Y. Mimar Erhan İşözen’in, İstanbul’un gözbebeği semti Ortaköy’de 1989-1992 arasında gerçekleştirilen yenileme projesinin öyküsünü aktardığı Bir Semtin Arayüzü Ortaköy (1989-2019) adlı kitabı YEM Yayın’dan çıktı.
Y. Mimar Erhan İşözen, 1989-1992 yılları arasında gerçekleştirilen “Ortaköy Meydanı ve Çevresi Kentsel Tasarım Projesi”nin hem mimarı hem de sürecin birinci dereceden tanığı olarak; semtin tarihini, önemli yapılarını, sosyal yaşamını, sakinlerini, alınan kararları, tasarım planlarını, uygulamaları, eleştirileri, övgüleri, arşiv belgeleri ve fotoğraflar eşliğinde, "Bir Semtin Arayüzü Ortaköy (1989-2019)" adlı kitabında anlatıyor.
Projeye başladıkları dönemi “Gördüklerimi, projeyi, fikirlerimi herkese açıkladım, tartıştım, paylaştım, katılımcı bir ortam yaratmaya çalıştım” diye tanımlayan İşözen, kitabı hazırlama gerekçesini şöyle özetliyor:
“... Bu kitapta sadece mimarlık mecmualarında, kitaplarda mimari plan, kesit ve görünüşleri gösteren çizimleri, fiziksel planlamayı ‘şöyle yaptım, böyle yaptım’ diye anlatmak değil amacım. Semtte yaşayanları, mekânın yerle kurduğu ilişkiyi, sosyal hayatı, mahallenin tarihini; bütün bunları akademik bir dille değil, tarihi ve mimari okumaların tümünü karma bir yazı diliyle, yaşadıklarımın öyküsünü de anlattım. Ortaköy tarihi, farklı inançların barış ve dostluk içinde yaşadığı İstanbul tarihi demektir. Cami, kilise, sinagog yan yanadır.
Ortaköy özenti bir anlayışla, biçimsel bir amaçla tasarlanmadı. Bu Boğaziçi köyü; camisi, iskelesi, çınar ağaçları ve çeşmesi ile yere ait özel yapısıyla geleneksel bir ‘Osmanlı Boğaziçi köyü’ karakterini taşır. Var olan şehirlerin, meydanların kopyası değildir. Ortaköy’ün zaten var olan, etkileyici olan, kendi tarihidir.
Doğu’nun, Batı’nın birçok kentinin meydanlarını, sokaklarını gördüm. Farklı farklı şehirlerde neler yapılmış, bu şehirlerin güzelliklerini, zorluklarını hissettim. Bütün bu şehirleri yaya gezdim. Meydanlarını, evlerini, tarihi yapılarını inceledim. Şehirle ilgili yazılanları okudum. En çok da şehri kullananları, o yerin esnafını, insanını; o yerleri nasıl kullandığını, bağ kurduğunu merak ettim.
Projenin arka planını, yapılanların yerle kurduğu ilişkiyi, Ortaköy’ün hikâyesini yazıp anlatmasam, gelecek kuşaklar, gezenler, Ortaköy’ü, meydan ve çevresindeki mahalleyi bugünkü gördükleriyle bilecek, hep böyle olduğunu zannedeceklerdi.
Bu eski mahallenin farklı inançların birlikte kullandığı renkli, canlı, eski, dar sokaklarını, araçlarla işgal edilen bir yer olmaktan kurtarıp yayalaştırılmış bölge olması, çalışmanın ilk önceliğiydi. Yapılar tek yapı ölçeğinde ele alınmış, bir bütün olarak düşünülerek mahallenin tarihi dokusuna uyumlu bir düzenleme çabası gösterilmiştir. Fiziki çevre ile estetik kavramların bir sentezi oluşturulmaya çalışılmıştır. Mahallenin yeterli olmayan altyapısına, elektrik, su, doğalgaz ve denize dökülen atıksu problemlerine çözüm getirilmiştir.
Ortaköy Meydanı henüz İstanbul’un sahte kamusal alanlarının inşa edilmediği, alışveriş merkezlerinin gündelik yaşamımıza girmediği bir sanat ve kültür ortamıydı. Bu çalışma, Ortaköylüleri, buraya gelecek insanları mutlu etmek amacıyla yapılmış, kullanıcıların sosyal hayatını iyileştirme çabasıydı. Otuz yıl boyunca bu çabaya doğru eklemlenen hiçbir şey yapılmadı...”
YEM Yayın’dan çıkan kitapta; Ortaköy Camisi (Büyük Mecidiye Camisi), Küçük Mecidiye Camisi, Hüsrev Kethüda Hamamı, Naime Sultan Yalısı, Esma Sultan Yalısı, Feriye Karakolu, Damat İbrahim Paşa Çeşmesi, Ayios Fokas Rum Ortodoks Kilisesi, Etz Ahayim Sinagogu, Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi, Simon Kalfa Apartmanı, Suzan Apartmanı, Makbule Hanım Apartmanı gibi semte kimliğini kazandıran yapıların tarihçelerine, yaşadıkları değişim ve dönüşümlere ayrıntılı olarak yer veriliyor.