Mimarın Kalemi söyleşi serisinin son bölümünde, Y. Mimar Erhan İşözen ile Oktay Ekinci'yi, Kars Kitabı üzerine yaptığımız söyleşi ile anıyoruz.
Kaleminden çizim değil kelimelerin sayfalara yansıdığı mimarların konuk olduğu Mimarın Kalemi söyleşi serisinin son bölümüne, Erhan İşözen Kentsel Tasarım Kurucusu, Aura İstanbul Kurucu Üyesi Y. Mimar Erhan İşözen konuk oldu.
Kar yağmaya başladı çoktan Kars'ta. Bembeyaz, karlar altında geniş caddeler... Caddelerde faytonlar, kızaklar... Donmuş dereler, göller... Karlar altında tarih, akordiyon sesleri... Zamanıdır; Oktay Ekinci'nin Kars Kitabı ile bu ay Kars'tayız... Bu yolculukta bize, Erhan İşözen eşlik ediyor.
Oktay Ekinci'nin Kars Kitabı'nın genelinde -gazeteci ve mimar her kimliğiyle- "Memleketine ödemeye çalıştığı vefa borcu" olarak belirttiği, Kars için, toplumun faydası için çalışma ve çabalarını görüyoruz. Oktay Ekinci’nin bu özellikleri hakkında neler söyleyerek başlamak istersiniz?
Mimarın Kalemi'nde Oktay Ekinci’yi ve Kars Kitabı'nı anlatmak için oğlu Kerem Ekinci’nin, babamın yakın arkadaşı, diyerek benim anlatmamı istemesi doğrusu benim için kıvanç duyduğum, hüzünlü bir görev oldu. Dr. Şehir Plancısı Kerem Ekinci, 2020 yılında kaybettiğimiz Mimar Cengiz Bektaş ile birlikte Muğla’da babasının izinde çalışıyor.
Oktay, insanların, kentlerin, uygarlığın, doğa ve çevrenin, yaşanabilir bir kent mücadelesinin en uzun soluklu savunucularından biriydi. Oktay, hukuka, kente, çevreye yapılan yanlışlara karşı duran; hiç bitmeyen mücadeleyle geçirdi ömrünü. Durmadan yazdı, paneller, konferanslara katıldı. Topluma olan görevlerini yerine getirme çabası hiç bitmezdi. Bartın, Amasra’daki panelde birlikte konuşmacıydık. Gittiğimiz gün orada kalacak, ertesi gün İstanbul’a dönecektik. Oktay akşam başkanı olduğu İstanbul Mimarlar Odası'nın toplantısına katılmasını gerektiğini söyleyerek onca yolu geri dönmüştü. Oktay, mezuniyet sonrası Muğla’da çalıştı. Bugünkü Muğla’nın varolan mimarlık değerlerinin, kültür mirasının korunması, Oktay’ın ve O'na inanan dönemin belediye başkanı Erman Şahin'in eseridir. Kentlerin mafya yağmacılarına, kanunsuzluğa, açgözlülere karşı gidişini durdurmaya, ülkenin kalan değerlerini kurtarmaya çalışan az sayıdaki namuslu, aydın, yurtsever, devrimci bir insandı Oktay. Yazdıkları, çizdikleri, söyledikleri ve eylemleriyle kentlilik bilincini geliştirmeye, insanlığın ortak mirasını korumaya çalışan öncü bir aydındı. Güzel Sanatlar Akademisi'nin, dalgalı, uzun saçlarıyla, devrimci duruşuyla unutulmaz ikonik öğrenci temsilcisiydi.
Hastalığı sırasında Cihangir'deki Alman Hastanesi'nin doktoru, iyilik yaptığını ifade etmek için, Oktay Bey size boğaz manzaralı bir oda veriyoruz; O da, ben de bu güzel Boğaziçi'nin korunması için bir ömür verdim, der. Anlaşılır bir üslupla yıllarca; Cumhuriyet Gazetesi'nde kent ve uygarlık üzerine yazılar yazdı. Yazdıklarını sadece mimarlar için değil toplumun her kesimini aydınlatmak için yazardı. Yazdıklarını onu anlamayan siyasi irade için değil insanlığın hak ettiği, yaşanalabilir kentler ve uygarlıklar için yazardı.
