin de sevgili Simla, kitap raflarını tasarlamamızda önemli katkıların oldu. Cumbalı bölümdeki sedirleri ve beyaza boyanmış ahşap rafları ofisimizde çalışmaya devam eden Tuğçe Merve Önbaş ile birlikte tasarladık. Bazı mobilyaları ve aydınlatmaları ise yine Kuzguncuk’ta bulunan Harmony Mobilya’nın sahibi, iç mimar Nedret Erençin yaptı.
Dükkân-ev olan eski işlevin kitap-kafeye dönüşmesi sonucunda bu özel mülk tümüyle halkın kullanımına açılmış oldu. Bu anlamda yapısal olarak hem tam bir koruma sağlandı hem de kullanımı genişletildi. Dükkân özelliği korunurken ev kadar samimi bir dekorasyonla burası kütüphane havasında bir kitabevine, sıcak bir kahvehane ortamına dönüştü. Böylece Kuzguncuk, ancak Kadıköy ve Beyoğlu’nda bulabileceğimiz bir etkinlik alanına kavuştu. Ben bunu çok olumlu buluyorum. Yapının Kuzguncuk hayatına katkıları hakkında sen neler düşünüyorsun?
O kadar iyi anlattın ki bana söyleyecek pek bir şey kalmadı. Hem mimar hem yazar olunca böyle oluyor sanırım. Sadece şunu eklemek isterim; yapının planlarında dükkân olduğu gibi korunurken, üst katlardaki planlar da aynen korundu. Yani duvarlar kaldırıldı ama tavanlarda eski odaların izleri kirişler ile ayrılarak ve orijinal tavan bölüntülerinin aynısı yapılarak eski mekân kurgusunun izleri de korundu. Tabii yapının merdiveni de eskisiyle aynı şekilde, yerinde imal edildi.
Hem Kuzguncuk’tan hem de her yerden insanlar geliyor ve üst kattaki sedirlere yayılıp kitap bakıyorlar. Oradaki masada toplantılar yapıyorlar. Masaları kenara çekip çeşitli etkinlikler düzenliyorlar. Ayrıca, pek çok kişi yapının önünde fotoğraf çektiriyor. Uzun süre harap halde, eğreti bir tel örgü ve yırtık pırtık bir inşaat perdesiyle çevrili olarak kalmış bu yapının derlenip toparlanmasını sağlamış olmaktan çok mutluyum. Şimdi ofisimden, evimden çıkıp caddeye yürürken her seferinde yanından geçtiğim o metruk yapının önünde oturup, oldukça şık bir ortamda kahvemi içiyorum ve benim de burada çekilmiş pek çok fotoğrafım oldu.
Söyleşinin, Selda Baltacı'nın meslek yaşamına odaklanan ve "3 EV" projesini gündeme taşıyan ilk bölümünü okumak için tıklayın.