Çocukluğunda yaz tatillerinde yapılan Doğu Ekspresi yolcuğu ile başlıyor kitap. Zamanın mutlu çocukları... Doğayla iç içe çocukları. Böyle çocuklar mı büyüyünce çevresinin değerini bilip, memleketine faydalı olmaya çalışır?
İbni Haldun’un dediği gibi, coğrafya kaderdir. İnsanı yetiştiği, büyüdüğü coğrafya şekillendirir. O insan bir de mimarlık eğitimi almışsa çevresine ve kentine, sokaklarına, yaşadığı eve, çocukluk anılarına, değerlerine başka bir duyguyla bakar. Oktay, çocukluk anılarında anlattığı Doğu Ekspresi'yle Kars’a giden tren yolculuklarını; neşeyle, sevgiyle büyüdüğü, ailesinin geleneksel değerlerini, yörenin eski halk şarkılarını, türkülerini eğlenceli bir dille, Azeri Türkçesiyle, neşeyle anlatırdı. Oktay’ın Kars Kitabı sadece Kars’ı anlatıyor olsa da, O'nun Kars’a baktığı gözüyle ülkenin bütün kentlerine bakışını yansıtıyor. Yaşadığı ve çocukluğunun geçtiği yere ait aydın bir mimar sorumluluğuyla, kente borçlu olduğunu, neler yapılabileceğini düşünüyor.
"Kars’ta kar altındaki kışlar, paten ve kayaklarla inilen yokuşlar, faytonların, atlı kızakların gezindiği beyaz caddelerin geceleri…"
Kars’ın kar altındaki kışlarını, masal kentin gecelerini anlatması, çok uzaklardaki Kars’ı görmeyen, bilmeyenlere şehrin gizli detaylarını, yapılarını, kızak kaydığı yokuşları anlatmasının nedeni de budur. Bu masal şehri, beyaz gecelerini herkes bilsin istiyor.
O kentten bir gün göçerseniz, oradaki yaşanmışlıklara dair sevinçlerinizi, acılarınızı, yalnızlıklarınızı, sevdalarınızı o kente gömersiniz; ailenize, gördüklerize o yere ait duygularınız hiç eksilmez yüreğinizden. O kent yaşadığınız değil ayrıca büyüklerinizden dinlediklerinizle sizi tarihi bir gezintiye çıkarır. Gördükleriniz dünya görüşünüzü de etkiler, yaşam biçiminize de büyük değerler katar. Anadolu uygarlıklarının çok kültürlü, renkli şehirleri sizi Anadolu'dan evrensel bir yolculuğa çıkarır. Oktay’ın kültür mirası korumacılığını bu denli savunması, çocukluğundaki yaşadıklarını, kent kültürünün yaşamına kattığı değerleri, iyi öğrenmesi, onun aydın bir kültür mirası savunucusu olma nedenidir.
Kars Çayı
Kafkasya ve Anadolu Buluşması
"Karşınızda, sürekli gülümseyen, ama belli ki nice acılarını ve sıkıntılarını da o güleç yüzün ardındaki hoşgörülü yüreğine gömen bir kent vardır" diyor Oktay Ekinci. Ve kent tanımına şöyle devam ediyor: "Tarihte yaşanan gerilimlerini büyük bir uygarlık gösterisiyle yine tarihe terk eden, ama geçmişe insan yaratıcılığının üstün örnekleri olarak tanıklık eden özgün binalarını da yarınlara taşımanın gurunu taşıyan bir kent"…
Kitabın girişinde, şehrin mimari, kültürel özelikleri ile birlikte tarihini de anlatıyor. Oktay Bey’in Kars’ın “kimlikli kentleşmesi” için çokça çabaladığına tanıklık ediyoruz. Kent tarihinin korunacağı imar politikaları, mirasın korunarak yeni yapılanmanın gerçekleştirilmesi gerekliliği, kültür yapılarının korunması, Kars ile ilgili önde gelen konuların başında geliyor.
Tarihten günümüze Kars’ın geçirdiği evreler, göçler, kültürlerin birbirinin üzerine gelen katmanlarını, yeniden ortaya çıkarmak için çizdiği yol haritası; şehirde yaşayanların çokça övgüsünü aldığı kadar, bazı kesimlerin eleştirisini de aldı. Korumacılık anlayışının planlı kentle olabiliceğini, kentsel tasarım kurallarında ısrarlı olmak gerektiğini düşünmek, siyasi mekanizmaların ancak bu ilkelerle yapılmasına inandırmak yapılacak işten daha zordur. Oktay’ın Kars’ın çok kültürlü yaşamını; yemek, sanat, müzik, heykel bütün bu zenginliklerini farklı disiplinlerde yeniden buluşturma çabasını görürsünüz. Bu davranış yöre insanının duygusal bağlarını da geliştirir.
Kars ile ilgili çalışmalarda “kimlikli gelişen bir kent” ana amaç. Bu amaç doğrultusunda, tüm kurumlarla - yerel yönetim, sivil toplum kuruluşları, eğitim kurumları, dernekler, basın- ve halkı da içine katarak çalışıldığına tanıklık ediyoruz.
Dedesi Esat Bey’in bir Ermeni kurşunuyla yaralanması, O'nu hayata döndürenin de bir Ermeni doktoru olması, onun unutamadığı halkların kardeşliği duygusunu da ortaya çıkarıyor. Oktay, Kars ile ilgili çalışmalarında yerel kimliğin oluşmasını, farklı kültürlerle, bütün kurumlarla bir arada yapılabileceğini savunur. Onun dedesini iyileştiren kardeşlik duygusunu, Kars’ta yaşayan farklı kültürlerin bir arada yaşadığını, onların dostluklarını bilmesinden kaynaklanıyor. Yere ait çalışmaların tümünde hizmet ettiğiniz toplumu, o yerdeki yerel yönetimi, sivil toplum kuruluşlarını, üniversiteleri de işin içine katmanız şarttır. Bunlar olmazsa ortak bilinci, aykırı düşünceleri yan yana getirip doğru bir planlama projesi hazırlama şansınız olmaz.
Farklı disiplinlerle bir arada çalışma gayreti ve çevreye hissedilen sorumluluk çerçevesinde, yaşadığı yere, tarihine ve topluma duyulan saygı… Bunda ne etkili size göre? Mimarlık eğitimi mi? Döneminizin mimarlık eğitimi mi? İnsanın karakteri mi?
Farklı disiplinlerde bir arada olmak, yere ait toplumsal yapıyı, o yerin sosyolojisini, sorumluluğu, yaşadığınız yere olan saygıyla, o yerdeki insanlara birlikte sevgiyle paylaşmazsanız, aldığınız mimarlık eğitimi de insan karakteri de yeterli olmayabilir. Bütün bunların bir arada olabilmesi; dünya görüşünüz, düşünceniz, demokrasi anlayışınızla taçlanır.
"Antalya’nın Akdeniz’i kirletmesi demek, kendi mayasını, soyunu sopunu, onurunu ve gururunu da kirletmesi demektir… Bu öyle sıradan bir deniz kirlenmesi değil; aynı zamanda bir “kişilik kirlenmesi”dir. Yine bu herhangi bir çevre kirlenmesi de değil; bir kente yaşam ve uygarlık katan tüm değerlerin “yaratıcısı”nı yok etmektir".
Marmara Denizi’nin müsilaj altındaki görüntüsü ve Boğaziçi’ndeki balık katliamı geliyor aklıma.
İnsan yaşadığı yere, doğaya, çevresine önem vermiyorsa insanlık tarihini de hiçe sayıyor demektir. Dağların ufuk çizgisinin üzerine yapı yapmak, denizi kirletmekle geçici bir rant, çıkar elde etseniz de bu uzun sürmez. Fabrikalar yapabilirsiniz, çok para kazanabilirsiniz, doğayı, tarım alanlarınızı, tarihi, yaşadığınız yerdeki kültür mirasınızı kaybederseniz bir daha yerine koyamazsınız.
Oktay konuşmalarında, sözlerine Nazım Hikmet’in bir şiiriyle başlardı, ben de sıkça konuşmalarımda tekrarlıyorum: “İki şey ancak ölümle unutulur. Anamızın yüzü ve şehrimizin yüzü”. Analarımızın yüzünü unutmayız, tarihi değerlerle dolu kentlerizin yüzünü de unutmamamız gerekir. Unutulursa, kimliksiz oluruz.
Erhan Bey ile söyleşimiz, Nazım Hikmet'in dizeleriyle son buluyor, Kars'ta kar hâlâ çok güzel yağıyor...
*Fotoğraflar Kars Kitabı'ndan alınmıştır.